Ağaçlar yangında ölmüyor: İnsanlarla konuştuklarını duymak artık mümkün

Teknolojik cihazlar kullanılarak yapılan çalışmalar, yanan bölgelerin 'ölü' olmadığını, doğanın yeniden yeşermek için büyük bir çaba gösterdiğini ve bunu iletişim kurarak yaptığını ortaya koyuyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bitkiler konuşuyor, ağaçlar konuşuyor, toprak konuşuyor… Teknoloji sayesinde artık nasıl konuştuklarını duymak ya da görmek de mümkün. Özel aygıtlar kullanarak bitkilerin ve ağaçların birbirlerine ve çevreye gönderdiği elektriksel sinyalleri, uyarıları sese dönüştüren İpek Oskay’ın çalışmaları, yanmış alanların ‘ölü’ alanlar olmadığını, bitkilerin bu alanlarda hâlâ iletişim halinde olduğunu, hayatın buralarda devam ettiğini gözler, daha doğrusu kulaklar önüne seriyor. Bitkilerin sesini duyma ve duyurma gayretindeki Oskay, “Yanmış alanlar atıl alan sayılmamalı” diyor.

Yüzüklerin Efendisi serisinin kadim kahramanlarından Entler’i kitabı ya da filmi bilenler anımsayacaktır. Ormanların dev koruyucusu olan bu canlılar, bir nevi kökleri dışarıda olan ağaçlardır esasen. Birbirleriyle kendi dillerinde konuşur, sürekli bir iletişim halinde binlerce yıl yaşarlar. Bize, koruyucuları oldukları ağaçların yaşayan, hafıza ve hatıra sahibi canlılar olduklarını hatırlatırlar. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle izlediğim bir videoda, bitkilere takılan sensörlerin sese dönüştürüldüğünü gördüğümde aklıma ilk gelen, ağır gövdeleri, sakin konuşmaları ile Entler oldu. Sonra; Hüsnü Arkan’ın “Ağaçlar bizim gibi uyur, uyanırlar bizim gibi” dediği ‘Öyle Bir Rüya Şarkısı’nı anımsadım.

İpek Oskay bir sosyolog. Doktora çalışmasını Alberta Üniversitesi’nde sürdürüyor. Dil, ses, mekân üzerine teorik araştırmalar yapıyor, Kanada’da ve Türkiye’de saha çalışmaları yürütüyor. Bir yandan da belgesel ve ses tasarımı alanlarındaki işlerde görüyoruz adını. 2014’ten beri gönüllü olarak Adalar’da ses verisi toplayan sesol.org’un da geliştiricisi ve koordinatörü. Sesol.org ekibi, sokaklardan, su altından ses topluyor, balıkçılarla, esnafla görüşüyor, yangınlar konusunda veri topluyor, canlı cansız sesleri kaydediyor.

Yukarıda sözünü ettiğim videoyu ve benzerlerini izledikten sonra videoları çeken Oskay’a ulaştım. Oskay, gündemin en önemli konusu orman yangınları, yanan alanlarda süren hayat ve bitkilerin ‘sesleri’ ile ilgili sorularımı yanıtladı.

'BİTKİLER BİZE TEPKİ VERİYOR'

Birkaç yıl önce, ağaçların birbirleriyle köklerindeki mantarlar yoluyla iletişim halinde olduğunu gösteren bir çalışmanın sonuçları yer buldu medyada. Sizin bir performans olarak ortaya koyduğunuz örnekte ise, bitkiler adeta konuşuyor. Bize ne yaptığınızdan ve bu teknolojiden bahsedebilir misiniz?

Tabii. Bu çalışmanın temek ayakları, “Duymak sadece kulakla mı mümkündür?” sorusu ve bir sosyolog olarak bilgi edinmek ile deneyim arasındaki ilişkiyi kurma çabam. Kanada’da çalıştığım sırada ‘MIDI Sprout’ adlı bir aygıtla tanıştım. Bu aygıt, yalan makinelerinden ve tıpta kullanılan EKG sistemlerinden ilham alarak oluşturulmuş. Sensörler yoluyla her canlının yüzeyindeki elektrik akımını, iki sensör arasındaki voltaj farkını ölçen bir aygıt bu. Bir veri oluşturuyor bu yolla. Siz bu veriyi isterseniz ışığa, isterseniz videoya, isterseniz sese dönüştürebilirsiniz. Ben ses yazılımlarını kullanarak bu sinyalleri sese dönüştüren bir sistemi tercih ediyorum. Bunu biyolojik verilerin seslendirilmesi gibi düşünebiliriz. Bu teknoloji, temasla ortaya çıkan değişimi net görmemizi sağlıyor. Bitkiye dokunduğunuzda verdiği tepkiler değişiyor. Derdim, bitkilerin varlığını ve tepkilerini ses ekolojisi içine sanatsal araçlarla dâhil edebilmek. Bu, 2014’ten beri Adalar’da yaptığımız bir projenin parçası. Toplumsallığı, tüm varlıkların birbiriyle karşılaşacağı bir alan olarak düşünüyoruz ve ses alanı bu açıdan çok değerli. Özetle, bitkileri toplumsal birliğin bir parçası olarak göstermeye çalışıyorum. Sadece bitkiler değil, su altı da, hava da bu birliğin bir parçası aslında.

Yani aslında, elektrik sinyalleri yoluyla birbirleriyle konuşan bitkilerin bu iletişimini duyulur kılıyorsunuz. Bir nevi bitkilere ses oluyorsunuz.

Öyle denebilir. Tabii duymak sadece kulakla olmuyor. Diğer canlılarda bu daha fazla. Mesela biz havai fişeklerden hoşlanıyoruz belki ama bir sürü kuş kalp krizi geçiriyor. Su altında ultrasonik kayıt cihazlarıyla yapılan çalışmalar, birçok su altı canlısının yolunu bulmak, üremek, üreme alanı bulmak için ses alanını kullandığını ortaya koyuyor. Bizde ise ekoloji tartışılırken sese çok değinilmiyor. Bu çalışma, daha doğrusu bu performans biraz da buna dikkat çekmek içindi.

Bazı araştırmalar, bitkilerin su kaynakları azaldıkça borulardan akan suların seslerine doğru yöneldiğini gösteriyor. Yani doğa dinliyor ve tepki veriyor ancak bu sadece kulakla ilgili bir şey değil. İnsanda da böyle aslında. İnsanın, sesten tamamen yalıtılmış bir alanda uzun süre var olması mümkün değil çünkü biz yönümüzü derimizde hissettiğimiz sesle de buluyoruz, sadece kulaklarımızla duymuyoruz. Bitkiler de besin alırken, besini enerjiye dönüştürürken, soluma yaparken bir şekilde “duyuyor”. Ben aygıtı ilk kullandığımda bir konferans salonundaydım. Bir anda yüksek bir alkış sesi koptu salonda ve bitkinin tepkisi o anda aygıta sinyal gönderemeyecek kadar yavaşladı örneğin. Yani bitki saldırıya uğradığını düşünüyor, kendini savunuyor ve bunu tepkileriyle gösteriyor, bu duyuluyor.

Tabii bu tepkilerin ne anlama geldiğini çözmek, yani bitkilerin dilini öğrenmek için ortamda ölçüm yapılması, kalabalık ve düzenli veri toplanması lazım. Dünyanın farklı yerlerinde ses alanı ekolojisi ile ilgili büyük ölçekli bilimsel çalışmalar var. Benim yaptığım, varlıkların tepki verdiklerini gösteren bir deneyim yaratmak.

Burgazadası Kumbaros'ta yanmış bir ağacın yanında filizlenen meşenin sese dönüşen sinyalleri.

'BİTKİLERİN NESİLDEN NESİLE AKTARDIĞI BİR YANGIN HAFIZASI VAR'

İnsanlar da, diğer canlılar gibi bu iletişim ağının bir parçası aslında ama belki bunu idrak edemiyoruz; doğanın bizimle de konuştuğunu anlayamıyoruz, duyamıyoruz.

Evet. Biz, sensörü bir bitkinin yaprağına yerleştirdiğimizde, aynı türde diğer bir bitkinin yaprağına dokunduğumuzda, ses değişimini görebiliyoruz. Önce yavaşlıyor, ki ben bunun kendini koruma altına aldığına işaret ettiğini düşünüyorum. Düzende ciddi bir değişiklik duyabiliyoruz.

Bir deneyimizden söz edeyim. Bir arkadaşımız sensörlerden birini yerleştirdiği elini bir ağaca, diğer sensörü de yerdeki bir bitkiye dayadı. Diğer bir arkadaşımız da bir eliyle ağacı tuttu diğer eliyle de benim bir elimi. Ben de diğer elimle farklı bitkilere dokundum. Bu şekilde dakikalarca müzik yaptık. Aldığımız tepkiler çok enteresandı. Ayaklarınızda bir ayakkabı, yani yalıtım yoksa bir elektrik ağı oluşturuyorsunuz ve aslında aynı tür olmayan ağaç ile diğer bitki arasında bir bilgi iletimi sağlanmış oluyor. Bitkiler arasında biyokimyasal uyaranların sonucunda elektriksel sinyal frekans aktarımıyla bilgi yayılıyor.

Yine bu çalışma için referans aldığımız araştırmalara göre, çok eski ağaçlar, ‘ana ağaçlar’, kökleri çok uzun olduğu için kendi tohumlarını takip edebiliyorlar ve yangın, hastalık gibi haberleri yayabiliyorlar. Çok karmaşık bir iletişim ağında birbirleriyle iletişim halindeler. Kanada’da British Columbia Üniversitesi’nden Suzanne Simard’ın 90’lardan beri yaptığı çalışmaların sonucunda Mayıs 2021’de yayınlanan araştırması bunu gösterdi.

Sizin yanmış orman bölgelerinde kaydettiğiniz veriler, bizim gözümüzde ‘ölü’ hale gelen o bölgelerin aslında ölü olmadığını gösteriyor. Doğanın kendi dengesi, kendini yenileme potansiyeli inanılmaz. Buna belki hiç müdahale etmemek gerekiyor, ne dersiniz?

Yangın alanında yaptığım çalışmanın amacı, yangının yeni türlerin oluşmasına devamlılığına da vesile olduğunu ve yangın alanındaki türlerin biyoaktivitesinin, hayatının devam ettiğini göstermek. Bitkilerin türden türe, nesilden nesile aktardığı bir yangın hafızası var.

2019’da Türkiye’ye ders vermek için gelmiştim. Ağustos ayında bir yangın oldu, o yangından iki ay sonra büyük bir fidan kampanyası yapıldı. Bir bitkinin yanmış olması biyoaktivitesinin, hayatın bittiği anlamına gelmiyor. Yanmış alanlar boş, atıl alanlar değil. Bir süre sonra ben orada hayatın sürdüğünü gösteren o dinlemeyi yaptım. O fidan kampanyasını desteklemiyordum ama bunu neden desteklemediğimi insanlara anlatmak zor, böyle bir yangın anında ciddi bir galeyan oluşuyor. Ben de o alanların yaşadığını göstermek için bu kaydı paylaştım. Yanmış bir meşenin gövdesinin yanık kısmını kazıdım, sensörleri yerleştirdim. Oradan elektriksel veri frekans geldiğini duydum. Boğuk, ara ara gelen, derinden gelen bir ses. Karşılaştırma yapabilmek için başka bir yanmış ağacın yanında yeşermekte olan bir meşe filizinin sesini dinledim. O meşede daha hızlı, notaların daha sık değiştiği, inişlerin çıkışların olduğu bir ses kaydettim. Daha sonra başka bir ağaca gittim, onda ise hiç ses yoktu. O dönemde sınırlı bir çevrede bir ses getirdi bu videolar ancak geçtiğimiz haftadan beri yüksek bir etkileşim var. Çünkü akademisyenler çıkıp “Bu yangın alanları atıl alanlar değil, hemen ağaçlandırmayın” demeye başladı. TEMA Vakfı temsilcisi bile ilk kez “Hemen fidan dikmek doğru bir şey değil” dedi.

'YETKİLİ BANA, ‘YANAN YERLERİ BOŞ BIRAKIRSANIZ BİRİLERİ EL KOYAR’ DEDİ'

Peki bunu yetkililer bilmiyor muydu bugüne kadar?

Biz, yanmış alanlarda yaptığımız çalışmaları Orman Müdürlüğü ile paylaştık. Aslında onlar da bu alanlara bir süre dokunulmaması gerektiğinin farkında ancak örneğin bir yetkili, yaptığımız özel görüşmede bana “Türkiye’nin koşulları belli, oraları boş bırakırsanız oraya el koyarlar. Bazen iki kötü arasında bir seçim yapmak zorundayız” dedi.

Evet, yangın normal. Ekosistemin, üremenin bir parçası ve yangın alanları atıl alanlar değil ancak bizim insanlar olarak iklim kriziyle, yapılaşmayla yaptığımız doğal olmayan bir müdahale var.

Bir haftadır büyük bir yangın silsilesi ile karşı karşıyayız. Sizin videolarınız, bu yangınlarla birlikte birçok insan tarafından paylaşıldı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

İnsanlar, çektiğim bu görüntülere iyi tepkiler, umut dolu tepkiler veriyorlar. Ancak şunu söylemeliyim, benim çalışmam, içinde umut olduğu için, bu alanların ölmediğini gösterdiği için çok fazla ilgi çekmeyebilir de. Birikmiş büyük bir öfke var çünkü.

İpek Oskay’ın MIDI Sprout ile bitkilerin çevreleriyle etkileşimini sese dönüştürdüğü örnekler:

Günbatımında Burgazada meşe makiliklerini dinlemek için buraya,

Burgazadası Kumbaros'ta yanmış bir ağacı biyodata selenleme ile dinlemek için buraya,

Burgazadası Kumbaros'ta yanmış bir ağacın yanında filizlenen meşeyi biyodata selenleme ile dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.