Zehir yoktur, öldürücü olan dozdur
Sonra bir gün çok basit isteklerimiz oluyor; o saatte servise binmek ya da karda çamurda işe gitmek istemiyoruz. İşe giderken o kadar resmi giyinmek rahatsız ediyor, sırf diploma için eğitim almak anlamsız geliyor ya da sevmediğimiz bazı insanlarla her gün aynı mekanda olmak sıkıcı geliyor.
Kadın önceki gün sipariş verdiği yakın gözlüğünü almaya gidiyordu. Keyifli bir alışveriş olmuştu. Satıcının flörtöz ama mesafeli tavrının bir satış taktiği olduğunun farkındaydı. O da işin eğlencesindeydi zaten; rengarenk gözlükler denemişti, yuvarlaklar, keskin hatlılar. Sonunda yine renkli ve köşeli bir gözlük seçmişlerdi birlikte.
Dükkana girdiğinde satıcı karşıladı onu. Dünkü flörtöz tavrı yoktu, tahmin ettiği gibi. Mesafeli tavrı biraz soğuk bile duruyordu şu halde. “Oturun siz ben gözlüğünüz hazır mı bir bakayım” dedi.
Kadın önceki gün oturduğu yere oturdu yine. Etrafa bakınmaya başladı. Onlarca çerçeve vardı. Dün denediği çerçevelere takıldı gözü, hepsi aynı yerde aynı sırada dizilmişlerdi.
Adamı anlamıştı. “Rutin” dedi kendi kendine. Eğlence bitmiş, adam için rutin başlamıştı. Aynı çerçeveler her gün tozları alınıp aynı yerlere yerleştiriliyorlardı.
***
Alarmı kapattı, pencereden havayı kontrol etti. Karanlık ve soğuktu. Kafasında kurmaya başladı; beş dakika daha yatsa, hızlıca giyinse servise yetişebilirdi. Ve fakat şeflikten emekli servis şoförü dakika hesabı yapıyordu “bir dakika geç kaldınız, burası yoğun sizi bekleyemeyiz’… Biraz daha yatıp otobüsle gideyim diye düşündü, ama o gün iş çoktu. Geç kalma şansı yoktu, taksi de epey tuzluydu.
Kalktı, her sabah olduğu gibi önce dişlerini fırçaladı…
***
“Bugün o kadın gelmedi nooldu acaba” diye düşündü. Her gün aynı saatte otobüse biniyordu. Durakta aynı insanlar oluyordu. Bazılarıyla selamlaşmaya bile başlamışlardı.
Ofise girdiğinde otobüs durağını unuttu. Masası her zamanki düzenindeydi. Karışıklık bile aynı düzende karışıyordu. Dosyalar bu tarafta, kalemler her zamanki yerinde, bilgisayar açılınca aynı işlemler…
***
Zehir diye bir şey yoktur diyor bilim insanları öldürücü olan dozdur!
Rutin böyle bir şey muhtemelen, gündelik hayatın aslında öldürmeyecek ritmi, her gün tekrarlandığında yavaş yavaş zehirlemeye başlıyor.
Düzen deniyor, alışkanlık, sistem…
***
Düzen işin rahatlatıcı kısmı.
Elinizi attığınızda her şeyi yerinde buluyorsunuz. Hatta insanları bile. Bunun için artı bir çaba harcamanıza gerek kalmıyor. Gününüzün nasıl geçeceğini biliyorsunuz, nerede çalışacağınızı, kimlerle muhatap olacağınızı, hangi saatte eve döneceğinizi.
Güven veren bir tarafı var elbette…
İyi hissettiren bir tarafı da var. Günü kapatırken rutininiz içinde eksik bir şey kalmamış olması bir süreliğine huzur da veriyordur muhtemelen.
***
Alışkanlıklar, özellikle de renkli, keyifli, janjanlı olanlar ya da yararlı faaliyetlerden oluşanlar etiketiniz olabilir. Kişiliğinizin bir parçası, sizi tanımlayan özellik. Her sabah erken kalkar yürürüm dersiniz, çayımı hep açık içerim, giysilerimi o renkten seçerim, şu yoldan yürürüm, tatile şuraya giderim, boş zamanlarımda şunu yaparım…
***
Mesele sistem olunca, iş biraz karmaşıklaşıyor. Hele de sistemi siz kurmadıysanız.
Birilerinin kurduğu sistemler içinde yaşıyoruz, çalışıyoruz, eş buluyoruz, eğitim alıyoruz hatta onların kurduğu sistemler içinde düşünüyoruz.
Sonra bir gün çok basit isteklerimiz oluyor; o saatte servise binmek ya da karda çamurda işe gitmek istemiyoruz. İşe giderken o kadar resmi giyinmek rahatsız ediyor, sırf diploma için eğitim almak anlamsız geliyor ya da sevmediğimiz bazı insanlarla her gün aynı mekanda olmak mobbinge dönüşebiliyor.
Şu dünyada kendi kurduğumuz hatta kendi kurduğumuz halde katlanmak zorunda kaldığımız kaç sistem var değil mi?
***
Kendi kurmadığımız sistemler içinde rutine uymak bir süreliğine rahatlatıcı olabiliyor. Ama rutinin dozu arttıkça o sistemin içinde kendimiz olmaktan uzaklaşıyoruz. Gündelik hayat içinde küçük bir çarka dönüşüyoruz. Çünkü alışkanlıklarımız da bir süre sonra o sistemin içinde belirlenmeye başlıyor. Bizi tanımladığını, kişiliğimizin bir göstergesi olduğunu düşündüğümüz şeyleri binlerce insanın aynı şekilde deneyimlemesi, bizi çok da özgün bir insan yapmıyor.
Rutinine ve alışkanlıklarına bağlı, ne yapacağı, ne düşüneceği belli insanlar yaratıyor sistemler. Sürprizlere, yeniliklere, farklılıklara kapalı hayatlar kuruluyor.
Rutin denen şey bizi yavaş yavaş zehirlediğinde, kendimiz olamıyoruz, renklerimizi kaybediyoruz, yaşamımızın kontrolü elimizden gidiyor.
***
Önceleri geç kalkardım dedi adam. Sonra bu servise binme meselesi ortaya çıktı. İlk zamanlar kalkmakta çok zorlandım. Hayatımın kontrolü bir servis şoförünün elindeymiş gibiydi. Bir dakika geç kalsan ya fırça yiyorsun ya diğer insanlara mahcup oluyorsun. Bu böyle gitmez dedim. Sabahın körüne kurdum saatimi, kalktım kahvemi hazırladım, oturdum biraz sabahın seslerini dinledim, sabah haberlerine baktım. Sonra giyinip servise yetiştim. Sabahlarımın kontrolünü elime aldım.
***
Bir hafta izin aldım dedi kadın. Terminale gittim, o anda gözüme çarpan ilk otobüse bilet aldım. Sabaha karşı indim otobüsten, gittiğim şehrin insanlarını gözlemledim biraz. Sabahçı kahvesinde çayımı içtim. Günümü orada geçirdim, gece ucuz bir otelde kaldım. Ertesi gün yine terminale gittim, yine ilk gördüğüm otobüse bilet aldım. 4 şehir gezmişim bir haftada. Çok yorulmuştum ama çok acayip bir deneyimdi.
***
Nöbet sistemini değiştiriyoruz dedi çalışanlar. Bu sistem bizim yaşamımızı çok fazla etkiliyor. Arkadaşlarla konuştuk, yeni bir çizelge oluşturduk. Bundan sonra böyle çalışacağız.
***
Kadın metronun yürüyen merdiveninden iniyordu. Uykusu hala açılmamıştı. İnmesi gereken dört kat daha vardı. Burası kaçıncı kattı acaba? Bütün katlar birbirinin tıpatıp aynısıydı.
Turnikeyi geçerken kart yükleme makinesinin sesini duydu “kart yüklemeniz tamamlanmıştır, şimdi kartınızı alabilirsiniz”… Güvenlik görevlisine acıyan gözlerle baktı, günde yüz bin kere tekrar ediyordu bu ses. Adam pek duyuyormuş gibi görünmedi neyseki.
İnmesi gereken iki kat daha vardı. Ötekilere benzeyen yürüyen merdivene bindi, elini merdivenle beraber hareket eden siyah korkuluk lastiğinin üzerine koydu.
O anda fark etti, elinin altında siyah lastiğe yapıştırılmış rengarenk sticker’lar vardı.
Birisi hayata renk katmak istemişti. Sürekli aynı yerde dönüp duran siyah lastiği diğerlerinden ayırmıştı. Kadının rutinini bozmuştu.
Kadın merdivenden inince, yandakinden yukarı çıkıp tekrar aşağıya inen merdivene bindi. Sticker’ları yapıştırana bir selam çaktı.
Mor: Şiddetin değil dayanışmanın rengi 01 Aralık 2024
SMA'lı çocukların hayatı kimin ellerinde? 24 Kasım 2024
Niye bu kadar bağırıyorlar? 17 Kasım 2024
Metrodaki tacizci, anlatılan senin hikayen! 10 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI