Yusuf Karataş: Sosyalistlere 'Kürtlerin yanında durmayın' deniyor

DTK davalarında bugüne kadar verilen en yüksek cezayı alan Evrensel Gazetesi yazarı ve Emek Partisi MYK Üyesi Yusuf Karataş: "Bu bir hukuk tartışması değil, bu siyaseten bir hesaplaşma meselesidir. Yarın siyasi konjonktür değiştiğinde bu davalar tarihin çöp tenekesine gidecektir. Çünkü hukuken bir karşılığı yoktur.”

"Bu cezanın Kürt sorununun demokratik, halkçı çözümünü savunan sosyalistlere bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Yoksa siyaseten eleştirdiğim bir yapının üyesi olmak üzerinden bana üst sınırdan ceza verilmesinin tarif edilebilir yanı yok."
Google Haberlere Abone ol

Deniz Tekin

DİYARBAKIR -
Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü başta olmak üzere bölgede yaşanan ekonomik, sosyal sorunların çözümü için çalışmak amacıyla Kürt illerindeki yüzlerce dernek ve vakfın, meslek ve iş dünyası kurumunun, siyasi partilerin katılımıyla 2007 yılında Diyarbakır’da kuruldu. DTK eşbaşkanları, ‘Çözüm Süreci’ döneminde DTK’yi temsilen İmralı Heyeti’nde yer aldı, dönemin başbakan yardımcısı ile görüşme yaptı. DTK, yeni anayasa yazım çalışmaları sürecinde TBMM’ye davet edildi, iktidar temsilcileri ile görüştü. AK Parti yöneticileri DTK’nin düzenlediği çalıştay ve panellere katıldı.  

Ancak tüm bunlar olurken DTK’nin Diyarbakır’daki binasının 2010-2014 yılları arasında dinlendiği sonradan ortaya çıktı. 2014 yılında kapatılan DTK, Çözüm Süreci bittikten sonra 2016 yılında tekrar açıldı. Aralarında gazeteci, yazar, siyasetçi, insan hakları savunucusu ve STK yöneticilerinin bulunduğu yüzlerce kişi hakkında soruşturma açıldı. Çok sayıda kişi ise tutuklanarak haklarında onlarca yıl hapis istemiyle davalar açıldı. Bütün faaliyetleri yasadışı olarak değerlendirilen DTK’nin kapısına ise 26 Haziran 2020’de mühür vurulup tabelası indirildi.
 
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, DTK’nin eski Eşbaşkanı Aysel Tuğluk hakkında verilen 10 yıllık hapis cezası kararında, DTK’yi “KCK ile özdeş” ve “KCK’nin dört ayaklı paradigmasının üçüncü ayağı” olarak değerlendirdi ve "Abdullah Öcalan’ın talimatı doğrultusunda kurulduğunu" savundu. Yerel mahkemeler de bu kararı emsal sayarak, kaplumbağa hızında ilerleyen DTK davalarını hızlandırarak cezalar vermeye başladı.

Ceza alanlar arasında uzun yıllardır Kürt illerinde siyaset yapan Emek Partisi MYK Üyesi ve Evrensel gazetesi yazarı Yusuf Karataş da yer alıyor. Kürt siyasi hareketi geleneğinden gelmeyen Karataş, "PKK ve KCK üyesi olmak" suçlamasıyla 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Karataş ile aldığı cezadan yola çıkarak DTK’ye operasyonlarını ve yaşanan hukuki süreci konuştuk.

'ELEŞTİRDİĞİM DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİ SAVUNMAK İLE SUÇLANIYORUM'

Ceza aldığınız DTK davasında ne ile suçlanıyorsunuz?

Ben DTK çalışmalarına 2011-2014 yılları arasında Emek Partisi’ni temsilen 'kurum delegesi' olarak katıldım. Ama bundan önce DTK’den bahsetmek gerekiyor. DTK, esas olarak Kürt sorunu, onunla bağlantılı olarak bölgedeki sosyal ve kültürel kimi sorunlar, bunların tartışılması ve çözümü için farklı partilerin, kurumların, sendikaların, meslek örgütlerinin ve aydınların katıldığı bir platform işlevi görüyordu. Ben de daha çok emek, göç ve yoksulluk alanlarında partimin görüşleri doğrultusunda DTK çalışmalarına ve toplantılarına katıldım. Benim özellikle öne çıkan çalışmalarım bunlardır. DTK’nin düzenlediği Emek Çalıştayı ve 2013 yılında Urfa’nın Viranşehir ilçesinde yapılan 'Mevsimlik Tarım İşçileri Kurultayı’na katılmakla suçlandım. Oysa bölgede yaşanan sorunları çözmek üzere farklı kesimleri bir araya getirebilmek, tartıştırmak, sorunun muhataplarını buluşturmuş olmak aslında teşekkür edilmesi gereken bir çalışmadır. Ancak bu sorunların muhatapları mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının çözümü konusunda yapılanlardan yararlanmak yerine bizi bu çalışmalar nedeniyle suçlayıp cezalandırıyorlar.
Şu da çok ilginç: Özellikle DTK davalarında 'özerklik' tartışması çok gündeme gelen bir tartışma. Ben Emek Partili bir Marksist olarak Kürt sorununun ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı temelinde bölgesel bir sorun olarak çözümünü savunuyorum. Demokratik Özerklik, demokratik bir hak ancak benim Marksist olarak eleştirdiğim bir fikir. Ama Demokratik Özerkliği eleştiren biri olarak böyle bir çizginin temsilcisi olmakla suçlanıyorum. Gerçekten trajikomik olan bu durum, aslında hukukun geldiği yeri de çok iyi tarif ediyor.

'İKTİDAR SÜRECE DAHİL ETTİĞİ İNSANLARA TUZAK KURDU'

Bir dönem TBMM’ye davet edilen, iktidar yetkililerinin Çözüm Süreci'nde muhatap aldığı, dönemin iktidar partisi yetkililerinin toplantılarına katıldığı DTK’nin yasadışı gösterilmesinin arka planında ne var?

İktidar Kürt sorununu kendi politikaları için kullanma siyasetinin boşa düştüğünü, Kürt hareketini bu biçimde kendi çıkarları için araçsallaştıran pozisyonunun başarıya ulaşmadığını görüp masayı devirdikten sonra, daha önce toplantılarına temsilcilerini gönderdiği DTK’yi adım adım yasadışı olarak gösteren bir tutuma yöneldi. Daha önce “çözüm” adına görüşmeler yapılırken gerçekleştirilen yasadışı dinlemeler yıllar sonra birer suç dosyası olarak önümüze çıkartıldı. HDP’liler iktidarın talimatı ve izniyle Kandil’e mektup götürdüler. Yıllar sonra burada çekilen fotoğrafları servis edip HDP’yi terör ile suçlamanın dayanağı olarak kullandılar. Demek ki iktidar, avukatım Tugay Bek’in de savunmasında söylediği gibi, sürece dahil ettiği insanlara tuzak kurdu.
Gelinen noktada DTK’nin yasa dışı ilan edilip kapısına mühür vurulması, aslında Kürt sorununun demokratik kanallardan çözümüne vurulmuş bir kilittir. Baskı ve şiddete dayalı çözümün bu ülkeye bir şey kazandırmadığı, aksine çok şey kaybettirdiğini görebilmek için son 30 yılda olup bitenlere dönüp bakmak yeterli.

"Suça meyilli olduğumu söyleyerek bana bu cezayı veren mahkeme heyetini bir ara duruşmada sadece 5 dakika gördüm. Bu kadar kısa sürede nasıl böyle bir kanaate vardıkları benim için ayrıca merak konusu..."


'KONJONKTÜR DEĞİŞTİĞİNDE BU DAVALAR ÇÖP OLACAKTIR'

Size verilen hapis cezasına dayanak olarak gösterilen DTK'nin faaliyetlerine katılan AK Parti yöneticileri ve milletvekilleri hakkında soruşturma ya da kovuşturma açılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Türk’ün DTK Eşbaşkanı olarak Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde Diyarbakır’da onu karşılayan protokollerde yer aldığına dair haberler Anadolu Ajansı, Sabah Gazetesi gibi iktidara yakın medya organlarının sitelerinde halen duruyor. Şu an Cumhurbaşkanı Danışmanı olan Cemil Ertem, AK Parti Genel Başkan Danışmanı olan Yasin Aktay gibi isimler DTK çalıştaylarına katıldılar. Yasin Aktay şimdi, "Allah Aşkına benim DTK çalıştaylarına katılmamla Demirtaş’ın katılması bir mi?" diye soruyor. Ortada bu çalıştayları suç olarak gören bir makam varsa A kişisine, “sen buna katıldığın için sana ceza veriyorum” diyor ama aynı çalıştaya katılan B kişisi iktidar partisinin genel başkan danışmanlığını yapıyor. Bunun adına da hukuk deniyor. Sadece buradan bakıldığında bile bu davaların hukuki dayanağı olmayan siyasi davalar olduğu çok açıktır. Yarın siyasi konjonktür değiştiğinde bu davalar da çöp olacaktır. Tarihin çöp tenekesine gidecektir. Çünkü hukuken bunun bir karşılığı yoktur.

DTK toplantısına katılan Yasin Aktay ile aranızda hukuki olarak bir fark var mı?

Niyetimiz farklı (gülüyor). Onlar iyi niyetli biz kötü niyetli oluyormuşuz. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünde ısrar etmek kötü niyet, ama iktidarın çıkarları temelinde bir dönem buna katılıp sonra şiddet politikalarını savunmak iyi niyet olarak değerlendiriliyor.

'CEZA, SOSYALİSTLERE BİR MESAJDIR'

DTK yöneticisi ve çalışanı olmadığınızı söylediniz ancak size bugüne kadar DTK davalarında DTK eşbaşkanlarından bile daha fazla ceza verildi. DTK’nin eski Eş Genel Başkanı Aysel Tuğluk’a “Silahlı örgüt üyesi olmak” suçundan 10 yıl, Selma Irmak’a 7 yıl 6 ay, size ise 10 yıl 6 ay ceza verildi. Bugüne kadar görülen DTK davalarında en yüksek hapis cezasına çarptırılmanızı neye bağlıyorsunuz?

Tabii ki burada mesele şu; ben HDP ve DBP siyasi geleneğinden gelmeyen bir siyasetçiyim. EMEP’liyim. Bölgede, Kürt illerinde 20 yıldır siyaset yapıyorum. Burada mesele elbette verilen cezaları yarıştırmak değil. Bana DTK eşbaşkanlarından daha yüksek ceza verilmiş olması iktidarın zihniyeti bakımından burada başka türlü bir cezalandırma mantığının olduğunu gösteriyor. Evrensel yazarlarından İhsan Çaralan buna, “Kürtlerin yanında durma cezası” dedi. Ben de bu cezanın Kürt sorununun demokratik, halkçı çözümünü savunan sosyalistlere yönelik bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Yoksa siyaseten çok açık bir şekilde eleştirdiğim bir yapının üyesi olmak üzerinden bana üst sınırdan ceza verilmesinin tarif edilebilir bir yanı yok. Bu mesele bir hukuk tartışması değil, bu siyaseten bir hesaplaşma meselesi. Ceza verenler bu hesaplaşmada Kürt illerinde siyaset yapan bir Emek Partili ve Evrensel yazarı olarak payıma düşeni verdiklerini düşünüyorlar. Ben böyle algılıyorum. Mahkemedeki savunmamda belgeleriyle de ortaya koymuştum. 'Gizli örgüt görüşmeleri' diye lanse ettikleri bütün görüşmelerimi Emek Partili arkadaşlarım ile yapmıştım.

'FETÖ DÖNEMİNDEKİ KOMPLOCU TARZ BUGÜN DEVAM EDİYOR'

Yargılama süreciniz adil ve hukuka uygun olarak yürütüldü mü?

Aslında şimdiye kadar anlattıklarım bu sorunun da yanıtını veriyor. Katıldığım Emek Çalıştayı'nda ‘DTK’ diyorum, iddianamemde karşıma 'PKK' olarak çıkıyor. FETÖ dönemindeki komplocu tarz maalesef bugün de devam ediyor. Söyledikleriniz değiştirilerek bir suç unsuru yaratılmaya çalışılıyor. Ben mahkemede bu konuşmaların bilirkişi tarafından çözülmesini istedim. Mahkeme önce 'tamam' dedi ve hatta ses analizi için ATK’ye ses kaydı verdim. Konuşmalar tam çözümleme aşamasına geldi. Mahkeme kararını değiştirip 'artık bunlara gerek yok' dedi. Savcı mütalaayı okudu. Bir duruşma sonra da cezayı bastılar. Memlekette olup bitenlere bakınca mahkemenin neden kararını değiştirip hızlıca karar verdiğini anlamak da zor değil.

'SUÇA MEYİLLİ' OLMAK...

Mahkeme, sizin ‘suça meyilli’ bir kişiliğiniz olduğu iddiasıyla cezanızda indirime de gitmedi. Sizce mahkeme, ‘suça meyilli’ olduğunuzu neye dayandırdı?

Benim hayatım boyunca iki tane ceza davam oldu. Birincisi 17 yaşında bir üniversite öğrencisiyken Türkiye Devrimci Komünist Partisi üyesi olma iddiasıyla DGM’de yargılanıp ceza aldığım davaydı. Ancak ceza aldığımda 18 yaşından küçük olduğum için kamu hizmetinden bir mahrumiyet de olmadı. Cezaevinden çıktıktan sonra okulu bitirip devlet okullarında yıllarca edebiyat öğretmenliği yaptım. Suça meyilli kişilik iddiasının 29 yıl önceki bu karara dayandırılmasının sanırım hukuki bir dayanağı yok. Geriye Emek Partili olarak siyaset yapmaya devam etmem ve Evrensel yazarı olarak ülkede ve bölgede olup bitenleri yazmaya devam etmem kalıyor. Demek ki benimle ilgili bu kararı verenler, iktidarı eleştiriyor olmayı suça meyilli olmak için yeterli neden olarak görüyor.
Bu arada şunu da söyleyeyim, davamın görüldüğü mahkemenin heyeti değiştiği için bana bu cezayı veren mahkeme heyetini bir ara duruşmada sadece 5 dakika gördüm. Mahkeme heyetinin bu kadar kısa sürede nasıl böyle bir kanaate vardığı benim için ayrıca merak konusu.

'GERÇEKLERİ SAVUNMAK İÇİN ATEŞTEN GÖMLEK GEREKİYOR'

Düşüncelerinizi açıklamaya ve siyaset yapmaya devam edecek misiniz?

Sokrates’in gençleri yoldan çıkardığı iddiasıyla yargılanıp idama mahkum edilmesinden sonra eşinin “seni haksız yere idama götürüyorlar” dediği ve Sokrates’in de ona “haklı yere idam edilseydim daha mı iyi olurdu?” yanıtını verdiği anlatılır. Burada biz de sadece bu ülkede demokrasiyi, barışı, bu savaşın bitmesini, insanların insanca yaşayacağı bir düzeni savunduğumuz için mahkûm edildiğimizi biliyoruz. Ve elbette hukuki dayanağı olmayan böylesi bir karar karşısında bize düşen gerçekleri söylemeye devam etmektir. Namık Tarancılar, Apê Musalar, Metin Göktepeler bize bu ülkede gerçekleri savunmanın ateşten gömlek giymek, ağır bedelleri göze almak gerektirdiğini hatırlatıyor. O yüzden verilen ağır cezalarla bizi gerçekleri söylemekten, halkın çıkarlarını savunmaktan vazgeçireceklerini sananlar umdukları gibi bir sonuçla karşılaşmayacaklarını bilmelidir.