'10 Ekim Katliamı iktidarın karakutusu oldu'

Evrensel yazarı Yusuf Karadaş, 10 Ekim katliamının tüm yönleriyle aydınlatılamamasının sorumlusunun Erdoğan iktidarı olduğunu yazdı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR- Evrensel yazarı Yusuf Karadaş, 10 Ekim katliamının aydınlatılmasına bizzat iktidarın engel olduğunu ifade etti, "IŞİD’in 10 Ekim 2015’teki ‘Barış Mitingi’ne yaptığı saldırının ucu dönüp dolaşıp Erdoğan iktidarının Kürt sorununda uyguladığı politikaya bağlanıyor" diye yazdı.

10 Ekim katliamının "Erdoğan'ın Sünni İslam liderliği iddiasıyla Suriye ve bölgede yaptığı müdahaleler ve bu müdahalelerde iş birliği yaptığı cihatçı çetelerden bağımsız düşünülemeyeceğini" belirten Karadaş'ın "10 Ekim Katliamı iktidarın karakutusudur!" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle: 

"10 Ekim Katliamı sadece iktidarın o güne kadar uyguladığı politikaları anlamak için değil, sonraki döneme dair hedeflerinin anlaşılması bakımından da önemli bir dönüm noktası oldu. Bu yönüyle 10 Ekim Katliamı’nı Erdoğan iktidarının karakutularından biri olarak tanımlayabiliriz. Bu karakutunun deşifre edilmesi, halkların eşit haklar temelinde barış içinde yaşayacağı laik ve demokratik bir ülke kurma mücadelesinin güncel bir görevi olarak önümüzde duruyor.

Bu karakutunun şifrelerini çözmek için Erdoğan iktidarının uyguladığı politikalara ve bağlı olarak önüne koyduğu hedeflere bakmamız gerekiyor.

Birinci olarak; 10 Ekim katliamı, Erdoğan iktidarının Sünni İslam liderliği iddiasıyla Suriye ve bölgede yaptığı müdahaleler ve bu müdahalelerde kullanıp iş birliği yaptığı cihatçı çetelerden bağımsız düşünülemez.

ABD ve batılı emperyalistler tarafından da desteklenen Erdoğan iktidarı, S. Arabistan ve Katar ile birlikte Suriye’ye müdahalenin öncülüğüne soyunduğunda yaptığı ilk işlerden biri savaşa mezhepsel (Sünni ve Alevi-Şii) bir görünüm kazandırmak olmuştu -ki, Erdoğan’ın mayıs 2013’teki Reyhanlı saldırısından sonra yaptığı “Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımız şehit edildi” açıklaması, bu politikayı çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyordu. Böylece dünyanın dört bir yanından on binlerce radikal İslamcı militanın ‘cihat’ için bölgeye gelip savaşa katılması sağlanmıştı.

El Kaide’nin türevleri olan el Nusra, IŞİD ve Ahraruş Şam başta olmak üzere Suriye’deki cihatçı çetelerle MİT üzerinden kurulan ilişkiler ve tırlarla gönderilen silahlar dönemin ABD Başkanı Obama tarafından bile (Erdoğan’ın 2013’teki ABD ziyaretinde Obama, MİT Müsteşarı Fidan’a 'Suriye’de radikallerle neler yaptığınızı biliyoruz' demişti) dile getirilmişti. Sedat Peker de ifşa videolarında kendisinin Suriye’ye gönderdiği 'yardım tırları' ile birlikte o dönem Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Adnan Tanrıverdi’nin kurucusu olduğu SADAT’ın el Nusra’ya silah gönderdiği iddiasına yer vermişti.

Bugün yapılan operasyonlarla Suriye ve Irak’taki egemenlik alanları elinden alınmış olsa da IŞİD’in yüzlerce uyuyan hücresi olduğundan söz ediliyor. Yine Türk askeri, İdlib’de el Nusra’nın devamcısı HTŞ’ye kalkan yapılırken öte yandan Ahraruş Şam ve benzeri radikal gruplar da Türkiye destekli ÖSO’nun içinde yer alarak işgal altındaki bölgelerde hüküm sürüyor.

Erdoğan iktidarı tarafından desteklenen ve bugün Libya, Azerbaycan gibi başka müdahale alanlarında da kullanılan bu cihatçı militanlar ülkede ve bölgede laikliği, demokrasiyi ve barışı savunan bütün güçler için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Burada kendi bölgesel çıkarları için IŞİD’e karşı mücadeleyi destekleyen ama IŞİD’den hiçbir farkı olmayan HTŞ için 'Rejime karşı mücadeleye odaklanmış durumdalar' diyerek sahip çıkan ABD emperyalizminin iki yüzlülüğünü de unutmamak gerekiyor.

İşte cihatçılarla böylesine içli dışlı olan Erdoğan iktidarının 10 Ekim Katliamı’ndan sonra saldırıya karışan IŞİD’lilerle sınırladığı yargılama süreci, aslında gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne perde çekmeye yönelik bir girişim olarak anlam kazandı/kazanıyor.

İkinci olarak; 10 Ekim katliamı, iktidarın Kürt sorununda uyguladığı politikadan ve bu politikaya bağlı olarak devreye soktuğu savaş ve kaos planından bağımsız düşünülemez.

Erdoğan, 2013’te 'çözüm süreci'ni başlatırken iki temel hedefi bulunuyordu. Birinci hedefi, Suriye’de Kürtleri cihatçıların yanında savaşa dahil ederek Suriye rejimini devirmekti. Böylece Şam’daki Emevi Camisi’nde kılınacak namazla Sünni İslam liderliği ilan edilecekti. İkinci hedefi de ülke içinde Kürt sorununun çözümü konusunda beklenti yaratarak Kürtleri başkanlık/tek adam rejimi kurma hedefine yedeklemekti.

Suriye Kürtleri cihatçılarla birlikte Erdoğan’ın safında savaşmayı reddedip Rojava’da diğer halklarla birlikte demokratik-seküler özerk bir yönetim kurunca, IŞİD devreye sokuldu.  Kobanê’den başlayarak Kürt özerk yönetimini ortadan kaldırmaya yönelik bir saldırı başlatıldı. Ekim 2014’te Suriye sınırında bir müjde verir gibi 'Şu anda Kobanê düştü, düşüyor' diyen Erdoğan, IŞİD saldırganlığının arkasındaki gücün kim olduğunu da ortaya koyuyordu.

Aynı IŞİD’in Erdoğan’ın 400 milletvekili kazanma ve başkanlık rejimi için Anayasa’yı değiştirme hedefiyle yola çıktığı 7 Haziran 2015 seçimlerinin öncesinde bu kez Türkiye’de bombalı saldırılarla katliamlar gerçekleştirmesi de rastlantı olmasa gerekti!

HDP’nin 5 Haziran’da Diyarbakır’da yaptığı mitinge bombalı saldırı gerçekleştiren Orhan Gönder’in annesi, Dönemin Başbakanı Davutoğlu’na kadar devletin ilgili kurumlarına oğlunun IŞİD’den kurtarılması için başvuru yaptığı halde yanıt alamamıştı. Dahası Gönder’in saldırıdan bir gece önce gözaltına alınıp bırakılması, Suruç ve Ankara Katliamlarına giden yolun kimler tarafından ve nasıl döşendiği sorularının da yanıtını veriyordu. Zaten dönemin Başbakanı Davutoğlu da 10 Ekim Katliamı’ndan sonra 'Oylarımızda bir yükseliş trendi var' diyerek bu gerçeği itiraf ediyordu.

Sonuç olarak, en kanlı sahnesi 10 Ekim 2015’te sahnelenen savaş ve kaos planıyla sadece baskıcı tek adam rejiminin kurulması sağlanmadı. Kürt sorunu içerideki baskı politikalarının ve bölgedeki yayılmacı emellerin aracı olarak da kullanıldı. Bugün yaklaşan seçimler öncesinde Suriye Kürtlerine operasyon arayışı ve ülke içindeki provokatif saldırılar da bu politikanın araçları olarak devreye sokulmaya çalışılıyor.

Bu nedenle üzeri ne kadar örtülmeye çalışılırsa çalışılsın IŞİD’in 10 Ekim 2015’teki ‘Barış Mitingi’ne yaptığı saldırının ucu dönüp dolaşıp Erdoğan iktidarının Kürt sorununda uyguladığı politikaya bağlanıyor." (YAZININ TAMAMI)