YAZARLAR

Yüksel Taşkın: İktidar gerçeklikten koptu, her şeyi yapması mümkün

CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın, iktidarın bir yandan reform çağrıları yaparken öte yandan da Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir fezleke hazırladığına dikkat çekiyor. Bu durumu reform çağrılarının ciddiyetsizliği olarak okuyan Taşkın’a göre ülkedeki siyasal iklimi zehirleyen bu atmosfer şayet yeni bir Adalet Yürüyüşü’ne zorlarsa bu kez söz konusu yürüyüş eskisinden çok daha güçlü bir destek görür. Daha fazlasını okumak için buyurun söyleşimize...

“Damat” adıyla anılan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası, iktidarın içinde bulunduğu çıkmazı daha belirgin bir şekilde gösteren, Türkiye siyasetinde önemli bir dönüm noktası. İktidar, uzun bir süredir Türkiye’yi yönetme krizini aşmaya çalışıyor. Peki bunda başarılı olacak mı, hükümet kanadından yapılan son reform açıklamaları ne kadar ikna edici, muhalefetin algı yönetimine bir yanıtı olacak mı? Bütün bunları Sosyal Politikalardan Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Barış Akademisyeni Yüksel Taşkın’la konuştuk.

GERÇEK BİLGİYLE PROPAGANDAYI BİRBİRİNDEN AYIRMAK GEREKİYOR

Sosyal Politikalardan Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın

 

Berat Albayrak’ın istifası sizce iktidar içerisindeki bir çatışmanın sonucu muydu yoksa Türkiye’nin ya da Erdoğan Ailesi'nin uluslararası planda yaşadığı bir krize mi tekabül ediyordu?

Medyada presentist diyebileceğimiz yaşanan ana fazlasıyla odaklanma eğilimi var. Bence bu sorunun yanıtı zamanla anlaşılacak. Gelen enformasyonun bilgi kısmıyla iktidar tarafından kullanmak için dolaşıma sokulan propaganda kısmını ayıklamak gerekiyor. Öncelikle Berat Albayrak’ın istifasını şu şekilde yorumlamak mümkün: Bu noktaya gelene kadar iktidar, ekonomik krizi kabul ederek gerekli önlemleri almaktan kaçındı. Belki bu istifayla bir ekonomik krizin olduğunu ve son bir yıldır söylediklerinin geçerli olmadığını zımnen kabul etmiş oluyorlar aslında. Ama iktidarın hâlâ krizi açıkça kabul edip ona göre bir politika oluşturma gibi bir çaba içerisinde olmadığını görüyoruz. Bu da ülkeye zarar veriyor.

BERAT ALBAYRAK KAYIRMACILIĞIN VE ANTİPATİNİN SEMBOL İSMİYDİ

Peki uluslararası boyut?

Uluslararası boyut hesaplanmış mıdır, olabilir. Türkiye şu an kredi bulmaya ve sermaye çekmeye çalışıyor. Geçenlerde Yıldıray Oğur, yabancı sermaye için hukuk derken vatandaşa da bir şeyler düşse bari, şeklinde serzenişte bulunan bir yazı yazmıştı. Biliyorsunuz böyle zamanlarda kişiler sembol oluyor. Berat Albayrak, ölçümlerde gördüğümüz kadarıyla AKP dahil bütün parti tabanlarında negatif görülen birisi. Sanki o görevden alınınca bütün meseleler halloluyormuş gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Aslında kriz çok çok daha derin. Krizi derinleştiren siyasal tercihler de devam ediyor. Bazıları otoriter rejimleri kültürel kimi de başka siyasal faktörlerle açıklıyor; ben ise otoriter rejimlerin çok daha pratik bir tanımını yapıyorum: Kendinizi ve size tabi olan zümreyi hızla zenginleştiriyorsunuz. Üretimi artıramayan ahbap çavuş kapitalizmi devam ediyor. 2021 bütçesine uzman gözüyle bakabilenler, krizi derinleştiren tercihlerin orada olduğunu görecektir. İş o noktaya vardı ki kamu-özel işbirliğiyle yapılan ortak yatırımlara ilişkin bilgilerin kamuya açık olmamasına dair bir kararname dahi çıkardılar. Öte yandan üretimi artıracağı varsayımıyla iş çevrelerine sürekli kaynak aktarılıyor ve bunda da seçici davranılıyor. Bu aktarılan kaynaklar istihdamı artırıyor mu, hayır. Türkiye’nin yapısal sorunlarından biri de 62 milyon çalışabilen nüfus var ve bunun ancak yarısı çalışıyor. Türkiye’de sınıfsal analiz yaparken Ersin Kalaycıoğlu Hoca’nın “önce çalışanlar ve çalışmayanlar ayrımını koyalım” sözünü hatırlarım.

DAMAT, EKONOMİYİ DÜZELTMEK İÇİN DEĞİL AKTÖRLERİ ZAPTURAPT ALTINA ALMAK İÇİN GETİRİLMİŞTİ

Ölçümlerinize göre Berat Albayrak’ın istifası AKP tabanında ve genel seçmende olumlu karşılandı mı? Sizce insanlar gerçekten bir şeylerin değişeceğini düşünüyorlar mı?

Ekonomi Berat Albayrak döneminde güven vermiyordu, bu istifayla birlikte bir kredi açılmış olabilir. Sadece damat olduğu için bakan olarak atanması nedeniyle algı olumsuzdu ama, dikkat ederseniz istifanın hemen ardından bir kıpırdanma oldu ama şu an tekrar eski haline döndü. Piyasalarda atılımlar olacağı, krize karşı önlem alınacağına dair bir beklenti yok. Berat Albayrak ekonomiyi düzeltmek için değil, ekonomi aktörlerini zapturapt altında tutmak amacıyla atanmıştı. Bu klasik siyaset anlayışı ve bu bakışla kriz çözülemez. Ekonomiyi yönetenler biz umutluyuz, bir şeyler olacak lafını zaten sürekli dile getiriyorlar. Ya söylemek zorundalar ya da piyasaya moral vermeye çalışıyorlar. Ama bence gerçeklik çok daha farklı. Bu istifanın bir beklenti yarattığı doğru, ama bu beklentiyi karşılayamazsanız bu kez çok daha sert bir tepkiye yol açabilir. Piyasada güven oluşmasının ön şartı, önce krizi kabul etmektir. Şu an o noktadan çok uzaktayız.

YARGIDA HİÇBİR DÖNEMDE OLMADIĞI KADAR KEYFİLİK YAŞANIYOR

Erdoğan’ın ve Adalet Bakanı'nın yargı reformu ve beyaz bir sayfa açmayla ilgili açıklamalarını nasıl yorumlamak lazım? Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmalarını beklemeli miyiz?

Münferit adımlar yapısal bir değişim anlamına gelmez. Demirtaş ve Kavala’nın siyaseten içeride tutulduğu belli. Onların serbest bırakılmalarına kişisel olarak sevinirim ama büyük resme baktığımızda yargıda hiçbir dönemde olmadığı kadar keyfi hareketlerle karşı karşıyayız. Yargıda daha önce de ve 28 Şubat döneminde de yanlış kararlar alınıyordu ama belirli bir kurallar silsilesi içerisinde alınıyordu. Kural üzerinden hareket etme tamamen kayboldu, bazen terfi beklentisi bazen de endişe nedeniyle adil olmayan kararlar alınıyor.

DEMOKRATİK BİR ÜLKEDE BİR KOMİSYON, YARGI KARARLARININ ÜZERİNDE OLAMAZ

Büyük resim değişir mi?

Enteresan olan bir şey var, Berat Albayrak her geri çekildiğinde Abdülhamit Gül’ün muhalefet partisi sözcüsü gibi konuştuğu momentler oluyor. Bu birkaç kez oldu. Yargı reformu konusunda yapılmak istenenle ortaya çıkan arasında büyük bir uçurum var. Demek ki içerde bazı gerilimler söz konusu. Elbette kendi adıma gerçek bir yargı reformu için atılacak adımlara sevinirim. Ama atılması gereken adımların henüz çok uzağındayız. OHAL Komisyonu diye bir komisyon var, herhangi bir demokratik ülkede bir komisyon yargı kararlarının üstünde olabilir mi? Anayasa Mahkemesi, Barış Akademisyenleri hakkında beraat kararı verdiği gibi bunun idareyi de bağladığını söyledi. OHAL Komisyonu’nun, teorik olarak Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına aykırı hareket etmemesi gerekir. Peki bu komisyon, takipsizlik ve beraat kararının gereğini yerine getiriyor mu, hayır. Yargıda derin bir kriz var, zaten HSYK’nın yapısı Demokles’in kılıcı gibi orada duruyor. Ama ben birazcık nefes alma durumlarının da tamamen pragmatik olduğunu, arkasında ideolojik bir yaklaşım olmadığını görüyorum. Uluslararası dengelerin dayatmasıyla değil, bu ülkenin vatandaşları insan gibi yaşamayı hak ettiği için yapılmalı bu reformlar. Aksi takdirde bugün açılım yapılıyormuş gibi yapılır yarın çok daha sert birtakım kararlar alınabilir. Zaman zemin siyasetçilerinden reform beklemeyin.

SALGIN SÜRECİNDE DUYGU SÖMÜRÜSÜ YAPMAK YERİNE RASYONEL ÖNERİLER GETİRMEYİ TERCİH ETTİK

Bu hukuk reformuyla birlikte bir nefes alma ve rahatlama sürecine girildiğinde bu durum, muhalefetin elini de güçlendirir mi? Bir de CHP, reformla ilgili algı yönetme sürecine nasıl karşılık verecek?

Hemen hemen her konuda CHP olarak çözüm önerileri getirmeye çalışıyoruz. Ana muhalefet partisinin 90 yıllık siyasi kültürü var. İnsanların son derece canının yandığı Covid-19 sürecinde istesek çok farklı bir siyaset ve duygu sömürüsü yapıp skor da elde edebilirdik ama bunun yerine öneriler getirmeyi ve daha rasyonel bir siyaset izlemeyi tercih ettik. Son tahlilde insanların moralinin bozulmasının ülkeye yararı yok. Biz hep kamu yararına bakıyoruz. Yargı reformu sürecinde vekillerimiz neler yaptılar biliyor musunuz, inanılmaz öneriler getirdiler. O önerilerin bir kısmı kabul edilseydi şu anda biraz daha rahattık. Adalet Bakanı Gül diyor ya ‘tutuklama istisna olmalı’ diye. Ben size çok daha vahim bir şey söyleyeyim, Türkiye’de çocuğa suç isnat edilebilme yaşı BM kriterlerine göre 14’tür, bizde ise 12. Bir başka ifadeyle 12 yaşındaki çocuk yargılanabilir ve cezaevine gönderilebilir. Sistem, orada bile tutukluluğu istisna yapamıyor, çocuğu ıslah edip topluma kazandırma cihetine dahi gidemiyor. Adalet Bakanı ‘tutukluluk istisna olmalıdır’ diyorsa bunun için mücadele vermeli. Bakanlık yakınma değil icra makamı olduğu için ‘belki birileri ikna olur’ diye siyaset yapılmaz. İlkesel olarak sorumluluk alırsınız, alamıyorsanız da istifa edersiniz. Buradan sorunuza gelirsek elbette otoriter rejimlerde bir nebze de olsa yaşanan rahatlamalar muhalefetin alanını genişletiyor. Çünkü muhalefetin moral üstünlüğü var. Biz gelecek vizyonuna sahibiz. Güçlendirilmiş parlamenter sistem, hukukun üstünlüğü, liyakat ilkesini savunuyoruz. Devlete eleman alımında mülakat sistemi kaldırılsın diyoruz. Gerekirse kamuda kadınların sayısı artsın diye kota konulsun diyoruz. Böyle olunca biz siyaset yapıyoruz, karşı taraf da iktidara tutunmaya çalışıyor.

REFORM YAPACAĞIZ DİYEN İKTİDARIN İŞE KILIÇDAROĞLU’NUN DOKUNULMAZLIĞIYLA BAŞLAMASI ASLINDA REFORM ADI ALTINDA YAPILMAYA ÇALIŞILANLARA DAİR İYİ BİR GÖSTERGE

Kılıçdaroğlu’nun tutuklanmasına ilişkin bir fezleke ortaya çıkardı iktidar. Ne düşünüyorsunuz?

İktidar, bizi yaftalayacağına siyaset yapsa belki elini güçlendirecek ama olmuyor. Ama tüm bunlar konuşulurken ve reformdan falan bahsedilirken bir de bakıyoruz ki iktidar, Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu hakkında bir fezleke hazırlıyor. Ana muhalefet partisinin dokunulmazlığının kaldırılması yönünde bir girişimi başlattığınız anda birkaç gündür ortaya koymaya çalıştığınız iklimi kendiniz zehirlemiş oluyorsunuz. Bu ne perhiz ne bu ne lahana turşusu.

KILIÇDAROĞLU’NUN DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASI TEHDİT OLARAK MASADA TUTULUYOR

Gerçekten partinizin liderinin tutuklanacağını bekliyor musunuz?

Bence bu seçenekler masada duruyor, İktidarın herhangi bir yönelimi ve stratejisi yok aslında. Tek yaptığı günü kurtarmak ve iktidarda kalmanın yollarını bulmak. Sadece oraya sıkışmaları onları iktidardan uzaklaştıracaktır. Seçim yoluyla iktidar değişimi istiyoruz zaten. Dünyanın hiçbir demokrasisinde ana muhalefet partisinin başkanı hakkında bu tür yollara gidilmez. Bu aslında ne demektir biliyor musunuz? Bak elimde bu var, sana karşı kullanırım demektir. Bunun hukukla ilgisi yok ve kendilerince bu bir reelpolitik tanımı. Toplumu rahatlatmak varken yeniden kutuplaştırmanın kime faydası olur? Eğer bu şartlarda yeni bir Adalet Yürüyüşü olursa çığ gibi büyür ve büyük bir destek görür. İktidar şu an gerçeklikten kopmuş durumda ve “bu kadarını da yapamazlar” diyebileceğimiz bir noktada değiller maalesef. Bir plan ya da strateji yok, son tahlilde Erdoğan’ı kim ikna ediyorsa onun dedikleri geçerli oluyor. Sayın Erdoğan’ın Merkez Bankası'nın rezervlerinin eridiğinden haberi olmadığına dair bir bilgi dolaşıma girdi. Bunun doğru olması mümkün değil. Geçmişte Demokrat Parti döneminde CHP’nin mallarına el konması meselesi gündeme getirilmişti, aradan geçen onca yıla rağmen dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, geçmişten maalesef ders çıkartılmıyor.

DEMOKRASİ EKMEK DEMEKTİR

Peki CHP’nin AKP sonrasına ilişkin bir planı var mı hocam?

Genelde bize, “ya insanlar ekmek peşinde siz demokrasiden bahsediyorsunuz” türünden eleştiriler geliyor. Şunu ifade etmek lazım, Türkiye için demokrasi olmazsa ekmek de olmaz. Türkiye’de demokrasi olsa -geçmişe dönse demiyorum geçmişten daha ileri bir demokrasi olsa- bir kere bütçede bu kadar keyfi hareket edilmez. Bütçede farklı aktörlerin denetim ve talep hakkı olur. Dolayısıyla demokrasi olduğunda bir defa yolsuzluk azalıyor, bütçenin öncelikleri konusunda toplumsal kesimlere bazı tavizler verilmesi söz konusu oluyor. Sonuç itibarıyla ekonomik planda emek de dâhil üretici güçleri canlandırmak ve kapsamlı bir vergi reformu yapmak dışında başka çaremiz yok. Halen ülkeyi radikal sağ bir ittifak yönetmekte, CHP bu süreçte merkezi temsil etmek durumunda kaldı. Ancak yeni kurulan partilerle birlikte merkezdeki boşluk giderilmiş oldu artık CHP olarak daha sosyal demokrat bir ajandaya yönelebiliriz. Önemli olan pasta büyürken pastayı bölüşmek. Üretici güçler neden 15-20 yıl kaybetsin ki? Sosyal devletin inşası 21. yüzyıla girerken insani bir zorunluluktur. Bu bilinçle hareket edeceğiz. Muhalefette olan diğer partilerle de bir rekabet içerisinde olduğumuz da unutulmamalı.

Yüksel Taşkın kimdir?

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. 2002 yılında Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yardımcı doçent olarak göreve başladı, 2015 yılında profesör oldu. 7 Şubat 2017’de Barış Bildirisi'ne imza attığı gerekçesiyle üniversiteden ihraç edildi. 2018 yılında yapılan 36. Olağan İl Kongresi’nde İstanbul delegesi seçildi. Aynı yıl yapılan 36. CHP Olağan Kurultayı’nda Bilim Yönetim Kültür Platformu’ndan Parti Meclisi’ne seçildi. Halen partide Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

 


İslam Özkan Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.