Alışverişin narkotik etkisi

Tüketim bağımlılığı, tedavi edilmesi gereken psikolojik rahatsızlık olmasının yanı sıra aslında ciddi bağımlılık türü. Kişi narkotik hale geldiğinin farkında olmaz, satın almaya devam eder.

Google Haberlere Abone ol

Seyfi Elçiboğa

M.Ö. 485 yılında Pers Şehinşahı Dariush, dönemin en güçlü imparatorluklarından birini yönetir. Kafasının üzerinde taşıdığı sanılan elmas ve zümrütlerle süslü 150 kiloluk altın tacı altın iplerle tavana asılıdır. Gösterişli tahtına 20 metreden fazla yaklaşamayan ziyaretçiler bu heybetli görüntü karşısında dehşete kapılır, ahali hileye aldanıp Dariush’un tanrının yeryüzündeki sureti olduğuna inandırılır. Ahalinin tanrı kadar korktuğu, can alıp can verdiğine inandığı Dariush İrani sıcaklara karşı aciz; kendisini serinletecek klimadan yoksundur. Teni sivri sineklere yem olur, hastalandığında aspirin bile bulamaz; ahali üzerindeki korkutucu gücüne karşın basit led lambanın sunduğu aydınlığı göremeden loş saray odasında can verir.

Dariush’un ölümünden 2456 yıl sonra, dönemin TC Enerji Bakanı M. Selahattin Kılıç, elindeki kâğıtta yazılı istatistikleri okur; kişi başına düşen günlük enerji tüketimi 0,74 Kwh, su tüketimi 35 litre. Kara kara düşünür. Yeni barajlar inşa etmeli(!)

O sıralar evlerde aydınlatma için akkor lambalar, ütü, buzdolabı ve radyo bulunur. Kimi evlerde televizyon ve çamaşır makinelerine nadiren de olsa rastlanılır. Konfor arzusu tüketim ile karşılanır, ürün çeşitliliği ve üretim patlar, loş odalar devri kapanır.

2022 yılının TC Enerji Bakanı Fatih Dönmez, elindeki telefondan istatistikleri okur; kişi başı günlük enerji tüketimi 7,82 Kwh, su tüketimi 224 litre. 51 yılda tüketim 10 katına erişir. Kara kara düşünür. Nükleer santraller inşa etmeli(!)

Yaşamını salt mutlu olmaya adama, keder ve acıyı önemsememe, hem hayatı eksik ve anlamsız yaşama hem de bir tüketim canavarına dönüşerek diğer insanları umursamama gafletine düşmedir.  

Çünkü salt mutlu olma çabası yanılgı. Bu yanılgıyı yaratan neoliberalizm eş zamanlı olarak sahte mutluluk algısı da yaratarak tüketim çılgınlığına kapı aralar. Sahip olmak mutluluktur, der. Tüketerek mutlu olursun yalanı ile insanı baştan çıkarır. Şirketler insan antropolojisi alanında servet israf eder. Alışveriş merkezlerinde daha uzun zaman geçirilsin diye mekanlar aynalarla kaplanır, dikkat dağıtıcı müzik eşliğinde, gün ışığı aydınlığında sergilenen ürünler satın alınsın diye eğitimli satış personeli hazırda bekler. Çeşitlilik muazzamdır. Mini sunumlarla ikram edilen ürünler satın alınır. Ürün karşılaştırması yapılamasın diye aynı markaya ait ürünler marketlere özel gramaj ve ambalajlarda satılır. Tencere ile pişirebilecek 6 çeşit yemek için 6 farklı elektrikli mutfak makinası üretilip raflarda tüketiciyi bekler. Teknolojik ürünlerde modelin en üst raftaki yeri birkaç haftayı geçmez. Mağazalarda çok ihtiyaç duyulan ürünler kapının girişine konur, kasaya varana dek titizlikle raflara dizilmiş olan başka ürünler satın alınsın istenir.

Ve korkulan olur. Farkında olmadan hiç ihtiyaç duyulmayan binlerce ürün satın alınır; evde istif odaları, şehirlerde çöp dağları yaratılır. Bu durum ülkeden ülkeye farklılık arz etse de tüketim şampiyonu ABD'dir. Rakamlara göre dünyanın geri kalanı Amerikalılar gibi tüketerek yaşamaya kalksa dünyanın tüm kaynakları bir haftada tükenir.

Çoğu insan alışveriş yapmayı sever. Ancak bazıları ekstreleri biriktirip saklar, gün boyunca internette alışveriş sitelerinde gezinir, gizli gizli veya apaçık durmadan sipariş verir. Ödeyemeyeceği borcun altına girer. İşini ve çevresindekileri ihmal edecek düzeyde vaktini alışveriş yapmaya harcar. Şuursuzca vitrin gezer. Koliler dolusu siparişi getiren kuryeleri bezdirir, hiç açılmamış kolileri evin köşesine istifler: İşte bu duruma oniomania denir. Alışveriş ya da aşırı tüketim hastalığı.

Kadın oniamania hastalar kozmetik, tekstil ve aksesuar satın alırken erkek oniamania hastalar ise ağırlıklı olarak elektronik, vasıta ve vasıta aksesuarı satın alırlar. Üst düzey refah seviyesine mensup hastalar mücevher ve moda gibi pahalı ürünler ile lüks otomobil, gayrimenkul ve yat satın almaya yönelir. Normal insanlar kendilerini iyi hissetmek için alışveriş yapmak istemekle yetinir ancak bağımlılıkta durum davranış biçimi olur. Oniamania hastası ürün satın aldıktan sonra kısa süreliğine keyif ve rahatlama hissi yaşar, sonra pişmanlık ve suçluluk duygularıyla boğuşur.

Tüketim bağımlılığı, tedavi edilmesi gereken psikolojik rahatsızlık olmasının yanı sıra aslında ciddi bağımlılık türü. Her bağımlılıkta olduğu gibi asıl duygusal rahatsızlık o anda unutulurken narkotik etki geride boşluk bırakan geçici haz verir. Kişi narkotik hale geldiğinin farkında olmaz. Durumunu istismar eder, "Buna ihtiyacım var!" der. Kendinden geçmişçesine satın almaya devam eder. Uyuşturucu, alkol ve sigara gibi oniamania hastalığında tedavi için farkındalık ve durumu kabullenmek gerekir. Grup terapisi, ilaç ve aile desteği ile tedavi mümkün.

Tüketim bağımlısı olmamak için örneğin telefonu kullanılamayacak hale gelene dek değiştirmemeli. Bakımı ihmal edilmeyen vasıta senelerce güvenle kullanılabilir. Onlarca ayakkabı ve giysiye ihtiyaç yok. Satın almaya elde liste ile gidilmeli. Açken markete girmemeli. “Bu ürüne gerçekten ihtiyacım var mı?” diye kişi kendine sormalı. Ya da içinden ona kadar saymalı. Yapay indirimlere, daha çok satılsın diye hazırlanan kampanyalara kanmamalı. Özellikle indirim günlerinde alışveriş yapmamalı. Gerekirse mağazadan çıkıp öyle karar vermeli. İyi hissetmiyorken alışverişe çıkmamalı. Mümkün olduğunca temel ihtiyaçları topluca ve nakit satın almalı. Kredi kartının limiti düşürülmeli. Çok gerekli değilse internetten alışveriş yapmamalı. Mağazada belki çantaya konup eve getirilebilecek ürünler için mukavva kutu, strafor ve poşet gibi dünyayı kirleten korkunç miktarda ambalaj kullanıldığı unutulmamalı. Araçlarda taşınan paketler emek, zaman ve enerji israfıdır. Buna izin vermemeli.

Günümüzün orta halli insanı bırakın Dariush’u, ll.Abdulhamit’in dahi sahip olamadığı iyi sağlık hizmetine, teknoloji, kozmetik, tekstil ve hijyene sahip. Buna rağmen sahip olma arzusu günümüz insanını kavurmakta.

 “Sahip olmanın kaynağında ölümsüz olma arzusu vardır.” diyen Eric From belki de Gılgamış destanından etkilenmiş. Çünkü destanın sonlarında şu satırlar geçer: “İnsanı yarattığında tanrılar ölümü verdiler ona, sonsuz yaşamıysa kendilerine ayırdılar.”

Abraham Maslow, ihtiyaçlar kuramında insanın sırasıyla fizyolojik, güvenlik, sevgi, itibar ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı olduğunu söyler. Bu sıranın atlanması halinde sorunlar yaşanır. Kendini gerçekleştirebilen insan oranı yüzde bir: Einstein, Mozart, Atatürk, Pamuk, Yaşar Kemal, Aziz Sancar, Tesla, Da Vinci, Steve Jobs gibi akla ilk gelen isimler piramidin tepesine çıkabilmiş nadir insanlar.

İnsan, ancak sahip olduğu şeyi verebilir. Hayatı anlamlı kılacak işler yapmalı. Yapılan her iş keyifle icra edilebilir. Beklentileri düşük tutmalı. Daha çok büyümeye değil, daha çok paylaşmaya odaklanmalı. Kendini gerçekleştirmek için bir tohum, bir enstrüman belki de bir kalemle bir kâğıt aramalı.

Sahip olma güdüsü erkeğin kadına, ebeveynlerin çocuğa, patronun çalışanlarına tahakküm etmesine sebep olur. Eric From: “Şayet sahip olduğum şeyle kendimi var edersem, sonuçta sahip olunulan şey ben olurum. Nesne sürekli var olmayacağı için de, benim bir şeye sahip olmam geçicidir ve aslında ben hiçbir şeye sahip değilimdir.” der. Montaigne ise: “Bizi mutlu eden; bir şeyin sahibi olmak değil, onun tadına varmaktır.” diyerek konuyu noktalar.

Sahip olma güdüsü ihtirasa dönüşünce insan da tüketim canavarına dönüşür. Sınırsız servete ve güce sahip olma ihtirası, kaynakların sınırlı olması nedeniyle toplumu zamanla sınıflara böler. Bölünme öyle kök salar ki ülkeler, semtler, aileler bile bölünür. Bölünenler arasındaki eşitsizlik çatışma doğurur, çatışma derinleşince savaşlar çıkar, binnetice mutsuzluk topluma egemen olur.

İktisat ve mutluluk arasındaki ilişkiyi inceleyen, 1970-2000 yılları arası zaman dilimini kapsayan çalışmalara göre, dünyada kişi başı gelir düzeyi yüzde 100 arttığı halde ortalama mutluluk düzeyi sadece yüzde 2,17 artış gösterir. Günümüzde hatırı sayılır sosyologların tümünün hem fikir olduğu gerçek var ki servet sahibi olmak mutluluk getirmez. Hatta temel ihtiyaçlardan yoksun düzeyde değil ise çoban, holding patronundan daha mutlu yaşam sürebilmekte. Mesela engelliler üzerinde yapılmış farklı bilimsel çalışmanın sonucuna göre, kazara uzvunu kaybetmiş engelli insanın travmayı atlattıktan sonra aynı mutluluk seviyesini yakaladığı gözlenir. Öyleyse daha çok şeye sahip olma arzusuyla kıvranan insan istediklerini elde edemeyince mutsuz olacak.

Mutluluk üzerine yazılmış en önemli teori akış kuramı. Teorinin sahibi Mihaly Csikszentmihalyi’e göre mutluluk kontrolsüzce haz arayışı değil bilinçli bir adanmışlık hali. Akış kuramı, insanların zor fakat eğlenceli bir aktiviteye odaklandıklarında zamanın nasıl geçtiğini anlamadıklarını, dolayısıyla dünyevi dertlerden uzaklaşarak mutlu olduklarını anlatır.

Sokağı süpürürken kulağında müzikle kendinden geçip dans eden temizlik görevlisi, öğrencileriyle beraberken coşkuyla ders anlatan öğretmen, hedefleri tutturmak için personelini tutkuyla motive eden iş insanı, ibadet ederken imanla zikre dalan dindar, sahada olağanüstü güçle koşan sporcu, bilgisayar başında rakiplerine karşı saatlerce oyun oynayan ergen, istediği üniversiteye kavuşmak uğruna sabahlara dek soru çözen öğrenci akış halindedir. Akış trans halidir, ruşeym hali de diyebilirim: ama herkes ona mutluluk der. Sürekli tüketim çabasının sunduğu geçici haz mutluluk değil, narkotik bir etki, sahte bir keyif hissidir. Aldanmamalı.