Yerebatan'ın üzerindeki yapılar iptal edilmeli mi?

Yerebatan Sarnıcı’nın restorasyon projesine İBB’nin ek proje sunması tartışmaları yaşanırken Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Birol İnceciköz’ün Habertürk’ten Sevilay Yılman’a verdiği demeçte, “Proje gelsin, onay vereceğiz” açıklamasını yapması soru işaretleri yarattı. İBB’den Mahir Polat, “Kurul yerine Ankara’nın onay vermediğini böylece öğrenmiş olduk” tweet’ini atarak tepkisini gösterdi. Koruma kurullarının eski durumu ile bugünkü durumunu ele aldık.

Google Haberlere Abone ol

İstanbul’un tarihi eserlerinin ve sit alanlarının bölge ölçeğinde korunması için Cumhuriyet döneminde çok uzun bir mücadele verildi. Birinci köprünün inşası esnasında Boğaziçi’ni korumaya dair yapılan çağrılar, köprünün inşaatı bitmek üzereyken sonuç verebildi ve Nisan 1973’te 1710 sayılı Eski Eserler Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle, Boğaziçi’nde yapılacak imar uygulamaları, 1951’de kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun kararlarına bağlandı. Bu kanun bir milat noktasıydı çünkü bundan önce geçerli olan, bu konudaki tek kanun 1884’ten kalmaydı. Cumhuriyetin kuruluşunu, yeni bir anayasa ile yeni bir devlet kurulması olarak tanımlıyor olsak da eski eserler açısından koruma kanununun Osmanlı döneminden kalma şekliyle devam etmiş olması, tarihi eserleri ve sit alanlarını korumak konusunda ne kadar geç kaldığımızın kanıtlarından biri. İstanbul’un korunması gereken pek çok bölgesinin ve anıtının olması ise belli bölgelere ayrı kurulların bakması ihtiyacını ortaya çıkardı.

İKİNCİ KANUN 1983’TE

12 Eylül sonrası dönemde çıkarılan en önemli kanunlardan biri, 27 Temmuz 1983 tarihli ve 18113 sayılı Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu oldu. Bu kanuna göre, koruma kurulları sanat tarihi, müzecilik, mimari ve şehir plancılığı konularında uzmanlaşmış kişiler arasından Bakanlıkça seçilecek üç temsilci ile arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık ve şehircilik bilim dallarından aynı daldan olmamak üzere iki öğretim üyesinden oluşmalıydı (Bu kanun 1987’de değişikliğe uğradı).

Şimdi Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde olduğundan bütün dünyanın ortak kültürel mirası sayılan tarihi yarımadanın korumasından sorumlu iki ayrı kurul bulunuyor. Bunlardan 2 no’lu yenileme alanlarını koruma bölge kurulu, tarihi yarımadada kentsel yenileme alanlarından sorumlu olması gerekirken normal kurul görevi görüyor. 4 no’lu kurul ise Ayasofya ve Topkapı Sarayı gibi en kıymetli eserlerin bulunduğu yerlerden sorumlu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın web sitesinde bu koruma kurullarının yetki alanları, görüşmesini yaptıkları kararlar gibi belgeler kamuya açık şekilde yayınlanıyor.

Bakanlık web sitesinde 2 No’lu kurulun üye listesi. Erişim tarihi: 27 Aralık 2020

KORUMA KURULUNDA AVUKATIN NE İŞİ VAR?

Bakanlığın web sitesinde, her kurulun sayfasında üye listesi bulunmuyor nedense... Bazılarında başkan, başkan yardımcısı ve üyelerin isimleri belirtilmiş durumda, bazılarında hiçbir bilgi yok. Örneğin 2 No’lu kurulda sorumlu olan akademisyenlere göz attığımızda, İstanbul’dan bir akademisyene rastlayamıyoruz. Beyoğlu ve Şişli'den sorumlu 2 No’lu kurulun sanat tarihçisi kadrosunda görev almış olan Prof. Dr. Sedat Bayrakal, Uşak Üniversitesi’nden. Bu koruma kurulunda bir avukat bulunuyor, üstelik bu avukat akademisyen de değil, yani devlet memuru bile değil. Bu durumda 1983’te çıkan 2863 sayılı kanuna aykırı şekilde, koruma alanında uzman olmayan kişilerin kurullarda görev aldığı hemen gözümüze çarpıyor.

İstanbul’dan sorumlu bir kurula, neden Uşak ilimizden bir profesörün atanmış olduğu merakımızı uyandırıyor. Görev yeri Uşak olan ve bu şehirde ders veren kıymetli bir akademisyen, anlaşılan bu kurul için İstanbul – Uşak arasında mekik dokuyor olmalı.

YEREBATAN’IN KURULUNDA KİM VAR?

İBB’nin devam eden restorasyon projesine ek proje önerdiği Yerebatan Sarnıcı ise 4 Numaralı Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’ne bağlı. 4 No’lu kurul, en kıymetli eserleri korumakla mükellef. Bakanlık sayfasında 4 No’lu kurulun üyelerinde kanuna aykırı bir durum görünmüyor. Mimar Profesör Dr.Sare Sahil’in başkanlığındaki kurulda başkan yardımcılığını, arkeolog Prof.Dr. Şevket Dönmez üstlenmiş durumda. Üyelerden Doç.Dr.Selman Can, sanat tarihçisi ve Osmanlı mimarisi alanında çalışan bir isim. Halbuki 4 No’lu kurulun alanında pek çok Bizans eseri bulunuyor ancak kurulda Bizans mimarisi ve sanatı konusunda uzman üyeye rastlanmıyor. Gerçi Türkiye’de Bizans alanında çalışan kişi sayısı oldukça azdır ama bu kurulda, antik mimarlık ile Bizans mimarlığının etkileşimini bilen bir isim olmaması büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor.

Yerebatan Sarnıcı’ndan sorumlu kurulun üye listesi, ancak bu liste güncel değil. Erişim tarihi: 27 Aralık 2020

Bakanlığın sayfasında yer alan bu bilgilere göre Profesör Dr.Sare Sahil, Gazi Üniversitesi’nden yani Ankara’dan bir isim. Ancak bakanlığın web sitesinde yer alan bu bilginin güncel olmadığını fark etmemiz çok uzun sürmüyor.

Kurulun diğer üyelerini internetteki kişisel sayfaları üzerinden incelediğimizde bu sefer, Twitter profilinde kendisini 4 No’lu kurulun başkanı olarak tanımlayan kişinin Yüksek Mimar Mehmet Halis Bilden olduğunu görüyoruz.

Mehmet Halis Bilden, unvanından anlaşılacağı üzere yüksek lisans sahibi olduğundan, mimari projelere onay verme yetkisine sahip ancak daha önce 2016-2018 arasında AFAD başkanlığını yapmış.

Bilden, AFAD’a atanmadan önce, 2008-2016 arasında Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nü (TİGEM) yürütmüş. TİGEM müdürüyken Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik tarafından görevden alınmış ve ardından Kalkınma Bakanlığı’na müşavir olarak atanmış. Yüksek mimar unvanı taşıyan bir mimarın neden 8 sene boyunca tarım işlerinden sorumlu olduğunu bilemiyoruz. AFAD’ın başına neden bir yüksek mimar getirildiği konusu ise ayrı bir soru işareti. AFAD’ın başına getirilmesi deprem anlarında yıkılan binaların hangi alanında hayat kurtarma çalışması yapılması gerektiğini anlayacak kadar mimarlık bilgisine sahip olmasıyla açıklanabilir mi?

4 No’LU KURUL BAŞKANI DOĞRUDAN ANKARA’YA BAĞLI

Bilden’in Linkedin’deki kişisel profilinde Ağustos 2018’den beri Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nda yüksek mimar olarak görev aldığı belirtiliyor. Bu durumda, çok uzun zamandır kamu kurumlarında üst düzey yönetici ve müşavir statüsüyle görev almış Bilden’in doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı çalıştığını anlıyoruz. Bilden’in çizdiği veya uygulamasını yapmış olduğu herhangi bir mimari projeye ise rastlayamıyoruz. Bu kadar yoğun şekilde kamu görevleri yapmış birinin mimarlık mesleğine vakit ayıramadığı düşünülebilir.

4 No’lu Kurul Başkanı’nın Ankara ile bu kadar bağlantılı bir kişi olması, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Birol İnceciköz’ün yaptığı açıklamanın anlam kazanmasını sağlıyor. Koruma kuruluna gelen projeler, doğrudan Ankara’ya bağlı çalışan kişilerin onayından geçmek zorunda. Dolayısıyla İstanbul’un tarihi yarımada bölgesinin Ankara’ya bağlı işlediği sonucuna ulaşıyoruz. Şimdi bir de bu gerçeği hiç saklamadan açıklayan Birol İnceciköz’ün kariyer basamaklarına bakalım.

İNCECİKÖZ NEDEN NEVŞEHİR’E GİTTİ?

Ağustos 2018’de Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olarak atanan İnceciköz, Aralık 2019’da Nevşehir’e Koruma Bölge Müdürlüğü’nde yapılan Kapadokya Alan Başkanlığı toplantısı katılmış. Bu toplantıda vali de hazır bulunmuş. Kapadokya Alan Başkanlığı toplantısı gibi koruma amaçlı toplantılara valilerin ve bakanlık yetkililerinin katılması gerekli midir? Bu konuda bir yasal düzenlemeye rastlayamadık. Söz konusu toplantıya katılan diğer isimler ise farklı kademelerde ve farklı illerde memur olarak karşımıza çıkıyor. İsimlerden biri ise özel sektörde mühendis.

Bakanlığın sayfasında Nevşehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü üyelerinin listesi bulunmuyor. Zaten artık Kapadokya için bu kurulun bir yetkisi artık kalmamış.

KORUMA KURULLARI NASIL DEVRE DIŞI BIRAKILIYOR?

İstanbul’u şimdilik bir kenara bırakıp sadece Kapadokya’ya dair haberlere bakalım. Ekim 2019’da yayınlanan bir habere göre TBMM'de kabul edilen yasayla, Kapadokya’nın tarihi, kültürel ve doğal dokusunun birlikte korunması, farklı kurumlara ait planlama yetkilerinin kurulacak Kapadokya Alan Başkanlığı’na devredildi.

Çıkarılan yasayla Kapadokya Alanı’nda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile kültür varlıklarını koruma bölge kurulları ile tabiat varlıklarını koruma bölge komisyonlarına verilen yetki ve görevler, doğrudan Kapadokya Alan Komisyonu’na ait oldu. Bu durumda 1983’te çıkarılan 2863 sayılı kanunun artık bir hikmetinin kalmadığını anlıyoruz. İnceciköz’ün Aralık 2019’da Nevşehir’de katıldığı toplantı, işte bu yeni alan komisyonunun toplantısıydı.

Bu küçük araştırma, koruma kurulları konusunda, bildiğimiz ve bugüne kadar sürdürülen hiçbir kanun ve yönetmeliğin artık bir kıymet-i harbiyesinin kalmadığını kanıtlıyor. İnceciköz’ün icraatları konusundaki diğer bilgileri aktarmaya çalışıp bu yazıyı daha fazla uzatmayalım ve hemen sadede gelelim.

YEREBATAN’IN ÜSTÜ BİNA DOLU!

Tartışma yaratan Yerebatan Sarnıcı meselesine geri dönelim. İBB Planlama ve İmar Müdürlüğü’nün “Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı Analitik Etüd Paftaları” adlı 2005 yılında yapılmış envanter haritasında, tescilli anıtsal yapılar, tescili önerilenler, tescilli kayıp yapılar dahil olmak üzere her şey bulunuyor. Bu haritaya baktığımızda, Ayasofya’nın karşı çaprazında kalan Yerebatan Sarnıcı’nın ölçüleriyle düşündüğümüzde, aslında sarnıç olarak gezilebilen bölümün sarnıcın ölçüsüne göre çok küçük bir alan olduğunu görüyoruz. Haritada pembe ile işaretlemiş olduğum alanın altı komple sarnıç. Bu envanter haritasında yeraltı yapıları yeşil kareli şekilde belirtilmiş. Dolayısıyla Yerebatan’ın mevcut bölümünün bile üstünün yapılarla dolu olduğunu hemen anlıyoruz.

Şimdi İstanbul’da yaşanması muhtemel deprem gerçeği üzerinden yeniden düşünelim. Deprem anında bazı tarihi yapılarımızı kaybedeceğimizden eminiz. 1500 yıldır ayakta kalmayı başaran Yerebatan olası bir İstanbul depremini atlatabilir. İBB’nin önerdiği sütunları gergi ile bağlama projesi olmasa da atlatabilir –bu projeyi antik mimarlık mantığına aykırı bulduğumu belirtmeliyim, antik mimarlıkta sütunlar birbirine bağlanmaz. Yerebatan gibi yapılarda sütunlar sadece dikey taşıyıcılardır, tavanı ayakta tutan ve sütunların bağlantısını sağlayan ise tavandaki tuğla çapraz tonozlardır ve tonoz içi kemerlerdir. Dolayısıyla deprem anında Yerebatan’ın içindeki sütunlar yıkılmasa da tonozların aşağıya doğru çökmesi ihtimali vardır. Sütunları birbirine bağlamak tonozların depreme dayanmasını sağlamaz, aksine sütunların domino taşları gibi deprem aksında devrilmesine yol açabilir.

Deprem anında birinci önceliğimiz tarihi yapıları korumak mıdır? Elbette İstanbulluların yaşamı, tarihi yapılardan çok daha değerlidir. Bu noktada, deprem anında altında sarnıç olan bir yerin üstünde bulunan binalardaki kişilerin can güvenliği açısından, Yerebatan’ın üstündeki yapıları iptal etmemiz gerektiğini İBB’ye ve 4 No’lu kurulun başkanı Yüksek Mimar Mehmet Halis Bilden’e hatırlatmamız gerekir. Bilden, eskiden AFAD başkanlığı yapmış bir isim olduğundan, bu konudaki uyarımızı dikkate alacağını umuyoruz.