YAZARLAR

Zübükler Yarışı

Daha bunun heykelsever karpuzcu valisi var, Çiftlik Bank mucidi Tosunu var, İkizdere fatihleri var…

Türkiye’nin uçuşa geçeceği çok söylendi. Çok bekledik ama beklediğimize değdi. Son birkaç aydır, galiba baharla birlikte uçuş hızlandı. Kim ne kadar uçabilir, kim daha fazla uçurabilir yarışı başladı. Eskisi - yenisi, emeklisi - gediklisiyle politikacılarımızın, özel kalemlerinin, şoförlerinin, gönüllü çömezlerinin, iş adamlarımızın, ödüllü, yerine göre devletli, yerine göre kırmızı bültenli mafya liderlerinin… kısaca tüm etkili – yetkililerimizin büyük seferberliğiyle yarış, toplumun tüm kesimlerine, hayatın her alanına, ülke sınırlarını aşarak dünyanın dört bir yanına yayılmış bulunuyor…

Artık bizi kimse tutamaz.

Sokaklarda ayakkabı boyacılığından başlayıp Boğaz’a nazır yalılara kurulan, çalışanlarıyla arkadaş olan, vakti zamanında bakkallarda veresiye defterlerini kapatarak Robin Hoodculuk oynayan, Bodrum koylarında hayrına lahmacun dağıtarak dikkatleri üzerine toplayan holding sahibi SBK namlı kahramanımızın memleket hasreti ve haklıların tevekkülüyle bizlere mesaj verdiği videosundan Bahadır Özgür’ün yazısı sayesinde haberdar oldum.

Aynı gün; dün itibarıyla SBK soruşturması kapsamında tutuklu kalmadığı haberi de basına yansıdı. Öte yandan, Korkmaz’ın Boğaz’daki yalısı 60 milyona satışta. İlgilenenlere ilanen duyurulur.

Cin Ali tipli, soyadıyla müsemma Korkmaz işadamımızın kendisi İsviçre’ye uçmuş.

Ardında dağlar, göller, elinde kalem kağıt hesap kitaba dalmış. Bir yandan da kafa sallıyor, “Alışmalısın” diyor Tatlıses’in nameleri eşliğinde, Bu da Geçer… İzliyor, beraber söyleyerek efkar dağıyoruz.

SBK uygulamasında da görüldüğü üzere, içinde kanat çırptığımız uçuş sürecinde videoların, sosyal medyanın, Youtube’un çok özel yeri var. Bu uygulama, yeni uzmanlık alanlarını beraberinde getiriyor. Kamera önünde nasıl durulur, hangi mesajlar, neler kullanılarak kimlere, nasıl verilir vb, yöntem ve tekniklerin geliştirilmesi bu yeni uzmanlıklardan biriyse, mesajların okunması, deşifresi, yorumu da başka uzmanlıklar getiriyor, gerektiriyor.

Tüm bu nedenlerle SBK’nın ağzını açmaksızın Tatlıses’ten Bu da Geçer dinlettiği videosunda arka plandaki pastoral manzaranın, masa üstündeki natürmort görüntünün, zengin meyve tabağının, boş beyaz kağıda kalemle çizer gibi yaptığı karenin ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor. O film neden 43 saniye? Önündeki su bardağı, yanındaki fincan, büyük meyve tabağından ayrı beyaz küçük tabak, içinde üç sarı dilim… hepsi ayrı ayrı izaha muhtaç.

Atlamaya gelmez; çok yönlü, katmanlı uçuştayız.

Örneğin, bir ara Kongo’dan ses veren, son durakta İsviçre’ye konuşlandığı söylenen bu kalender işadamının icraatlarıyla bir zamanların kıymetlisi şimdi FETÖ tutuklusu Azeri işadamı Mansimov’un, onun Bodrum Yalıkavak’daki marinasıyla Balkanlar’dan Ortadoğu’ya; Makedonya – Karadağ üzerinden Dubai’ye uçan Peker’in ve onun “Derin Devletin Başı” olarak nitelediği Ağar hazretlerinin kanatlarının birbirine eşlik ettiğine, ortak rotalardan dalaşmaya dönüştüğüne de tanıklık ediyoruz.

Zamanında yılın hayırsever iş adamı unvanıyla taltif edilen, salkım salkım adam asma, oluk oluk kan akıtma, akıttığı kanla abdest alma tehdit fantezileriyle yatıp kalkan mafya adamı da vurguluyor uçuş harekatında yeni medya ve teknolojilerinin rolünü. 12 bölümden oluşacağını belirttiği video dizisinin bir saatlik üçüncüsüne verdiği isim manidar: Derin Devletçiler, Pelikancılar; Bir Tripoda, Bir Kameraya Yenileceksiniz.

***

Yeni medyanın ve teknolojinin kullanımı her koşulda mutlak ustalık, uzmanlık gerektiriyor. Ehil olmadan kayda ve uçuşa geçerseniz Pudra Şekerci Kürşat durumuna düşme riski var. Kastamonu’dan kendi deyimiyle “Başkent networküne”, taşradan merkeze hızlı uçuşu yine sosyal medya üzerinden tepe üstü pikeye döndü genç kahramanın.

Onun ikizi, politika ve politikacı nüfuzunu yine en yeni teknolojiler üzerinden iş dünyasına taşıyan; kripto paracı genç kardeşimiz işler karışır gibi olunca en yakın durak, Balkanlar’a uçup, Arnavutluk’ta özel koruma altına girdi. Başarılı start-upçı gencimizin bu başarılı atağı da gösteriyor ki, yeni teknolojiler, dijital işlemler ne kadar etkiliyse, gerekliyse, bedelini nakden takdim edip silahlı özel güçlerin kanatları altına sığınma gibi tarihsel - geleneksel yöntemler de aynı şekilde etkili ve gereklidir. Sentez şart.

FOTOĞRAFLAR VE CEKETİN SIRRI 

Şimdiye dek andığımız dört aktörün ortak özelliklerini saptamak, değerlendirmek bu yazının kapsamını ve sınırlarını aşıyor. Daha bunun heykelsever karpuzcu valisi var, Çiftlik Bank mucidi Tosunu var, İkizdere fatihleri var… Saymakla bitmez. Hemen hepsinin iki temel özelliğine dikkat çekmekle yetinelim.

1 - Görüntü vermeyi seviyorlar. Ki, bu da zamanın ruhunu iyi okuduklarını gösteriyor: Görsel çağdayız. Hangi alanda çalışırsanız çalışın, “network” sahibi olmanız gerekir; çalacağınız kapılardan eli boş dönmemek için en tepeden, en aşağıya uzanan bağlantılar oluşturmalısınız. Sosyal medyayı etkili kullanmalısınız. Bu dört aktörün dördü de öyle ya da böyle Başkent’e uğruyorlar. Devlet büyüklerini makamlarında ziyaret ediyorlar. Hatıra fotoğrafı çektiriyor, bunu da her anlamda kendi hesaplarında sunuyorlar.

Onların görüntü verme tutkusu, devletimizin ve büyüklerimizin kapılarının, yüce gönüllerinin vatandaşa ardına dek açık olduğunun da göstergesi.

Öte yandan zamanımızın uçuş aktörleri yukarıda andığımız üzere, sentezci yaklaşımı başarıyla uyguluyorlar. Tarihsel – geleneksel teknikleri, en yeni, en güncel teknolojilerle birleştiriyorlar. Bugünün görsellik üzerinden işleyen sosyal medyası, geçmişte yazıyla; devlet antetli mektuplarla icra edilmekteydi. Şimdiki kanatlılar, 1950 Anadolu kasabasındaki atalarının geleneğini başarıyla uyguluyor.

Somutlaştırmak için o tarihlerden bir sahneyi izleyelim:

— Sen bunu gördün mü, sen bunu yavrum?

Kız, — Gördüm, dedi.

Zübükzâde, kardeşine bağırdı:

— Oku şunu!... Yoksa biz seni ilk'in dördüne kadar boşuna mı mektebe gönderttik? Oku da bak, ağa'na mektup nerden geliyormuş...

Kız aldı eline mektubu, okumağa çalışıyor ama bir türlü sökemiyor.

— Tıbımım... diye bir ses çıkardı.

Zübükzâde İbraam çok kızdı:

— Doğru oku!.. Sana ben bunu ezberletmedim mi?

— Tıbımım mıydı, tebemim miydi, neydi?

— Elinin körüydü. Avanak! Ulan, burda gördüğün, hükümetin baş harfleri. Söyle pekiy, nesi?

— Hükümetin baş harfleri...

— Bak iyi, dinle. Yarın sabah gene soracağım. Bilmezsen gözünü patlatırım. Bak buraya... «Te» demek Türkiye demek. «Be» demek, Büyük demek... «Me» demek, Millet demek... Tekrar «Me» demek, Meclisi demek... «Tebememe» demek, Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi demek... Yâni, hükümet demek, devlet demek, vatan ve millet ve her bişey demek, hükümetin baş harfleri... Ben şunu sana her sabah öğretmiyor muyum? Söyle şimdi. Ağana nerden mektup geliyor?

— Hükümetten

***

Zamanımızın Zübükzadeler’i ilk başta görüntülü Tıbımım – hükümet mektubu alarak kanatlanıyor, kanatlandırıyorlar.

İkincisini söylesem mi?

Tercih ettikleri ceketlerle Zübükzade’yi canlandıran Kemal Sunal’ın ceketinin aynı olması da mı rastlantı?

***

Son not: Aziz Nesin’in 1961’de yayımlanan Zübük romanı, “Kağnı Gölgesindeki İt” alt başlığını taşır. 1982’de yapılan film bir ara ekrandan inmiyordu. Şimdi hiç görünmüyor. Canlısını, güncelini izliyoruz. Ondan olsa gerek.