Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kazandıran oran: 10:1

CHP başta olmak üzere muhalefetin acilen üye sayısını birkaç kat artırması ve üyelerinden hem emek hem de maddi kaynak olarak daha fazla destek alması gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

İsmail Yüksel*

Geçtiğimiz seçimlerden sonra Cumhuriyet Halk Partisi değişmek zorunda. Değişimin nasıl olacağı konusunda fikir birliği olmamasına rağmen CHP’nin kazanmak için hatta var olmaya devam etmek için değişmesi gerektiğinde fikir birliği var. Değişmesi gereken sadece CHP değil. Türkiye’de muhalefette yer alan tüm partilerin Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dikte ettiği siyaset alanından çıkmak istiyorlarsa değişmeleri zorunlu. Ne var ki bu değişimin sadece kişilerle sınırlı kalması, eskilerin yerine gelenler ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar sonucu değiştirmek için yeterli olmayacaktır. Şimdi size bunun nedenini açıklayacağım.

Sizlerle öncelikle birkaç sayı paylaşmak istiyorum. İlki siyasi partilerin üye sayıları:

Gördüğünüz gibi AKP üye sayısında ezici bir üstünlüğe sahip; kabaca bir hesapla kayıtlı seçmenlerin yaklaşık yüzde 20’si AKP’nin üyesi. Zaman zaman AKP’ye haberi olmadan üye yapılan kişiler olduğunu duyuyoruz, hatta benim yakın arkadaşlarım arasında dahi bu durumda olanlar var. Bununla birlikte bu 11.241.230 üyenin ne kadarının bu biçimde istemeyerek ya da haberi olmadan üye yapıldığını bilmiyoruz. Onda biri olduğunu kabul etsek bile AKP’nin on milyonun üzerinde üyesi olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Altılı Masa içerisinde hem oy oranı hem de üye sayısı itibariyle en büyük parti CHP, ne var ki onun üye sayısı dahi AKP’nin üye sayısının nerdeyse onda biri düzeyinde. Nasıl AKP’nin üyesi olan ve bundan hiç haberi olmayanlar varsa CHP üyesi olup uzunca bir süredir partiyle bağı, çoğu zamanda haklı sebeplerle, kopmuş kişiler de var ve korkarım bu oran yüzde 10’dan çok daha fazla.

Paylaşmak istediğim sayıların ikincisi ise partilerin aldığı devlet yardımı:

Son olarak CHP ve AKP’nin toplam gelirlerini karşılaştırmamız lazım. Burada kullandığım veri oldukça eski, bunun sebebi Anayasa Mahkemesi’nin siyasi parti mali denetim kararlarını esas almam ve CHP’nin 2017 sonrasına ait mali denetim kararlarının henüz yayınlanmamış olması. Elbette benim yapmam gereken bir şekilde partilerin en son bütçelerine ulaşmak ancak partilerin benimle bunu paylaşacaklarından şüpheliyim.

Kısaca: AKP’nin üye sayısı CHP’nin 10 katı, AKP’nin aldığı devlet yardımı CHP’nin yaklaşık 2 katı, AKP’nin toplam gelirleri ise CHP’nin yaklaşık 3 katı. Mali güç açısından CHP ile AKP arasındaki farkın üye sayılarına kıyasla çok daha az olduğunu söyleyebiliriz ve yanılmış oluruz. Bu rakamların içinde AKP’ye üye olmadığı halde fiilen çalışıp destek veren devlet memurları ya da AKP’nin çekinmeden kullandığı devlet kaynakları yer almıyor. Örneğin TRT’nin ve diğer medya kuruluşlarının ayırdığı kaynak bu rakamların içinde yok. Cumhurbaşkanı’nın Cumhurbaşkanlığı bütçesinden yapmış olduğu açılışlar, geziler ya da toplantılar da bu rakamların içinde yoklar. Üstüne üstlük AKP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hazinesi’ni her seçimde dilediği gibi kullanıyor. Kısaca maddi kaynaklar arasındaki fark hesap edilemeyecek kadar büyük.

Öncelikle kabul etmemiz gereken şu: Türkiye’yi veya Türkiye siyasetini hiç tanımayan, hatta siyasete dair hiç fikri olmayan birisine dahi bu rakamları göstersek, seçimlerin ve seçimler öncesindeki sürecin adil olduğuna inansa da hiç tereddüt etmeden seçimler hangi sistemle, ne zaman yapılırsa yapılsın AKP’nin kazanacağını söyleyecektir.

Biliyorum muhalefet seçmeninin büyük bir kısmı hatayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsına yükleyerek başka bir adayla seçimlerin kazanılabileceğini düşünüyor. Niyetim bu tartışmaya girmek elbette değil çünkü bu tartışma bize katkı sunmayacak. Kişileri değiştirerek bir adım öteye gitmemiz mümkün değil. Muhalefet partilerinin hem daha büyük hem de daha etkin örgütlere sahip olmaması halinde, tepedeki birkaç ismin değişmesiyle sonucun değişeceğini düşünmek çocukça.

Bu dengesizliği gidermek için başta CHP olmak üzere muhalefetin acilen üye sayısını birkaç kat artırması ve üyelerinden hem emek hem de maddi kaynak olarak daha fazla destek alması gerekiyor.

Üye sayısının artması için partilerin üyelerin görüşlerine duyarlı ve demokratik hale gelmesi gerekli. Üyelerin partinin kararlarında söz sahibi olması yeni üyelerin katılımını kolaylaştıracaktır. Bunun için de mümkün olduğu ölçüde doğrudan demokrasi yöntemleri kullanılarak üyelerin partinin gerçek sahibi haline gelmesi şart. Bilişim teknolojilerinin geldiği aşamada birkaç milyon üyenin partileri doğrudan demokrasi ile yönetmesi mümkün ve gerekli.

Üyelerin partilere maddi destek vermesi içinse partilerin, ilçe teşkilatından genel merkeze kadar, yaptıkları tüm harcamaların şeffaf olması ve üyelerin parti kaynaklarının ne şekilde kullanılacağı üzerinde söz sahibi olması gerekir. Hatta üyeler hangi harcama kalemleri için katkıda bulunduklarını belirleyebilmelidirler.

Maddi katkı sağlamak bir üyenin sunabileceği en kolay destektir. Her üye kendi kesesine göre, birkaç tuşa basarak, katkı sağlayabilir. Asıl zor olan üyelerin parti için emek vermesini sağlamaktır. Bunun için üyelerin partiyi, partinin savunduğu fikirleri ve bu fikirlerin uygulanma yöntemlerini benimsemesi gerekir. Gene dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz: Eğer üyeler partilerin karar mekanizmalarında yer alırlarsa ve partinin karar alma yöntemleri adil olursa, ancak o zaman insanlar emeklerini sunacaklardır.

Burada geçtiğimiz günlerde CHP’de yeniden gündeme gelen üyelerin aktif üye – pasif üye olarak sınıflandırılması önerisine değinmek istiyorum. Aklı başında ve iyi kötü siyasi tecrübesi olan kişilerin “pasif üye” olarak nitelendirilecek kişilerin muhtemelen ertesi gün partiden istifa edeceklerini öngörmemelerini hayretle karşılıyorum. CHP yönetiminin üyelerinin neden partinin çalışmalarına katkı sunmadığını araştırarak çözüm bulmak yerine suçu üyelere atarak nasıl bir sonuç almayı beklediğini merak ediyorum.

Aslında yapılması gerekenler oldukça kolay ama önce muhalefetteki siyasi partileri avucunun içine almış -lütfen burada sadece mevcut parti yönetimlerini kastettiğimi düşünmeyin- siyasi elitin, ellerindeki yetkileri üyelerle paylaşmayı kabul etmesi gerekiyor. Eğer bunu kabul edebilirlerse ya da onlara bunun zorunlu olduğu üyeler tarafından kabul ettirilebilirse, kalanı çok ama çok kolay. Bunun yerine; adeta parti üyelerini hiçe sayan, partiye yeni katılanları destek değil tehdit ve hatta ajan olarak gören, üyelerin doğru kararlar alamayacağını kabul eden, parti içinde katılımcı bir demokrasi yerine kapalı kapılar arkasında paternalist bir yönetimi tercih eden tavırda ısrar edilirse; yaşlı erkeklerden kurulmuş kulüpler olmaktan öteye gidilemezse, mevcut tabloda hiçbir değişiklik olmayacaktır.

Unutmayın bu yasama dönemi içinde LGBTİ+ düşmanlığının demokrasinin son zerresine karşı koçbaşı olarak kullanılacağı ve yegâne amacı Erdoğan iktidarının ilelebet sürmesi olan bir anayasa değişikliği halk oylamasına sunulacak. Muhalefet partilerinin mevcut yapı ve kadrolarıyla bu halk oylamasına karşı mücadele etmesi ve bu güç dengesizliğine rağmen demokrasiyi koruması mümkün olmayacaktır.

*Dr. / Antalya Bilim Üniversitesi Hukuk Fakültesi