Yılmayan kadınların romanı: Renkli Çekmeceli Şifonyer

Müzisyen Olivia Ruiz’in romanı 'Renkli Çekmeceli Şifonyer’in içinden göç, kayıplar ve diktatörlük çıkıyor. Ruiz, farklı nesillerden üç mücadeleci kadının kaderini mühürleyen sırrı keşfe davet ediyor.

Google Haberlere Abone ol

Aslı Örnek

DUVAR - Hayat, her birimiz için sürprizlerle dolu. Çoğumuz, bugün üzüldüğümüz şeyin belki de hayatımızın bir fırsatı olduğunu aradan yıllar geçince fark ediyoruz. Belki de bakmasını bilene hayatın her anı mucizelerle doludur kimbilir… Bana bu satırları yazdıran; Yan Pasaj etiketiyle yayınlanan ‘Renkli Çekmeceli Şifonyer’ isimli kitap oldu.

Kitabın yazarı, müzisyen ve şarkıcı Didier Blanc’ın kendisi gibi müzisyen ve şarkıcı kızı Olivia Ruiz nam-ı diğer Olivia Blanc. 15 yaşından beri müzik, tiyatro, dans dersleri alan ve arkadaşlarıyla küçük yaşta bir de rock grubu kuran Olivia Ruiz’in yaşamı, başarı dolu… 2001 yılında Star Academy’ye katılarak yarı finale kalan Rutz, ikinci albümüyle 1 milyon satış rakamına ulaşırken, 2007’de Victorie de la Musique’de ‘Yılın Sanatçısı ve Gösterisi’ kategorisinde ödül aldı. Kendisinde en çok günlük olayların yankı uyandırdığını söyleyen genç yazar; okuduğu, işittiği hikayeleri, tarihin tekrarı olarak gördüğünün altını çiziyor. Kendisinin aslında ilginç de sayılacak bir hayali var; ‘Anlamaya çalışarak ve tabuları yıkarak sevdiği herkesin ruhunu onaracak bir süper kahraman olabilmek…’ Gariptir ki, ‘Renkli Çekmeceli Şifonyer’ de işte böyle bir zamanda doğmuş ve yine ilginçtir ki, kimilerinin sıradan gibi görebileceği karakterler ve acılarla başkalaşan bir yapıt. 


ÜÇ MÜCADELECİ KADININ BİRLEŞEN KADERİ…

Kitabı konusuna gelince; genç bir kadına anneannesi Rita’dan renkli 10 çekmeceli bir şifonyer miras kalıyor. Anneanne o kadar iyi korumuş ki, kimse açmaya cesaret edememiş. Bu şifonyerin açmasıyla birlikte torunu, adeta büyüleniyor. Zira çocukken yaptığı makarna kolyeler, kül tablaları, fotoğraflar her şey olduğu gibi saklanmış. Bir şifonyerden ne çıkabilir; bu muydu diye düşünüyorsanız sadece iyi anıların çıkmayacağını ben de anlayamamıştım. Çünkü bu şifonyerden göç, kayıplar, diktatörlük çıkıyor; okuyucusuna da en çok mücadele, evlilik ve yılmazlıkla ilgili dersler veriyor. Bunu yaparken de farklı nesillerden üç mücadeleci kadının kaderini mühürleyen sırrı keşfe davet ediyor.

Renkli Çekmeceli Şifonyer, Olivia Ruiz, Çev: Yurtsay Mıhçıoğlu, Yan Pasaj

Anneanne Rita, ailesinin birey olması için desteklediği biri… İspanya’da anne ve babası o dinini kendi seçsin diye vaftiz ettirmemiş ama Rita, bu olaydan dert yanıyor. Anne ve babasının tanrısına, onların inandığı değerlere baş koymaya dünden razı olduğunu söylüyor.  Anne ve babası, Franco’nun karşısındaki Cumhuriyetçilerden oldukları için Rita, kardeşi Carmen ve teyzesi Leonor Fransa’ya göç etmek zorunda kalıyor. Ama bu hayatının en sancılı süreçlerinden biri haline geliyor; "Annemle babamın istasyondaki bitik yüz ifadelerinden şüphelenmeliydik. Ülkede ve dışarıda başlarına ödül konmuştu. Hüküm giydikleri için yaşamlarına birlikte son vermeye karar vermişlerdi. Böyle bir aşk yaşayan başka kimse var mıdır, Tanrı bilir… Leoneor benden altı yaş büyüktü, Carmen ise dört yaş küçük. 10 yaşındaydım. Böyle işte, anne babamızı sen son öptüğümüz gün yaşlarımız 6, 10 ve 16’ydı."

GÖÇ VE AİT OLAMAMAK

Üç küçük çocuk göç yolunda, kamplardaki zorlu yolculuktan sonra soluğu Nabonne’da alıyorlar ama ikinci sınıf vatandaş olarak… Fransızlar, göç eden İspanyollar’ı beğenmiyor. Şehrin dışında amcalarının ayarladığı Madrina dedikleri (İspanyolca koruyucu, vaftiz anne anlamına geliyor) kadınla aralarında sağlam bir dostluk başlıyor. Ancak okula gittikleri kadar da çalışmak, ev ekonomisine katkıda bulunmak da mecburi. Rita’yı o sıralar ayakta tutan küçük şeyler var mesela birbirlerinin saçlarını taradıkları zamanlar… "Kardeşlerimle birbirimizin saçlarını taramayı severdik. Ben Carmen’in saçını tararken, Leonor da benimkini tarardı. Bir gün Madrina’ya, tarağın saçlarımdaki düğümleri çözmek için kayarken yarattığı hem yumuşak hem sert hissin bana annemi hatırlattığını söyledim. Madrina ertesi sabahki hazırlığımıza kendiliğinden çıkageldi. Leonor’un saçlarını taramak için, eksik vagon misali trene eklendi. Daltonlar. Madrina biliyordu. Her şeyin farkındaydı. Leonor’un da o duyguyu yeninden tatma ihtiyacı olduğunu biliyordu; bir hareketle, bir duruşla, bir temasla canlandırdığımız anılarla kendinin beslemek için… " Ne yaparsa yapsın Fransızlar’ın gözünde bir yere gelemeyeceğini hisseden ve kendisi için farklı bir hayat düşleyen Rita, bir süre sonra okulu bırakıp, tam gün çalışmaya sonrasında da kaderini bambaşka bir yola koymaya karar veriyor.

RITA, JOSEPHINE OLURSA…

Aldığı az buçuk eğitimle Fransız gibi görünmeyi kafasına koyan Rita, Josephine Blanc adıyla bambaşka biri olmayı ve başka bir şehirde çalışmayı kafasına koyuyor. O sırada da kader ağlarını örüyor ve Toulouse Garı’nda Rafael isminde bir gençle tanışıyor. İkili arasındaki aşk büyüdükçe Rita’nın da hayatına başka başka insanlar tanık olmaya başlıyor. Bunların en önemlisi de Rafael’in annesi Pepita… Pepita, İspanya’nın özgürlüğü için savaşmaya cepheye gidecek kadar deli dolu bir kadın. İkisi arasındaki sağlam dostluk, hayatları boyunca da sürüyor. Rita hayatında çok darbe alıyor; kendisine çocukluktan beri saygılı ve ilgili Andre’yle evleniyor. Ancak hayat ona sonsuz mutluluk vadetmiyor. Hep çalışmayı, hep didinmeyi gerektiriyor. O da kimi zaman pes diyor, kaçıyor ama yine başladığı yere, orijine geri dönüyor. Çünkü Rafael’den olan kızı Cali var ve onun için hep güçlü durmak zorunda kalıyor. Hayat dikensiz gül bahçesi olmayabilir ama dikenlere kiminle katlandığınızda bu yolda önem kazanıyor. Rita bu kocaman yola, içinde kardeşi, teyzesi, koruyucu annesi ve Rafael’in de annesinin dahil olduğu bir kadın kafilesiyle katlanıyor. Ta ki Rita hayata veda edene kadar…

BİTİNCE NAİF BİR TAT BIRAKIYOR

Kitabın bence en can alıcı yerlerinden biri, hayat yolunda yaşam grafiği sürekli aşağı yönde hareket etse de Rita’nın şu sözleri etmekten çekinmemesi: “Bu yaşam bana tutkuyu ve dürüstlüğü öğreten annemle babamı; biri yoldan çıkarak, diğeri doğru yola sokan iki kız kardeşimi; neşesi ve zekasıyla beni besleyen anneni, erkek olmasına yardım edebildiğim ve bana bunu yüz katıyla iade eden bir oğul olan babanı verdi. Sonra da seni ve Nina’yı, tüm o sınavlardan sonra ayakta kalabildiğim için bir ödül olarak verdi. Sanki bana, bundan sonra ve sonuna kadar kahkaha ve şefkatle dolacak demiş gibi…”

‘Renkli Çekmeceli Şifonyer’, gerek üzen gerekse eğlendiren satırlarıyla okuyucuyu her daim ayakta tutmayı başaran bir anlatı. Kadınların kadınlara desteğinin altını çizerken, okuyanda da naif bir his bırakıyor.