YAZARLAR

Yerli ve milli futbol yabancıya Fransız'dır

Bu zihin dünyasının PSV’yi yenme ve eleme şansı var mı? Olmaz. Olmadı da. Eminim maç sonunda Fatih Terim, basın toplantısında "ilk yarıda iyi mücadele ettik" diyecektir. Bu durumu ilk yarının sadece on dakikasında yapılan temaslı ve agresif hengameye bağlayacaktır. 

Futbol bir alan ve pas oyundur. Bunun anlamı şudur; alanı, top ve çoklu oyuncu ile geçmek mecburidir. Alanları geçerken topu rakibe kaptırmamak için iki şey daha mecburidir. Birincisi, pasın kıymetini idrak edip, topu rakibe vermeden ya da ona kaptırmadan paslaşmak, ikincisi de bu paslaşmayı garantili hale getirmek için, birden fazla oyuncuyu o alana taşımak. Bu oyunun doğası, temeli, özü bu iki hareket üstüne bina edilmiş. Ya bu iki hareketi oyun düşüncesini felsefe haline getirirsiniz ya da bu oyun sizi kusar. Hiç kaçarı yok.

Ama yerli ve mili Türk futbolu bundan kaçabileceğini düşünüyor. Kaçmak bir yana, buna ihtiyacının olmadığını düşünüyor. Eh, ne de olsa yüzyıldır bu pratik tecrübe ediliyor ve hiç kimseden de aykırı ses çıkmıyor. Benim gibi birkaç çatlak ses de ciddiye alınmıyor.

Demek ki tarihsel geri plan bakımından Türk futbolu, Türk siyasetinden daha yerli ve milli bir tarihi eserdir. Türk futbol geleneği, şaşmaz biçimde yerli ve millidir. Türkiye ligi şampiyonluğundan başka hiçbir şeyi ne kutsuyor ne de baş tacı ediyor. Varsa yoksa, lig şampiyonluğu. Bu hedeften daha değerli bir ürünü olmadı Türk futbolunun. Şampiyon ol gerisi teferruat.

O kadar yerli ve milli bir ürün ki Türk futbolu, dünyayı asla umursamıyor. Dünyada neler değişiyor, yenilenen stratejiler değişen taktikler, sanki sivrisinek vızıltısı.

Fatih Terim’in 5-1'lik PSV maçını tersine çevirme şansı var mıydı? Asla yoktu. Çünkü Fatih Terim, PSV’nin nasıl oynadığını idrak bile edemedi. Ne ilk maçta ne de ikinci maçta olan bitene ilişkin bir fikri oluştu. Oluşamazdı da. Çünkü bir şeyin özüyle ilgiliyseniz fikir sahibi olabilirsiniz.

Mesela Fatih Terim, maça nasıl başladı? Topu Sekidika’nın önüne atın o da Mustafa Muhammed’e orta yapsın. Beş ortadan birinden gol muhakkak çıkar! Bu basit ve asla sonuç üretmeyecek plan için de Yedlin, gölge koşular yapacak. Hepsi bu.

Dikine oyun bu mantığın ürünüydü. İlk yarıdaki temaslı ve agresif oyun, bu sözüm ona planın omurgasıydı. Takım öyle şaşkınca dikine paslaştı ki, rüzgâr bile buna yetişemezdi. Rüzgâr yetişmediği için dikine pasın son opsiyonu hep yalnızları oynadı. Temaslı oyun ise, bol pas hatası ve bol faulden başka sonuç doğurmadı. Neden? Çünkü Fatih Terim futbolun bir alan oyunu olduğuna inanmıyor. Neden, çünkü Fatih Terim, çoklu oyuncunun alan geçmek için oyunu sıkıştırıp paslaşmasına inanmıyor. Ya vur önüne, ya at defansın arkasına ya da kenara taşı ve orta yap. 

Bu zihin dünyasının PSV’yi yenme ve eleme şansı var mı? Olmaz. Olmadı da. Eminim maç sonunda Fatih Terim, basın toplantısında "ilk yarıda iyi mücadele ettik" diyecektir. Bu durumu ilk yarının sadece on dakikasında yapılan temaslı ve agresif hengameye bağlayacaktır. 


Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.