Yenal Bilgici: Yalanlara karşı bağışıklığımız yok

Yenal Bilgici ile Doğan Kitap tarafından yayımlanan çalışması 'Memlekette Tuhaf Zamanlar'ı konuştuk. Bilgici, "İnternet ve sosyal medya, komplo teorilerine yeni bir yaşam alanı sundu" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gazeteci-yazar Yenal Bilgici'nin kaleme aldığı 'Memlekette Tuhaf Zamanlar' Doğan Kitap tarafından yayımlandı. İnternet ve sosyal medyayı hakikat sonrası kavramıyla ele alan Bilgici, "İnsanların temel motivasyonlarından biri bir gruba ait olma ihtiyacı. Ya da gruptan dışlanma, lider tarafından sürülme, tek başına kalma kaygısı. Kitapta detaylandırdığım çalışmalar, insanların bir şeyin doğrusunu bilse bile sırf bu motivasyonla yalanda ısrar ettiğini ortaya koyuyor" diyor. 

Yenal Bilgici'yle, internet, sosyal medya ve komplo teorilerine dair konuştuk. 

Hakikat sonrası kavramı medya dünyasını oldukça yakından etkiledi. Bu kavram özelinde Türkiye’deki etkilerine dair neler söylersiniz?

Medya, hakikat sonrası kavramının en önemli etki alanı çünkü halihazırda en büyük hikâye merkezi. Toplumsal, kişisel, küresel fark etmez; tüm hikâyeler halen eskisiyle yenisiyle medya vasıtasıyla yayılıyor. Tabii bu yeni çağın gereği olarak, medyanın nelerden veya kimlerden oluştuğunu da yeniden tanımlamak gerekiyor. Çünkü hayat değişiyor. İktidara yakın duran medya ile bağımsız yayıncıları aynı potaya koyacak mıyız? Kamuoyu şekillendirme gücü olan influencer’lar nerede duruyor? Mesela videoları milyonlarca defa izlenmiş, kimilerinin adalet savaşçısı olarak da gördüğü bir suç örgütü liderinin etki gücü köklü gazeteleri geçmişken, onu medyaya dahil etmeyecek miyiz? İletişim Başkanlığı kendi başına bir medya mıdır? Bugünün soruları bunlar. Türkiye açısından daha da sert sorular. Çünkü hakikat sonrası koşullarının da etkisiyle bizimki gibi kutuplaşmış ülkelerde, medya daha büyük bir mücadele alanı.

'BİR HABERİN İLK DUYDUĞUMUZ VERSİYONUNA İNANMAYA EĞİLİMLİYİZ'

İnsanlığın hakikatle ilişkisini etkileyen unsurlar neler? Bu ilişkide aksaklıklar beraberinde neleri getirdi?

Ancak filozoflar ve şairler bu soruya hakkıyla cevap verebilir. Ben kendi adıma, ‘Memlekette Tuhaf Zamanlar’da yer verdiğim bir iki örnekten bahsedeyim. İnsanların temel motivasyonlarından biri bir gruba ait olma ihtiyacı. Ya da gruptan dışlanma, lider tarafından sürülme, tek başına kalma kaygısı. Kitapta detaylandırdığım çalışmalar, insanların bir şeyin doğrusunu bilse bile sırf bu motivasyonla yalanda ısrar ettiğini ortaya koyuyor. Bugünkü seçmen motivasyonu tartışmalarına ve bu motivasyonun ilginç şekillerde tezahür ettiği sokak röportajlarına bu gözle bakabiliriz. Sonra duygusal nedenlere bağlanamayacak birtakım yapısal arızalarımız da var. Örneğin bir haberin ilk duyduğumuz versiyonuna inanmaya eğilimliyiz. Bu versiyonun yalan olduğu ortaya çıksa bile inancımızı değiştirmek çoğu zaman mümkün olmuyor. Tekrarlanan mesajlara inanma eğilimimiz de yüksek. Bir haber, hatta tweet fotoğrafla, grafikle sunulmuşsa ona inanma ihtimalimiz bile daha yüksek. Bugün üzerimize yağan birçok haberin ve mesajın yalandan, yanlıştan ibaret olduğunu düşünürsek, vahim eğilimler bunlar. Yalanlara karşı bağışıklığımız yok.

İnternetin hakikat kavramı üzerindeki etkisini hem olumlu hem olumsuz manada okumak mümkün mü? Dijitalleşmenin her geçen gün hızlandığı bir dünyaya dair yorumunuz nedir?

Biz bir değişim çağında yaşıyoruz. Ancak Gutenberg’in matbaasının etkileriyle kıyaslayabileceğimiz bir değişim bu. İçinde yaşadığımız için yeterince fark edemiyoruz ama internetin öncesi ve sonrasının aynı olması mümkün değil. Hele internet artık mobil telefonlar vasıtasıyla toplumların kılcal damarlarına dek yayılmışken… Bugün iki temel meselemiz var: Hız ve hacim. O kadar çok bilgiye, habere ve bu arada yalana maruz kalıyoruz ki, bunları makul bir şekilde ayıklamamız mümkün değil. Öyle bir zamanımız da yok, mecalimiz de, bunu başaracak donanımımız da. Düşünün ki, her gün üç yüz küsur milyar e-mail yazılıyor. Sosyal medyanın, haberlerin hacmi inanılmaz ve tüm bunlara müthiş bir süratle maruz kalıyoruz. O yüzden de ilk duyduğuna, daha gösterişli olana, daha makul görünene inanma eğilimleri artıyor. Kutuplaşma da artıyor.

Memlekette Tuhaf Zamanlar, Yenal Bilgici, 224 syf., Doğan Kitap, 2022.

Hakikat sonrası kavramı aynı zamanda duygularla gerçekler arasındaki ilişkiyi de tartışmaya açıyor. Gerçeklerin yerini duygular ve manipülasyonlar mı aldı?

Gerçekler yerinde duruyor ama kamuoyunun şekillenmesinde giderek daha az itibar görüyorlar. Müthiş bir erozyon bu ve çok hızlı gerçekleşiyor. Oxford Sözlüğü, hakikat-sonrası kavramını ilk defa tanımladığında “kamuoyunu şekillendirmede vakıların yerini duyguların aldığını” söylerken bu hızı muhtemelen öngörmemişti. En sıcak örnekleri, bugün yaşanan, Rusya’nın başlattığı ve sürüklediği savaştan görüyoruz. Ukrayna’daki savaştan gelen haberlerin büyük bölümü öncelikle bir hikâye kurmayı ve kitleleri ona inandırmayı hedefliyor. Tabii artık hayatlarını savunmaktan başka bir derdi kalmayan Ukraynalıların ayrıca bir hikâyeye ihtiyaçları yok ama Rusya halen duygular üzerinden kitleleri etkilemeyi hedefleyen bir haber mühendisliğine devam ediyor. Putin Rusya’sı bu konuların en önemli uzmanıdır zaten.

'DİRİLİŞ ERTUĞRUL VE PAYİTAHT ABDÜLHAMİT GİBİ DİZİLER HAKİKATİ EĞİP BÜKMEKTEN HİÇ ÇEKİNMİYOR'

Dizi ve televizyon sektörü Türkiye’de oldukça gelişti ve dünya pazarında bir yer edindi. Bu durum aynı zamanda bir tartışma alanı da oluşturdu. Özellikle televizyon hala çok revaçta ve gerçeklik algısını değiştirme noktasında önemli bir araç. Bu araç günümüz insanını nasıl etkiliyor?

Türkiye geneli itibariyle bir televizyon toplumu. Halen. İstatistikler, özellikle gelir düzeyi düşük kesimlerin televizyonla en çok haşır neşir olan kesim olduğunu ortaya koyuyor. Siyasi iktidar bunun farkında ve büyük ölçüde devlet televizyonu üzerinden kendi tezlerini büyük bir hırsla işliyor. En çok da televizyon dizilerinde yapıyor bunu. Diriliş Ertuğrul ve Payitaht Abdülhamid gibi diziler, iktidarın tezlerini halka sunmak için aktüaliteyle paralel konuları ele alıyor ve hakikati eğip bükmekten hiç çekinmiyor. Bunlar Erdoğan’ın da sitayişle bahsettiği ve seyredilmesini önerdiği yapımlar.

Yüzyıllardır komplo teorileri tartışılır ve taraftar bulmakta güçlük çekmez. Bugünün şartlarında komplo teorilerinin kitleler üzerindeki etkileri nelerdir?

İnternet ve sosyal medya, komplo teorilerine yeni bir yaşam alanı sundu. Toplumsal hayatın marjlarında dolaşan ve birçok insanın haberdar olmadığı düşünceler, bir anda anaakıma eklenmeye başladı ve hızla dolaşıma girdi. En güncel örneği pandemi. Özellikle aşılar üzerinden çok tuhaf teoriler üretildi. Bir yandan, hükümetlerin aldığı pandemi önlemlerine tepki de komplo teorileriyle büyüdü ve sistem karşıtlığıyla birleşti. Siyasi açıdan kaygan bir zemin var. Örneğin Trump’ın halen diri seçmen tabanı önemli ölçüde komplo teorileriyle besleniyor. Bizdeki iktidar da kökenleri itibariyle komplo zihniyetine çok yatkın. Bu zihniyet bazen toplumda da karşılık buluyor. Yaygın bir örnek olarak “Lozan’ın gizli maddeleri” palavrasını düşünebiliriz.

Siyaset, geçmişten bugüne gelen pratiklerinde değişiklikler yaşadı. Sosyal medya kanalları, dijital yayınlar derken farklı bir alanda aktifleşti. Bu da beraberinde birtakım sorunlar getirdi. Sizce, yeni dünyada siyaset nerede konumlanıyor?

Her siyasi aktör kendine bir anlatı arıyor. Bu ezelden beri böyle. Şimdi dijitalleşen dünyada farklı ve yeni anlatı teknikleri var. Örneğin TikTok bile bir yeni model. Bizde henüz mahcup bir şekilde kullanılmaya başlansa da özellikle Batı’daki siyasiler bu mecralara hırsla daldı. O meşhur Z kuşağına ulaşılacaksa bu yeni yollar denenecek, orası kesin. Bir de şimdi Rusya ve Çin’deki iktidarların denediği yol var elbette: Bu mecraları tümden kendi kafalarına göre şekillendirmek, temel olarak da sınırlamak. Biz şu an aradayız. İki tarafa da meyletme potansiyelimiz var.

Okurlarınızı bekleyen yeni çalışmalarınız nelerdir?

Algoritmaların hayatımıza etkisi üzerine çalışıyorum. Kurgu olarak da, bir roman var artık sırada.