YAZARLAR

Karagöz ‘oturumu açtı’, yüzyıllardır da bekliyor

Tarihselliği ve günümüz çelişkilerine ayna tutan samimiyetiyle asla gündemden düşmeyecek Karagöz sanatı, Cengiz Özek küratörlüğünde açılan ‘Karagözüm İki Gözüm’ sergisiyle Yapı Kredi Kültür Sanat’ta. Pek çok koleksiyonu harmanlayan serginin kitabı da, arşivsel görselleri ve ibretlik tespitleriyle kitaplıkların baş ucunu hak ediyor.

İstanbul kültür-sanat haritası, pandemiye rağmen büyük emeklerle, katılımcı ve izleyicilere büyük özlemle hazırlanan türlü etkinliklerle, varlığını, canlılığını sürdürmeye devam ediyor. Bunu yaparken, geleceği olduğu kadar tarihi de tozlandırmıyor, günümüz üretimine, gündeme ibretlik paralellikleri yeni nesillere yansıtıyor. Elbette maskeler, mesafeler, eldiven ve dezenfektanlar da, unutulmuyor.

İşte, küratörlüğünü geleneksel ve çağdaş sahne-gösteri sanatları duayeni Cengiz Özek’in üstlendiği ‘Karagözüm İki Gözüm’ sergisi de bunlardan. Sergi, 21 Şubat 2021’e dek Galatasaray’daki Yapı Kredi Kültür Merkezi’nin birinci katında. Sergiye, ibretlik arşivsel bilgi ve röportajlar ile medya kupürleriyle zenginleşen, Fisun Yalçınkaya editörlüğündeki önemli bir kitap da refakat ediyor. Etkinlik, artık hemen hepimizin elektronik ekranlar aracılığıyla dünyaya yeni pencereler, hareketli çehreleri tıklatıp durduğu bir dönemde, bu ‘enformatik’ olduğu kadar eğlenceli ihtiyacın aslen ne denli tarihi, evrensel ve ortak olduğunun da bir delili. Sergi, bünyesinde müzik, animasyon, sosyoloji, sözlü tarih, ses tiyatrosu disiplinleri ve oyunculuk gibi birçok yapıyı taşıyan bu sanatın, nasıl organik, küresel bir dönüşüm yolu katettiğini bizlere bir kere daha ispatlıyor.

Cengiz Özek

Karagöz ile 1976’dan bu yana içli dışlı olan Özek, Yapı Kredi ve Karagöz mirasıyla ilk tanışıklığını ise dile kolay, 1979’a dayandırıyor. Vaktiyle kendi tasarımı olan karagöz usulü figür E.T.’yi bile Karagöz ile aynı zaman diliminde tanıştıran ve Topkapı Sarayı müzesinde bir sergi düzenleyen Özek, 1981’de, dostu Uğur Göktaş ile yine Yapı Kredi çatısı altında bir Karagöz sergisi açmanın onurunu yaşamış. Şu anda açılan sergide ise özellikle hocası Ragıp Tuğtekin’in birikimini yâd eden ve serginin açılışında bizimle bölüşen Özek, hocasının tüm bu tasvirlerinden oluşan bir seçkiyi neden bir karanlık odada sunmak istediklerine şöyle açıklık getiriyor:

“Karanlık odada, Karagöz ile baş başa kalmanızı istiyoruz. Karagöz nelerle boyanırdı, hangi aletlerle işlenirdi ve yapım süreci… Bir Karagöz perdesinin arkası, istenirse burada oynanabiliyor. Şu anda Türkiye’de 100’ün üzerinde karagözcü bulunuyor. Bu çok önemli bir unsur. Tabii, Karagöz'ün tarihi bu sergide görülebiliyor. Mümkün olduğunca bunu aktarmaya çalıştık. Ve sevgili hocam Yıldız Kenter ve Prof. Dr. Nurettin Sevin’in yıllar önce yaptığı bir röportajı da burada görmeniz, mümkün olacak.

Karagöz’ün o renkli dünyasına etki eden birçok unsur bulunuyor. Bir kere, gerçeküstü figürler: Sanıyorum şamanizm ile Karagöz'ün bir bağını anlatıyor. Cinler, canavarlar, şeytanlarıyla müthiş bir dünya. Zaten bu dünyayı minyatürlerde ve Siyahkalem’in eserlerinde görebiliyorduk. Yine karagözün de halk hikâyeleriyle ilişkisi burada görülebiliyor. Yedi başlı ejderler, deniz kızları...İslâm mitolojisinden Burak.. En önemli unsurlar.”

.

Özek’in özenerek hazırladığı, Tacettin Diker’i de unutmadığı, kendi dünya turnesinden bir seçkiyi de bize sunduğu sergisinde bir de harita bulunuyor. Küratör, “Karagöz’ümüz nerede oynadı, nereleri etkiledi? Açıkçası benim en çok önemsediğim, bu sanatın dünyada nasıl yayılmış olduğu,” diyerek bu geleneğin Lübnan, Tunus, Suriye ve Yunanistan ile, Kıbrıs’ın her iki yakasına taştığını özellikle vurguluyor.

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık etiketiyle çıkan ‘Karagözüm İki Gözüm’ kitabında 23-36’ncı sayfalar arasında belgesel görsellerle zenginleştirdiği bir metniyle yer alan Dr. Murat Huten, Karagöz sanatının unutulma öyküsünü dile getirirken, bu alanın belleğine ömrünü adamış üstat Metin And’ı da kamuoyuna unutturmuyor. Huten, ilgili sanatın Türkiye coğrafyasındaki (ya da eski Osmanlı haritasındaki) çöküşünü gerekçelendirirken, sırf Karagöz özelinde değil, pek çok alanda bugüne ibretlik seviyede kimi unsurları -kitapta detaylandırmak suretiyle- başlıklandırıyor:

a) Toplumdaki ve özellikle aydınlardaki Batılılaşma akımının getirdiği, Batı değerlerini tabu sayarcasına kabullenme -ve sonradan görmeliğin getirdiği- Doğu’nun sunduğu her şeyi küçümseme.

b) İstanbul’un fizikî şartlarındaki değişmeler.

c) Batı tiyatrosunun etkisiyle, toplumdaki tiyatro ve komedi beğenisinin değişmesi.

d) Aşırı İslâmi akımların gerici düşünceleri ve eylemleri.

e) Birinci Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın getirdiği sosyal ve ekonomik yıkım.

f) Cumhuriyet rejiminin beklentileri ve getirdikleri. (Dr. Huten, metnin bu bölümünde Cumhuriyet döneminin Karagöz'e üç yönlü etkisi olduğunu söyleyip, kanımca sizlerle paylaşılası, şu büyüteçlik ifadelere başvuruyor:

“...görsel estetik ve gülmece tarzında Batı kalıpları, hiç sorgulanmaksızın kabul edilir. Bu yeni elbise modeline, Karagöz'ün kumaş deseni ve dokusu uymamaktadır. İkinci etki, Cumhuriyet’in oluşumunu da hazırlayan, imparatorluğun son 15 yılının tarihsel ve sosyolojik olaylarının niteliği ve bazılarının devamının getirdikleridir. Böylece, çok uluslu bir imparatorluktan, Türk milletinin çoğunluk temeline dayanan ulusal devlete geçilir. Cumhuriyet sonrası gerçekleşen Yunanlar ve Türkler arasındaki nüfus mübadelesi, 1942’de yasalaşan Varlık Vergisi ile, 6-7 Eylül olayları, Cumhuriyet sınırları içindeki pek çok azınlık mensubunun Türkiye’yi terk etmesiyle sonuçlanır. Bunların ardından, Karagöz perdesinin pek çok etnik tiplemesi ve bunlar üzerine kurulan espriler, perde dışı kalır ya da ilgi çekici olmayı yitirir. Üçüncü etki ise, yeni cumhuriyet rejiminin -kendini destekleyen aydın ve seçkin grubuyla beraber- varlığının temellerini sağlamlaştırmak için, bazen baskı, bazen dayatma ile sanat ve kültür yaşamını kendi ideallerine göre yönlendirme çabalarıdır. Bunun sonucunda da, geleneksel öğeler, büyük sarsıntıya uğrar, Karagöz perdesi adeta, kuklalarla oynatılan bir Batı tiyatrosuna dönüşmeye zorlanır ve hatta yeni rejimin mesajlarını yaymak amacıyla kullanılmak istenir.”)

Serginin arşivsel değerdeki kitabında ayrıca, küçük bir Karagöz sözlüğü, Halkevleri’nde açılan Karagöz atölyeleri, CHP’nin Karagöz sanatına yaklaşımı ile faaliyetleri gibi birçok konuya ilişkin değerli metinler okunabiliyor. Bu anlamda Huten’in yukarıda andığımız metni, Karagöz ile Hacivat’a tarih boyunca atılan karakter, köken, ideoloji ve misyon neşterlerini de başta bu iki karakterin yüzü suyu hürmetine, kamuoyu yararına gün ışığına çıkarması açısından son derece kıymetli ifadeler barındırıyor.

Bu sanatın milâttan önce dördüncü ve üçüncü yüz yıllara dek indiği düşünülen tarihçesine de yer verilen kitap, Uğur Göktaş Aziz Murat Aslan, Murat Huten, Cengiz Özek ve Yapı Kredi Müzesi koleksiyonlarından derlenen serginin de dokümanteri olma niteliğini taşıyor. Özek, Türkiye’de bu sanatla ilgili aşılamamış bir klişe anlayışın bulunduğunu ve dünya gölge tiyatrosu çeşitliliği karşısında heyecanlandığını belirterek, bunu aşmamız gerektiğini, kendisinin de bu yönde çabalar ortaya koyduğunu belirtiyor.

.

Cengiz Özek, sergide Karagöz ve Hacivat’ın kostümlerinin nereden ileri geldiğini de ortaya koyduğunu aktarırken, vaktiyle tulumcuların bu iki karakterle aynı kostüme sahip olduklarını, tarihsel minyatür ve yazmaları işaret ederek vurguluyor. Yapı Kredi Müzesi koleksiyonunda yer alan Ragıp Tuğtekin birikiminin altını çizen Özek, bu vesileyle sergide bu sanatın Nazif Bey, Kâtip Salih gibi büyük üstatlarını da art arda tanıma imkânı verildiğini aktarıyor. Özek, bu âleme yeni karakterlerin de kazandırılabildiğini anlatırken, kendi yapıtı olan ‘Çöp Canavarı’nı örnek gösteriyor.

Karagöz âlemi, 21’inci yüzyılın dijital gözlüğüyle bakınca gerçek bir sosyolojik veri bankası, hatta ‘Facebook’, Instagram veya Twitter olarak da iş görüyor. İzleyici, tabii fırsatını bulur da içinde nice ibretlik tiplemenin yüzdüğü bu gösterilerin peşine düşerse, kendini adeta günümüz ‘chat’ veya ‘Zoom’ ya da ‘Facebook’ hücrelerinde, birbirinden farklı kökenlerden kimselerin muhabbetlerine gönüllü gönülsüz tanıklık ediyormuş gibi de duyumsayabiliyor.

Hele hele ‘lakap’ların (nickname) ortalıkta uçuştuğu günümüzde Karagöz'e bakınca, elektronik ekranlarda ister istemez sahnelediğimiz temsiller ile bu ata yadigârı ‘medya’nın haklı, estetik, dramatürjik, müzikalitesi kendinden menkul ve bilgiç benzerliği, insanı gerçekten gülümsetiyor ve gülümsettikçe de, ibretle düşündürüyor:

Işık ve gölge, ustasının elleri ve sesinde sevişmeye başladığında sizi ne mi bekliyor: Aşiret reisinin karısıyla neler deneyimlediği, Tahir ile Zühre’nin alımlı hayat hikâyeleri, Ferhat ile Şirin’in gelecek tasarıları, Arap kölenin hayat gailesi, ‘Hımhım’ın ve Kekeme’nin gündelik ağzı, Kayserilinin, Arnavut’un, Tuzsuz Deli Bekir ve Kürt’ün tecrübeleri, şemsiyeli centilmen Çelebi’nin çapkınlığı, Piştovlu Matis’in külhanbeyliği, Zenne’nin dekoltesi, cazibesi, Mastör Yani’nin bohem kostüm ve tavrı, hamamcı kadının takunyaları…Daha nicesiyle, sosyal mesafeyi kendi doğasınca hiç engel bile görmeyen tarihsel ‘oturumlar açabilmeniz’ için, ya bu sergiyi ziyaret etmeniz, ya da en azından, arşivlik kitabını edinerek kuşaktan kuşağa taşımanız, sizin için en sürprizlisi gibi görünüyor.

Bitirirken, bir önemli referans daha vermemiz farz gibi görünüyor: Usta yönetmen Ezel Akay’ın Beyazıt Öztürk ve Halûk Bilginer’i harika bir seçimle Karagöz ve Hacivat’a dönüştürdüğü 2006 tarihli ‘Hacivat ve Karagöz Niçin Öldürüldü?’ filmini de, bu sergiden sonra, hele de günümüz jeo-stratejisinde izlerseniz, geriye ‘ne mutlu size,’ demek kalıyor.

Bilgi: www.ykykultur.com.tr