YAZARLAR

Yunanistan’dan İtalya’ya Film Günleri

Ülkelerin kendi filmlerini farklı ülkelerde gösterme motivasyonlarını istikrarlı bir biçimde Türkiye'de devam ettiren en başarılı ülkeler İtalya ve Almanya olarak sayılabilir. Fransa da İstanbul’daki en iyi konuma sahip kültür merkeziyle sinema gösterimleri için önemli bir merkez olma halini sürdürüyor.

Kasım ayı oldukça soğuk ve bol yağışlı geçti. Buna karşın kasımın son 2 haftası, ülke sinemaları gösterimlerinin yapıldığı salonlarda meraklıları için oldukça sıcak bir sinema ortamı vaat ediyordu. Yunanistan Film Günleri, İtalyan Film Günleri ve Güncel Polonya Sineması gösterimleri karar vermesi zor bir seçime neden olsa da yağmurlu ve soğuk havaların sıcak atmosferini oluşturdular.

YUNANİSTAN FİLM GÜNLERİ: POLİTİK VE SARSICI

21 - 26 Kasım arasında Pera Müzesi’nde gerçekleşen 2'nci Yunanistan Film Günleri’nde, 1960’lardan 90’lara uzanan bir seyir halinde 24 restore edilmiş film Türkiye’de ilk kez gösterildi. Seçki; Theo Angelopoulos’un "Kumpanya" (1975), Jules Dassin’in "Prova" (1988), Dimos Avdeliodis’in "Yaralı Ağaç" (1986) gibi kurgu filmlerin yanında; "Megara" (1972), "Son Durak Kreuzberg" (1975) ve "Makedon Düğünü" (1960) gibi belgeselleri de kapsıyordu.

1995 yapımı "Atina" isimli belgeselin de gösterildiği seçkinin yanında belgeselin yönetmeni Eva Stefani’nin katıldığı ustalık sınıfı da programın öne çıkan etkinliği oldu. Eva Stefani, hem Atina garının günlük rutinini resmettiği belgeseli hem de takip ettiği ekol olan gözlemci belgesel yaklaşımı üstüne ufuk açıcı bilgiler verdi.

Kumpanya

2 yıldır ilgiyle takip ettiğim Yunanistan Film Günleri etkinliğinin en önemli özelliği, daha önce gösterilmemiş filmlerden oluşan bir seçki sunmasının yanında oldukça politik ve Yunanistan tarihini idealize etmeyen, sorgulayan ve politik eleştiriler sunan filmlerden oluşan bir seçki oluşu. Ülkemizin çok yaygın hastalıklı bakış açısı olan "Bu filmler bizi kötü gösteriyor" sendromundan kurtulmuş olan yaklaşımları dikkatlerden kaçmıyor.

İTALYAN SİNEMASIYLA BULUŞMA: GÜNCEL BİR SEÇKİ

27 Kasım – 3 Aralık arasında 14'üncü kez yapılan İtalyan Sinemasıyla Buluşma etkinliği ise festivallerde ödüller alan 8 yeni İtalyan filminin ilk gösterimlerinden oluşuyor. Etkinliğin açılışı İtalyan Kültür Merkezi’nin sinemaseverler tarafından tamamen doldurulmuş görkemli ve geniş salonunda yapıldı. Açılış filmi bu sene İtalya’yı Oscar namına temsil eden Matteo Garrone‘nin "Kaptan Benim" filmiydi. Film 80'nci Venedik Uluslararası Film Festivali’nde yönetmenlik dalında Gümüş Aslan Ödülü almıştı. İtalya’yı Oscar yarışında temsil etse de İtalya’da değil, Afrika’da geçen film, İtalya’ya ulaşmaya çalışan Afrikalıların zorlu mücadelesini resmediyor.

Io Capitano (Kaptan Benim)

Seçkide izlediğim başka bir film ise Enrico Maria Artale‘nin Venedik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi İtalyan Filmi ödüllerini alan "Cennet" filmiydi. Film, Kolombiya kökenli bir ailenin İtalya’da uyuşturucu kuryeliği trafiği içindeki yaşamını resmederken, çarpıcı bir anne-oğul ilişkisi kuruyordu.

Salt Beyoğlu’nda 21- 30 Kasım arasında devam eden Güncel Polonya Sineması etkinliği ise ülke sinemaları namına aynı zaman aralığında akşamları hangi ülkeden film izlesem sorusuyla meraklısını zora sokan başka bir etkinlikti. Modern şehir insanının en büyük derdi keşke her hafta, bugün hangi ülkeden film izlesem olsa ama bu da kolay cevap barındıran bir soru sayılmaz.

100 YILINDA ULUSAL SİNEMAMIZ: YURT İÇİNDE SAHİPSİZ, YURT DIŞINDA TEMSİLSİZ

Ülkelerin kendi filmlerini farklı ülkelerde gösterme motivasyonlarını istikrarlı bir biçimde Türkiye'de devam ettiren en başarılı ülkeler İtalya ve Almanya olarak sayılabilir. Fransa da İstanbul’daki en iyi konuma sahip kültür merkeziyle sinema gösterimleri için önemli bir merkez olma halini sürdürüyor.

Türkiye’nin ne yazık ki bu yaklaşımda bir politikası mevcut değil. Uluslararası ilişkilerde Amerikalı uzman Joseph S. Nye’nin soft power (yumuşak güç) diye tanımladığı olgu, bu tarz girişimler için kullanılıyor. Cumhuriyet’in 100. yıl etkinlikleri kapsamında dünyanın farklı yerlerine yayılmış 85 şubesi olan Yunus Emre Enstitüleri'nde 100. Yılında Ulusal Sinemamız isminde bir etkinlik dizisi yapsalardı Joseph S. Nye’nin soft power kavramına uygun bir davranış olurdu. İlk uluslararası ödül alan filmimiz Berlin Altın Ayı Ödüllü "Susuz Yaz", Cannes Altın Palmiye Ödülü alan "Yol" gibi uluslararası başarı kazanmış filmlerin yanında, ülkenin 100 yılda yaşadığı dönüşümleri resmeden bir yaklaşımla Lütfi Ömer Akad’ın "Göç Üçlemesi" ve Metin Erksan’ın "Susuz Yaz"ı da barındıran "Mülkiyet Üçlemesi"nden örnekler, yetmişlerden "Yusuf ile Kenan", seksenler için "Namuslu" gibi dönemin fotoğrafını veren filmlerden oluşan bir seçki yapıp ülke sinemasının yaşadığı dönüşümü, ülkenin yaşadığı dönüşümle paralel veren bir yaklaşım sunulsaydı ülkenin sinemasının yurt dışında bilinirliği namına çok faydalı olurdu. Tabii böyle etkinlikler organize etmek için bu işlere muktedir olanların ülkenin sanat üretimini dert etmeleri gerekir. Kadir Mevlam önce bu derdi, sonra dermanını verir umarım.


Rıza Oylum Kimdir?

1984 İstanbul doğumlu. İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Trakya Üniversitesi’nde aynı alanda yüksek lisans eğitimi aldı. Varlık, Virgül, Agora, RadikalGenç, Birgün, Cumhuriyet Kitap, Film Arası, Kitapçı, Sendika.org, ve Edebiyathaber.net gibi farklı mecralarda sinema ve edebiyat merkezli metinler yayımladı. Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Alman Sineması, Ortadoğu Sineması, Dünya Yönetmenlerinden Sinema Dersleri, Doksanlar, Dünya Yazarlarından Yazarlık Dersleri ve İran Sineması kitaplarını yazdı. Ulusal ve uluslararası festivallerde jüri, küratör ve yayın editörü görevlerinde bulundu. Türkiye’de ve yurtdışında ülke sinemaları üstüne konferanslar verip workshoplar yaptı. Halihâzırda bir vakıf üniversitesinde sinema tarihi dersleri veriyor. Seyyah Kitap’ın genel yayın yönetmenliğini sürdürüyor.