YAZARLAR

Yeraltından daha derine gidin, geleceği göreceksiniz

Küratör Mahir Polat’ın dört yıllık restorasyona tabi kılınan dünya kültür mirası Yerebatan Sarnıcı Müzesi’nde düzenlediği ‘Daha Derine’ sergisi, İBB’ye bağlı Kültür A.Ş. tarafından işletilen mekândaki restorasyonda keşfedilen yeni kanalı da kapsıyor. Sergi, güncel sanatı, tarih ve mitolojinin anlatılarının kucağına bırakıyor...

Bundan üç gün önce, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katılımıyla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibi tarafından Mercan Dede konseri eşliğinde ziyarete açılan UNESCO Dünya Kültür Mirası Tarihi Listesi’nde bulunan ‘Yerebatan Sarayı’, önceki akşam bu kez de, basın ve kültür-sanat camiasına özel bir açılışla gündemi belirledi.

Etkinliğe akademi, sanat ve basın dünyasından yaklaşık 100 kişiyi aşkın bir davetli listesi katılırken, Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından MS 542’de yaptırılan 140 metre uzunluğunda, 70 metre genişliğindeki tarihi sarnıca dahil edilen güncel sanat ürünleri, yarattıkları gizemli etki ve mesajlarıyla ayrıca öne çıktı. Sarnıçta, yapı tarihi ve İstanbul’un su ihtiyacının hikâyesine yanıt veren metinler ve tarihi kadrajlar da ayrıca göz doldurdu. 

Atelye70’in mimari projesi, Studioillumina’nın aydınlatma tasarımı ve Fika’dan Burak Şuşut’un grafik tasarım yorumu ile haftanın her günü 09.00-19.00 saatleri arasında ücretli gezilebilen sarnıçta düzenlenen sergi, ‘Daha Derine’ adını taşıyor. Küratörlüğünü Mahir Polat’ın yaptığı serginin danışmanlığını ise Zeynep Çulha ile Derya Yücel üstlendi. Küratör Polat, sergiye ilişkin olarak hazırlanan özel metinde, yazar Mircea Eliade’nin 'Demirciler ve Simyacılar' isimli kitabına göndermede bulunarak, özetle şu ifadelerde bulundu: "Dogonlara göre, bölgenin ilk mitsel sakinleri, yeraltında kaybolmuş olan negrillolardır. Yorulmak bilmez demirciler olan bu kişilerin çekiç sesleri hâlâ duyulabilmektedir."

Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa Başı, Roma Dönemi heykel sanatının şaheserlerinden sayılıyor. Sarnıcı ziyaret eden insanların en çok ilgisini çeken Medusa başlarının hangi yapılardan alınıp saraya getirildiği bilinmiyor. Araştırmacılar, bu unsurların genellikle sarnıcın inşası sırasında salt sütun kaidesi olarak kullanılması amacıyla getirildiğini düşünüyor. Bu görüşe rağmen, Medusa başı hakkında birtakım efsaneler yine de oluşmuş bulunuyor.

Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona'dan biri... Bu üç kız kardeşten yılan başlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahip olarak varsayılıyor. Bir diğer görüşe göre ise o dönemde büyük yapılar ve özel yerleri korumak için Gorgona resim ve heykelleri kullanılırdı. Sarnıca Medusa başının konulması da buna dayanıyor. Başka bir rivayete göre de Medusa, siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kız olarak tanınıyor.

Medusa, Zeus’un oğlu Perseus’u seviyor. Bu arada Athena da Perseus’u seviyor ve Medusa’yı kıskanıyor. Bu yüzden Athena, Medusa’nın saçlarını yılana çeviriyor. Artık Medusa’nın baktığı herkes taşa dönüşüyor. Daha sonra Perseus, Medusa’nın başını kesiyor ve onun bu gücünden yararlanarak pek çok düşmanını yeniyor. Buna dayanarak Medusa Başı, Bizans’ta kılıç kabzalarına işlenmiş ve sütun kaidelerine (bakanların taş kesilmemesi için) ters olarak yerleştirilmiş bulunuyor. Bir başka rivayete göre de Medusa, yana bakıp bu defa kendisini taşa çeviriyor. Bu yüzden buradaki heykeli yapan heykeltıraş, ışığın yansıma açılarına göre Medusa’yı üç ayrı konumda yapmış bulunuyor.

Küratör Mahir Polat’ın, ‘Daha Derine’ isimli sergide izleyiciyle paylaştığı bir diğer düşünce de şöyle kayda geçiyor: "Yerebatan yer üstüne aittir. O ölmemiş, bir ömrün sınırını çoktan aşıp, 1500 yaşına dayanmıştır. Yerin altına inip, oradan ölümsüzlüğü almış bir kahraman, ömrünü kendi zamanının ötesine taşımış bir efsanedir. Onunla buluşmak için geldiniz, yeraltına inmeye hazır mısınız? Aşağıda, kişisel ve toplumsal ruhsallığımız içinde, Yerebatan’ın kalbinde Medusa sizi bekliyor. Biraz daha derinlere inelim, kendimizin ve insanlığın ‘duygusal derinlerine’."

Belgeseller ve fotoğraf ile tarihsel metinlerle de harmanlanan bir atmosferde gezilebilen sarnıçta izlenen yapıtlar arasında, Berkay Buğdan’ın beton, demir ve nervürlü çelikle ürettiği 2018 tarihli figüratif yapıtı ‘Yeni Sokak’, özellikle değişim, yenilenme ve İstanbul’un uğradığı dönüşümü konu ediniyor. Buğdan, mevcut materyal ve estetik seçimleriyle, kentte yaşanan yıkım ve oluşum döngüsüne, hem yarattıklarımız hem de kaybettiklerimiz üzerinden değindiğinin altını çiziyor. Sergide Buğdan imzalı diğer iki yapıt olan ‘Oba’ ve ‘Nipton’ ise entropi, kaos ve gerçekliği odağına alan bir seriye dair.

Sanatçı, soyut dışavurumcu bu iki yapıtında ufukta kaybolmakta olan şehir kalıntılarını işlenmiş metalin pas ve toza geçiş aşamasındaki yüzeyini kullanarak yorumluyor. Sergide, sarnıcı restorasyon projesi esnasında 2022’de yeni keşfedilen 70 cm genişliğinde, 110 cm yüksekliğinde güneydoğu yönüne doğru ilerleyen sekiz metrelik kanal da izlenebiliyor.

Berkay Buğdan, Oba

Sarnıcın gizemini aydınlatma ve akustiğiyle perçinleyen diğer yapıtlarıyla ise sanatçı Ozan Ünal’ın adı da kayda geçiyor. 2021 tarihli işleriyle Ünal, ‘kaçtığımız rüya evrenlerinin mistik atmosferlerinin gerisinden’ izleyiciye bakıyor. Yapıtlarını içeren seriyi ilk olarak Kasım 2021’de Galeri Selvin’de ‘Rüya Anıdan Sayılır mı?’ başlığı ile ayrıca bir albümde buluşturan sanatçı, ilgili dizi için “Uyanıklıkla hala uyumak arasındaki sınırsız boşlukta yüzerken tamamen ayıklığa dönmek, ilk görüntünün beyne yollanmasıyla başlayan algı, yerin, günün, hayatın ve kendinin hatırlanması, varlığın bilinci artı hatırlanmalar artı algı toplamı eşittir idrak. İdrak ettiğin gerçekliğin, gördüğün rüyanın karşısındaki sıkıcılığı, üzücülüğü, yetersizliği eşittir hayal kırıklığı.

İşte hikâye burada başlıyor. Gözleri tekrar kapatmak, uykuya dalmaya çalışmak, becerememek, o rüyaya dönememek ve eldeki gerçekliği kabullenmek. Mecburen uyanmak. Artık 'rüya anıdan sayılır mı?' bu hayal kırıklığı ile ilgileniyor. Rüyalarla değil rüyayı görenle. Rüya dediğimiz, ne yaparsak yapalım rüya olmaya devam edecek 'rüya'yı; gerçek dediğimiz, ne yaparsak yapalım gerçek olmaya devam edecek olan 'gerçek'le değiştirmeye gönüllü kalabalıkla ilgili” ifadelerini kullanmıştı.

Yerebatan Sarnıcı Müzesi Restorasyonu projesi, Hera Restorasyon tarafından üstlenilirken, İBB Miras adına projeyi Mahir Polat, Oktay Özel, Merve Gedik ve Ayşen Kaya’dan oluşan bir ekip yürütmüş bulunuyor. Danışmanlığını Prof. Dr. Feridun Çılı, Engin Akyürek ve Füsun Alioğlu’nun yaptıkları İBB Miras restorasyon projesi, 9 bin 800 m2’lik sarnıçta, her biri 9 metrelik 336 sütundan oluşan bir alanda ortaya konulmuş. Bilindiği gibi, 4.80 metre aralıklarla dikilen bu sütunlar, her biri 28 sütun içeren 12 sıra meydana getiriyor.  Çoğunluğu daha eski yapılardan toplandığı anlaşılan ve çeşitli mermer cinslerinden yontulmuş sütunların büyük bir kısmı tek parçadan, bir kısmı da iki parçadan oluşuyor.

Bu sütunların başlıkları, yer yer farklı özellikler taşıyor. Bunlardan 98 adedi Corint üslûbu yansıtırken, bir bölümü de Dor üslûbunu içeriyor. Sarnıçtaki sütunların köşeli veya yivli biçimde olan birkaç tanesi hariç, büyük bir çoğunluğu silindir biçiminde bulunuyor.

Sarnıcın ortasına doğru kuzeydoğu duvarı önünde yer alan sekiz ayrı sütun, 1955-1960 yıllarında yapılan bir inşaat sırasında kırılma tehlikesine maruz kaldığından, bunların her biri kalın bir beton tabaka içine alınarak dondurulmuş ve bu yüzden eski özelliklerini kaybetmiş. Sarnıcın tavan aralığı, kemerler vasıtasıyla sütunlara aktarılmış olarak günümüze ulaşmış. Sarnıcın tuğladan örülmüş 4.80 metre kalınlığındaki duvarları ve tuğla döşeli zemini, Horasan harcından kalın bir tabakayla sıvanarak su geçirmez hale getirilmiş. Bizans İmparatorluğu döneminde, bu çevrede geniş bir sahayı kaplayan ve imparatorların ikamet ettiği büyük saray ve bölgedeki diğer sakinlerin su ihtiyacını karşılayan yapı, İstanbul’un Osmanlılar tarafından 1453 yılında fethinden sonra bir müddet daha kullanılmış ve padişahların oturduğu Topkapı Sarayı’nın bahçelerine buradan su verilmiş.

İslami kaidelerin temizlik esasları gereğince, durgun su yerine akar vaziyetteki suyu tercih eden Osmanlılar’ın şehirde kendi su tesislerini kurduktan sonra kullanmadıkları anlaşılan Sarnıç, 16. yüzyılın ortalarına gelinceye kadar Batılılar tarafından fark edilmemiş, nihayet 1544-1550 yıllarında ise, Bizans kalıntılarını araştırmak üzere İstanbul’a gelen Hollandalı gezgin P. Gyllius tarafından yeniden keşfedilerek Batı âlemine tanıtılmıştı. P. Gyllius, araştırmalarından birinde, Ayasofya civarında dolaşırken buradaki evlerin zemin katlarında bulunan kuyu benzeri yuvarlak büyük deliklerden ev halkının aşağıya sarkıttıkları kovalarla su çektikleri, hatta balık tuttuklarını öğrendi.

Büyük bir yeraltı sarnıcının üzerinde bulunan ahşap bir binanın duvarlarla çevrili avlusundan, yerin altına inen taş basamaklardan elinde bir meşaleyle sarnıcın içerisine girdi. P. Gyllius, çok zor şartlarda sarnıcı sandalla dolaşarak ölçülerini alıp, sütunlarını tespit etti. Gördüklerini ve edindiği bilgileri seyahatnamesinde yayımlanan Gyllius, birçok seyyahı etkilemişti.

İBB’ye bağlı Kültür A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan Sarnıcı Müzesi, kurulduğundan günümüze kadar çok çeşitli onarımlardan geçti. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi'nde iki defa onarılan sarnıcın ilk onarımı 3. Ahmet zamanında (1723) Mimar Kayserili Mehmet Ağa tarafından yaptırıldı. İkinci onarım ise Sultan 2. Abdülhamid (1876-1909) zamanında gerçekleştirildi. Cumhuriyet Dönemi'nde de sarnıç, 1987'de İstanbul Belediyesi tarafından temizlenerek ve bir gezi platformu yapılmak suretiyle ziyarete açıldı. 1994 yılının Mayıs ayında ise tarihi yapı, yeniden büyük bir temizlik ve bakımdan geçmişti. Dünyanın birçok devlet insanına uğrak noktası olan, Hollywood başyapıtlarına ve kitabevlerinin çok okunan kitaplarına ilham verip sahne olan sarnıcın son onarımı 2017 Mart’ında başlamıştı.

Yerebatan Sarnıcı’na giriş ücreti yerli ziyaretçiler için 50 TL, yabancı ziyaretçiler için 190 TL, öğrenci, öğretmen ve askeri personel için 20 TL olarak belirlendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olmadığı için girişte Müze Kart kullanılamıyor.