Yurttaştan ağdaşlığa, kosmopolitastan ağevrendeşliğine 8. yılında Gezi

Gezi, öznesi cosmonetizen olan dalganın Türkiye’deki izdüşümü.

Google Haberlere Abone ol

Metin V. Bayrak

Pantre rhei. Her şey akıyor. Zaman, o ele avuca sığmazlığıyla kendi bitimsiz iktidarını hiç kaybetmeden içinde yaşamı eritiyor. Belleğimiz, erimeyenler. Zaman eleğinin üzerinde kalanlar belirliyor ne olacağı kadar kim olduğumuzu da. Gezi, bunlardan biri. Yaşandığı an tarihe mal olarak kurucu belleğimizin öğelerinden birine dönüştü.

İnternetin, bir diğer deyişle, yeni İpek Yolu’nun bütün dünyayı kılcal damarları ile de birbirine bağlaması, ağevrendeşi (cosmonetizen) olarak yeni insanın doğumudur. Ekonomi kadar politika da bu “olgu”yu gözettiği ölçüde kendini güncelleyebilir; ağları, politikanın bir girdisi olarak alabildiği ölçüde kurumsal olarak kendini yeniden üretebilir.

Günlük insan trafiği İstanbul’un kalbi denebilecek meydanı Taksim Meydanı’na açılan Osmanlı’nın son döneminde Topçu Kışlası (Öncesinde Ermeni Mezarlığı) Gezi Parkı’nın AVM’ye dönüştürülmesini durdurma girişimiyle başlayan Gezi Direnişi, 8 yaşında. Taksim Meydanı, Gezi Parkı, Türkiye’nin Geç Osmanlı’dan bu yana politikliğini muhafaza eden önemli bellek mekanlarından. Popülist Otoriter Teokrasi / Popülist Teokratik Otokrasi de denebilecek Erdoğan Rejimi, senelerdir toplum mühendisliğine soyunarak birtakım 'kitsch'ler üzerinden tarihi yeniden yazmaya, kendi kimliğini bütün topluma zerk etmeye çalışıyor. Bu iklimde Gezi, aynı zamanda itirazların birleşerek aktığı bir kanal da oldu, olmaya devam ediyor.

Gezi Direnişine, İçişleri Bakanlığı'nın 23 Haziran 2013’te yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl haricinde 79 ilde 2.5 milyon kişi fiziksel olarak katılarak eylemlere destek olmuş. Bu, hem yaygınlığı hem de kitleselliği açısından Türkiye tarihinde eşsiz bir örnek. Sosyal medyanın iktidarın güdümüne giren anaakım medyanın işlevini de üstlenerek yeni kamusal alana dönüşmesi, geleneksel medyanın olayların nabzını tutmaktaki kayıtsızlığı ve/veya beceriksizliği sanal etkileşimi artırarak derinleştirdi. Milyonlarca insan, süreci hibrit biçimde izleyerek direnişi farklı momentlerle destekledi.

Ucube Parti Devleti’nin keyfî tasarruflarıyla hükmetmeye çalışan Erdoğan Rejimi, ekonomi-politik olarak neoliberal politikaları en vulgar biçimde uygularken söylemi şimdide değil. Arasındaki makas açıklığı algıyı, kategorizasyonu güçleştirmekte. Ne olduğunu sislere gömerek saklamakta. Yurttaşlar, hem yerel hem de ulusal temsillerde karar süreçlerinde yer almayı talep ediyorlar. Yönetimse 19. ve 20. yüzyılı imliyor. Gezi, Türkiyelilerin “kul”dan “yurttaş”a daha doğrusu yurttaşı da içererek ağdaşa evrilmesinin, yaşadığı kente kalıcı müdahalesinin referansı.

Mayıs 2013’ün sonunda başlayıp Haziran 2013’ün sonuna değin yaklaşık bir ay boyunca Türkiye ve Dünya gündeminde kendine yer bulan Gezi Direnişi 8 yaşında. Gezi, öznesi cosmonetizen olan dalganın Türkiye’deki izdüşümü. Gerek neo-con’lar gerek popülist yeni sağ dalga, dilediği kadar sınırlara duvarlar örsün, ulus-devlet politikalarını milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, göçmen-mülteci karşıtlığı üzerinden politika yapsınlar, cin şişeden çıktı. Çıkmakla kalmayıp kendi kavramlarını, kurumlarını üretmeye başladı. Bu yeni sosyo-politik ekosistemin kurumlarından DiEM25 ve Progressive International, ruhunu “cosmonetizen”den alıyor. Cosmonetizenler, internetizenler ile yeni bir dünyanın olanağını çoktan yarattılar. Birleşmiş Milletler, yerini yakın zamanda Birleşmiş Kentlere bırakacak… Kentlerin çağına doğru hızlıca yol alıyoruz. Ayağımızdaki prangalarsa ulus-devletler ve bir araya gelerek oluşturdukları işlevsiz uluslararası kurumlar.

Muhammed Buazizi'nin kendini yakmasıyla Tunus’ta ülke çapında gösteriler, protestolar, çeşitli işgaller, kültür ve politikada yeni bir paradigmaya geçildiğine işaret. Aradan bir yıl geçmeden bu dalga, “Afrika’da kanat çırpan kelebeğin Amerika’da yarattığı kasırgayı isteyen”leri doğruladı. 17 Eylül 2011’de New York’da Occupy Wall Street eylemleri başladı ve “Biz %99’uz.” ile bütün ABD’de bir başka biçimde doğdu. Talepler ortaktı: Kendi yaşamının öznesi olmak.

Gezi, bu dalganın bir bileşeni. Dünyada yükselen yeni taleplerin dile geldiği eşsiz örneklerden biri. Dünyada, artık, herhangi bir sorun, küresel ekonomi-politikten bağımsız biçimde ne ele alınabilir ne de kavranabilir. Ulus-devletler, küresel sorunlar için cüce, yerel sorunlar içinse dev. Yani işlevsiz. Bu, artık şimdide yaşamayan hantal yapı, yaşamın iradesine rağmen kendini dayatmak eğiliminde. Bu nedenle de Türkiye dahil başka pek çok ülkede meşruiyet sorunları derinleşmekte.

Dünya ve/veya küresel statükonun (establishment), okul müsameresine dönüşen pratiklerini yaşatma ısrarı gülünç. Çünkü cin, şişeden çoktan çıktı. Gezi, başka pek çok örneği gibi şişeden çıkan cinlerden biri. Gezi, zaten öyle olanın, üstelik çoktan beri öyle olanın herkesçe somutlaştığı bir sahne. Bu sahneye devekuşu misali başını kuma gömense Erdoğan ve Ucube Parti Devleti.

Gezi’den önce Ucube Parti Devleti, sosyal medyayı yasaklamış, Twitter, Youtube’a erişimi engellemişti. Yaşları 12-13 olan çocuklar bile DNS ayarlarıyla oynayıp sitelere erişebiliyorlardı. Devleti belki ebeveynleri ve büyükanneleri-büyükbabaları ciddiye alıyorlardı ama kendileri değil. Sokakta devleti, okulda öğretmenleri ve evde anne-babalarını otorite olarak tanımıyorlar/dı. Gezi, bu maneviyatın kendini gösterdiği, ne olduğunun somut biçimde toplumsallaştığı bir kırılma. Üstelik sempatik. Politik olanın yerleşik nizamca kötücülleştirildiği bir politik-sosyal evrende ağevrendeşleri yeni bir sosyo-politik ekosistem yarattılar. Bu yeni habitat, yeni özneleşmeleri, ilişkileri, normları, yaşayışları, “başka türlü de olabilir” kavrayışını da beraberinde getirdi. En önemlisi umut verdi. Besledi, güçlendirdi.

Madalyonun bir yüzü ne denli güncel olana işaret ediyorsa diğer yüzü de o denli eski. Aynı zamanda Roma coğrafyası olan Anadolu ve Rumeli’de ayazmalara, azizlere, azizelere, ziyaretlere, yatırlara, türbelere sıkça rastlanır. Bir kişi ya da olay kamuya mal olmaya görsün hemen metafizikleşir. Metafizikleş(tir)me, anlama, kavrama olduğu kadar bir tür ideolojik “çözüm”dür de. İdeolojiktir çünkü onu bağlamından koparır. Kutsal hale içine alarak dondurur. Toplumsal hareketler, sosyo-politik “değer”lerini kültleştirerek metafizikleş(tiril)mesine çanak tutarlar. Yaratacağı iktidardan yararlanmak isterler. Bu sığgörülü pragmatik tutumları, eldeki değeri dejenere eder. Sönümlendirir. Statüko, bağlamından koparılanı, manipülatif temsiller ile yeniden üretir. Statüko, tam da budur. Metafizikleş(tir)me, bu nedenle ideolojiktir.

Gezi’nin metafizikleştirilmesiyle şeytanlaştırılması, muhalif ve iktidarca eşzamanlı aynı teolojik yöntemle gerçekleş(tiril)ir. Türkiye toplumuna kosmopolitas/kosmonetizen kapısını aralayan bu eşsiz deneyim, birbirine muhalif iki kesimin teolojik yaklaşımları nedeniyle bağlamından koparılır, temsilleri üzerinden tartışma konusu yapılarak tarihselliğinden, güncelliğinden koparılmaya çalışılır; oysa bir ideolojik bagaja sığmaz Gezi. Mazinin kavramlarının eli, Gezi’yi ya da cosmonetizen’i kuşatamaz, kavrayamaz, saramaz çünkü ne niteliği ne de niceliği bu yeni varlığa uygundur. Mazide kalanların kavramlarının kavrayışının dışında kalandır Gezi. Çünkü, olmakta olandır.

Amin Malouf, Semerkand romanında Ömer Hayyam’a zaman için şunları söyletir: Zamanın iki boyutu vardır; biri, uzunluğu, ki onu güneşin seyri belirler ve herkes için aynıdır; ikincisiyle derinliği, onu belirleyense tutkulardır. Direniş tutku oldu. Bu tutku, Türkiyelilerin hem özneleşmelerine hem de kendi dışındakilere hayatında yer açmaya sevk etti. Öyle metaforlar çıktı ki ezberler bozuldu. Anti-Kapitalist Müslümanlar’ın Gezi’de cuma namazı kılarken devrimcilerin nöbet tutması; Gezi sürecine denk gelen Ramazan’da kilometrelerce yeryüzü sofralarının kurulup oruç tutan tutmayan herkesin elinde, yanında ne varsa sofraya oturup iftar açması… Türk Milliyetçisi ile Kürt gencinin el ele tutuşup birbirinden güç alarak polis şiddetinden kaçmaları… Pek çok imge, metafor ortak hafızada çoktan yerini aldı, toplumsal-politik kimlikte kendine yer açtı. Bunlardan hiçbiri “Kırmızılı Kadın” kadar etkili olmadı. Bir metafor olarak “kırmızılı kadın”, Gezi’de ruhu açığa çıkan öznenin ete kemiğe dönüşmedir.

Türkiye toplumunun Ucube Parti Devleti'nin 19. yüzyıldan kalmış ve artık çoktan deli gömleğine dönüşmüş kendi arkaik eril, maço, İslamist, milliyetçi kavrayışı, artık politikliğini kaybetmiştir. Gülünesi bile değildir. Gerilim sürüyor. Diyalektik işliyor. Su akıyor. Panta rhei.