100. yılı bitirirken hem son hem ilk söz…

Son ana sıkıştırılan ‘yapılmadı denmesin’ etkinlikleri ile ‘gibi yapılan’ yüzüncü 29 Ekim bile, tek başına 100 yaşındaki Cumhuriyet’in kendisinden yana epey dertli olduğunu göstermiyor mu?

Google Haberlere Abone ol

Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim için ‘en büyük bayram’ denirdi eskiden. 19 Mayıs, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcıydı ve gençlere armağan edilmişti. 23 Nisan, Cumhuriyet’i kuran meclisin açılış günüydü, çocuklara armağan edilmişti. 30 Ağustos, nihai askeri zaferin bayramıydı…

29 Ekim ise, bütün bu saydığımız olayların sonucunda kurulan Cumhuriyet’in en ‘büyük’ bayramıydı. Öyle anlatırdı devlet erkanı…

Onlar anlatınca da vatandaşa dinleyip ‘kutlamak’ düşerdi.

Şimdikilerinse bu ‘meselelerde’ konuşma konusunda pek gönülsüz olduğunu görüyoruz yıllardır. Günü geldiğinde standart bir mesajla geçiriliyor genelde.

Yüz yılın sonunda bugün, kutlanıp kutlanmayacağı bile netleşemeyen, son ana sıkıştırılan ‘yapılmadı denmesin’ etkinlikleri ile ‘gibi yapılan’ yüzüncü 29 Ekim bile, tek başına 100 yaşındaki Cumhuriyet’in kendisinden yana epey dertli olduğunu göstermiyor mu?

***

Peki ama neden böyle oldu?

100 yıl önce, yenilmiş bir imparatorluğun elde kalan topraklarında kurulan Cumhuriyet, bugün kendi varlığından neden bu kadar dertli?

22 Temmuz 2023’te bunu anlamak için yola çıkmıştık. Yüzüncü 29 Ekim’e yüz gün kala...

O zaman şöyle demiştik:

"100 yıl sonra bugün yaşayan hiç kimse hayatta değilken, o zaman yaşayanların, ‘cumhuriyeti hangi ara kazanıp hangi ara kaybettiklerini bile anlayamamışlar’ dememesi için belki biraz da, tam da bugün, 100. yılda geçmişe dönüp bakmaya ve geleceğin nasıl olması gerektiğine kafa yormaya mecburuz.” 

100 yazarımız bunu 100 yazı ile kendi alanlarında yapmaya çalıştı.

Cumhuriyet'in kuruluşu sürecinde yaşananlardan Kürt sorununa, yolsuzluklardan ekonomik krizlere, azınlıklardan mimariye konunun iktisat, siyaset, sanat, spor gibi farklı alanlardaki evrimini anlattılar.

Elbette 100 yıllık bir zaman aralığını 100 yazıda tamamlayıp bitirmek mümkün değil. Bazı başlıklardan gerektiği kadar söz edemedik ya da sınırlı miktarda edebildik.

Ancak zaten yapmak istediğimiz esas olarak, her defasında ‘tarihsel’ denilen seçimlerin 100. yıla denk gelen en sonuncusunun hemen ardından ortaya çıkan tablo içerisinde bir ‘durum raporu’ çıkarabilmekti.

Yoksa geçen 100 yıl da bitse, üzerinden 100 yıl daha da geçse cumhuriyetin karnesi üzerinde daha çok konuşulacak.

Eşit ve özgür yurttaşların bir arada yaşayabildikleri bir yeni düzene ulaşma amacı taşıyanlar var olduğu sürece bu çaba da sona ermeyecek.

Ancak yine de eksiklerimiz için af dileyelim. 100 yazı için gelen/gelecek eleştirilere ve katkılara açık olduğumuzu da belirtelim.

***

100 yazı için 100 yazarımıza teşekkür ederek bitirelim.

100 gün süren bu yüksek tempolu mesaiyi tamamlamamızı sağlayan editörlerimiz Eren Topuz, Beyhan Sunal, Günsu Durak ve Ezgi Sivrikaya’ya da elbette…

Kısa süre sonra e-kitap olarak da sunacağımız, “100. yılda 100 yazı” dizisinin konuya dair yeni ve ilerletici yeni sözlere kapı aralayabilmesi dileğiyle…