YAZARLAR

Kendi magazinini yapmak: Konuşanlar

“Konuşanlar” için bir tanımlama yapmak gerekirse “İnsana kendi magazinini yaptıran program” diyebiliriz. Gerçekten de Hasan Can Kaya, konuklarına kendi magazinlerini yapmaları için olarak sunuyor, onları teşvik ediyor. İnsanların en rezil oldukları anları, başka ortamlarda anlatmaya çekinecekleri hatıralarını ulu orta dökmelerine ve daha da önemlisi bununla dalga geçmelerine olarak sunuyor.

YouTube benim için maç özeti, film fragmanı ve en fazla Yeşilçam klasiklerini bulup izleyebildiğim bir yer olageldi. Bu mecradaki derinliği ve zenginliği yeni kuşaklar gibi yakından takip etmek, izleyicisi olmak hayli vakit alıyor çünkü. Daha ana akım, daha konvansiyonel işlere meyilliyiz ister istemez. Vizyon filmleriydi, festivallerdi, Netflix’ti, Amazon’du, Hulu’ydu, HBO’ydu, diziydi, filmdi derken bu tür içerikleri takip etmeye, üzerine kafa yormaya çok da fazla vakit kalmıyor açıkçası. Ama yine de bu mecralarda göze çarpan, dikkat çeken işler dönüp dolaşıp önümüze düşüyor. Hasan Can Kaya’nın hazırladığı “Konuşanlar” bunlardan birisi.

Halihazırda 19’uncu program geride kaldı. Salı günleri saat 15.00’te “Konuşanlar” adlı YouTube kanalında yayınlanan programın Hasan Can Kaya’ya ait konsepti de oldukça ‘yerli’ ve ‘milli’. Ama “Konuşanlar” çokça vaktin olduğu bir dönemde düştü önüme. Pandemi nedeniyle eve kapandığımız dönemde sanırım Twitter’da bu program üzerine dönen bir muhabbetten hareketle o zamana kadar yayınlanan birkaç bölümü izledim ve Hasan Can Kaya’nın yarattığı konseptin önünün çok açık olduğunu düşündüm. O dönem on binlerde olan izleyici sayısının bugünlerde yüz binlere ulaşması programın gelişiminin hızını da gösteriyor. Pandemi sonrası ivme kazanan program yaratıcısının da arada sırada esprisini yaptığı gibi kendisine az buçuk şöhret ve şimdilik bir miktar para kazandırmışa benziyor!

Hasan Can Kaya’nın başarısı, çoğu zaman arkadaş muhabbetlerinde bile söylenmeyecek kişisel şeyleri konuklarına söyletebilecek bir samimiyet inşa edebilmiş olmasında yatıyor. İzlememiş olanlar için kısaca özetlersek, programa bir grup biletli katılıyor. Kaya, bu insanların bir kısmıyla doğaçlama sohbet ediyor. Bu sohbetler konukların yaptığı işlerle başlıyor, sonra hızla ikili ilişkilere odaklanıyor. Haliyle cinselliğin de sınırlarında dolanıyor çoğu zaman. “Programa katıldığımı düşündükçe bile utanıyorum” diye yazmış bir yorumcu ekşi sözlük’te. Çünkü insanların yakın arkadaşlarına bile söyleyemeyeceği itiraflarına tanıklık ediyoruz. Örneğin erkekler eşlerini aldattıklarını itiraf ediyor, genç kadınlar ev arkadaşlarının sevgililerini ellerinden alışlarını anlatıyor. Yalnızca ilişkiler değil, yukarıda da değindiğim gibi çoğu zaman cinsel mevzuların da sınırlarında dolaşılıyor.

“Konuşanlar” için bir tanımlama yapmak gerekirse “İnsana kendi magazinini yaptıran program” diyebiliriz. Gerçekten de Hasan Can Kaya, konuklarına kendi magazinlerini yapmaları için olarak sunuyor, onları teşvik ediyor. İnsanların en rezil oldukları anları, başka ortamlarda anlatmaya çekinecekleri hatıralarını ulu orta dökmelerine ve daha da önemlisi bununla dalga geçmelerine olarak sunuyor. Bu durumun kimi seyircide programa bir bağlılık oluşturduğu da gözleniyor. Bazı seyirciler defalarca geliyor. Onların hayatının aldığı biçimler de devamlılık hissini güçlendiriyor.

Hasan Can Kaya’nın iyi yaptığı şeylerden birisi de memleketin sosyolojik ve ekonomik durumunu programda iyi dengelemesi. Zenginlik/yoksulluk meselesini yerli yerinde kullanıyor. Yoksulluğun bir ayıp olmadığını, zenginliğin ise çalışarak elde edilemeyeceği üzerinden inşa ediyor komedisini. Muhafazakâr dünyadan geldiği belli olan konuklarını bile belirli bir noktaya kadar kendi magazinlerini yapmaya ikna eden, onları ilişkilerine dair cesaretlendirip konuşmaya ikna eden bir ‘şeytan tüyü’ var Hasan Can Kaya’nın…

Gelelim 19 bölüm geride kalmışken, programın rutinleşen ve yenilenmesi gereken tarafları ve ‘risk’ taşıyan unsurlarına… Hasan Can Kaya, hem giderek güçlenen sahne hâkimiyetiyle hem zekice cevaplarıyla hem de kendisiyle barışık olmasıyla konukların sahnede toplandığı bölüme kadar olan kısmı ustaca kontrol ediyor. “Aşkım”, “Bebiş” gibi hitap şekilleri ilk başlarda rahatsız edici olsa da bir süre sonra alışılıyor. Programın baş gösteren ve belli ki çözüm aranan sıkıntısı konukların sahneye geldiği bölüm… Çünkü her zaman doğru konuk gelmiyor, bu da bu bölümü monotonlaştırabiliyor. Konuklarla yapılan muhabbetin belirli sorular etrafında dönmesi kimi cingözlerin hazırlıklı hikayelerle gelmesine yol açarken, diğerlerinde bir tekrara neden oluyor. Bu bölümle ilgili sıkıntı programın yaratıcıları tarafından da görülmüş olmalı ki, bu bölüm program içinde giderek daha az süre almaya başladı. Buradaki rutinleşme programın en büyük sıkıntısı olarak görülüyor şimdilik. Bu rutinin aşılması için seçilecek yolların bir kısmı ise şu an taşınan riskleri büyütme kapasitesine sahip.

“Konuşanlar” yukarıda da belirtiğim gibi komedisini ilişkiler üzerine kurduğu için konu ister istemez cinsellik etrafında da dolanıyor. Hatta çoğu zaman dolanmayı bırakıp doğrudan cinsel içerikli muhabbetler dönüyor. Bunların kadınlar ve erkekler tarafından kamusal alanda böylesine açık ve rahat bir şekilde tartışılıyor olması sevindirici bir durum kanımca. Cinsellik üzerindeki mahrem örtüyü kaldıracak her türlü kamusal iş yararlıdır. Ve fakat mesele cinselliğe geldiğinde bu alanın “erkek” bakışı kendini dışa vuruyor. Özellikle de erkek konuklar konuşurken. “Erkeğin elinin kiridir” dili, “homofobik” söylemler sızmaya başlıyor çatlaklardan… “İbne” bir küfür olmaktan çıkıyor belki ama Yeşilçamvari bir komedi tabirine dönüşüyor. Hasan Can Kaya, bu tür ifadeleri, tutumları fark ettiğinde “bizi maço gösterdin”, “homofobik olduk sayende” gibi müdahaleler yapmaya çalışsa da, “herkesin cinsel tercihine saygılı” olmanın yetmeyeceği bir noktaya gidebilir işler.

Türkiye’de ikili ilişkiler ve cinsellikle ilgili erkek/kadın böylesine rahatça muhabbet edip, komedi üretilmesi programın en büyük başarısı. Ama toplumda bir tabuyu yıkmaya çalışırken, ilişkiler ve cinsellikle ilgili muhafazakârlıkları yeniden üretmek gibi bir riski hiçbir zaman unutmamak, bu alanları da dönüştürme iddiası taşımak gerek sanki. Bir programa böyle bir misyon yüklemek haksızlık olabilir. Görev edinmesini beklemek haksızlık belki evet, dikkat edilmesini isteyebiliriz sanırım…