YAZARLAR

Maskeyle korunmak mı yoksa saklanmak mı?

Sinema dünyasında maske, asla sadece bir aksesuar olarak kalmayacak… Her zaman ‘voyeurism’ (röntgencilik), ‘surveillance’(gözetim), ‘Other (Diğer) tarzında derin temalar gibi üzerine gidilen, konuşulan, işlenen bir konu olacak. Ve öyle görülüyor ki, ne yazık ki bizim bu maskeleri çıkarmamız filmlerdeki gibi kolay olmayacak!

Avrupa’nın birkaç ülkesinde ufak bir ‘durulma’ yaşansa da halen dünya çapında ciddi bir tehdit olarak devam eden ve ne yazık ki çok kısa süre içerisinde bir azalma veya kalıcı çözüm umudu vermeyen ‘korona virüsü’ olayında, tedbir olarak kullandığımız en önemli şeylerden biri kuşkusuz artık neredeyse herkesin taşıdığı maskelerdi. Daha önceleri, daha çok ‘medikal’ sebeplerle kullanılan bu maskeler bu süreçte neredeyse günlük yaşamamızın bir parçası oldu ve öyle görünüyor ki bu, bir süre daha devam edecek.

Sağlık sektöründe çalışanların dışında bizim hayatımıza birkaç aydır giren bu maske, tabii ki bu günlerde ‘korumak’ ve ‘korunmak’ amacı taşısa da, sinema bu öğeyi değişik amaçlarla ve değişik film türlerinde defalarca kullandı. Bu maske kullanımı bazen gülümsetmek, bazen korkutmak, bazen ise esrarengiz bir hava yaratmak için uygun bir yol olarak bulundu.

Değişik türlerdeki örneklerine değinmeden önce, bu yorumların hiçbir şekilde yaşadığımız süreci hafifletmek, ‘ti’ye almak veya ona eğlenceli bir şekilde bakmak gibi bir amaç gütmediğini özellikle belirtelim.

Filmlerde kullanılan maske, genelde bir karakterin yüzünü gizlemek için taktığı bir aksesuar gibi dursa da aslında çok değişik amaçlara hizmet eder. Aklımıza gelen ilk hedef, doğal olarak maskeli karakterin ya soygun gibi ciddi bir suça karışacağı ya da tanınmak istemediği bir olaya dahil olacağı için kendini böyle bir ‘perdeleme’ yolunu seçtiğidir. Ancak genelde bir bez veya plastik parçasından yapılan bu obje her zaman gizlenmenin tek yolu olmaz. Bazı durumlarda karakterler doğal veya rastlantısal (ve hatta trajik) nedenlerle yine de tanınmamayı seçerler. Örneğin büyük bir kaza geçiren ve yüzü ciddi bir yara alan bir karakter, ister istemez ‘tanınmaz’ bir hale dönüşebilir. Üstelik bu, geçici değil kalıcı bir ‘maske’ olarak ona yapışır kalır.

Bazı durumlarda ise bu ‘kazaya’ bile gerek kalmaz. Karakterin yüzü o kadar sakin ve duygusuz durmaktadır ki yüzündeki ‘sahte’ ciddiyet, umursamaz tavır, hatta gülümseme bile etkin bir şekilde onun asıl yüzünü gizler. Bu, belki daha da endişe verici bir durumdur çünkü muhtemelen bu şahıs yüzündeki ‘aksesuar’ çıktığında da kendini ele verecek bir kişi değildir. Başka bir deyişle bu durumda karakter çok daha etkin bir pozisyona geçer ve sadece ‘maskelenen’ değil aynı zamanda ‘maskeleyen’ de bir kişi haline dönüşür.

Brad Pitt’in ünlü olmadan önce oynadığı "The Dark Side Of The Sun" (1988) filminde dendiği gibi: "Bazı insanlar gizlenmek için maskeye ihtiyaç duymaz!"

KOMEDİ FİLMLERİ İÇİN…

Aslında komedi filmleri, maskelere diğer türler kadar ihtiyaç duymaz. Çünkü maskeler doğal olarak oyuncuların yüzünü gizler ve dolayısıyla bir oyuncu için mimikleriyle bir şey anlatmak veya değişik bir ifade takınmak imkansız hale gelir. Bu tür filmlerde, Jim Carrey’in rol aldığı "The Mask" (1994) filmi ayrı bir yerde durur. Kendi halinde, sakin ve çekingen bir adamın esrarengiz bir maske bulması ve takmasıyla, yeşil yüzlü, süper enerjik bir beceri ve insanüstü güçlere sahip, atılgan bir kahramana dönüşmesini anlatan bu film, Carrey’in yüzündeki bütün mimikleri göstermesini sağlayan ve yapılışı saatler süren özel bir maske ve eğlenceli özel efektler sayesinde hedefine ulaşmıştır. Değişik tarzda bir başka başarılı örnekte ise "Deadpool" (2016) filminde başkarakterin (maskeliyken) hiçbir yüz ifadesini görmeyiz ancak kahramanın neredeyse süper geveze olup (genelde tersi olur!) maskesinin ardından sürekli konuşması ve pek de korkutucu olmayan bir kostümle kötüleri cezalandırması, ‘süper kahraman’ filmlerinin tersine giden hoş bir kara mizah taşır.

ESRARENGİZ BİR HAVA YARATMAK İÇİN…

Kuşkusuz sinemada gördüğümüz birçok maske, şu anda kullandığımız, özellikle ağız ve burun kısmını kapamaya yarayan maske kullanıma uygun değildir! Çok sayıda süper kahraman, yüzlerinin bir kısmını ve genelde ağız veya burun kısmını açık bir şekilde bırakacak maskeler kullanırlar: Batman, Wonder Woman, Thor vb. Ancak yeni "Mad Max"te ("Mad Max: Furry Road"/2015) baş kötüyü canlandıran oyuncu Hugh Keays-Byrne’nın taşıdığı punk tarzında, her tarafından kirli ve yıpranmış borular çıkan ve çenesini tamamen görünür hale sokan maske, onun rahat nefes almasına izin verdiği de düşünülürse, benzerleri arasında öne çıkan ve belki de zamanının oldukça ilerisinde bir örnektir.

Diğer aykırı örnekler arasında, bu sefer yüzün tamamını kaplayan ve kahramanın esrarengiz havasını güçlendiren "V For Vendetta" (2005) filmindeki (artık oldukça ünlenmiş) maskeyi sayabiliriz.

SUÇ FİLMLERİ İÇİN…

Genelde büyük bir soygunu gösteren filmler, ön plana, soygunun hazırlık sürecini, soyması düşünülen büyük yerin özelliklerini ve doğal olarak soyguncular-rehineler-polisler arasındaki bağlantıları koyar. Bu tür suç filmlerinde soyguncu çetenin kullandığı, genelde ‘kar maskeleri’ veya sadece iki delik açılmış, bezden yapılmış maskelerdir. Ancak bazı durumlarda soyguncular daha renkli, özellikli ve hatta ironik maskeler seçebilirler. Örneğin "Point Break" (1991) filmindeki soyguncu çetesinden her biri, soygun sırasında eski Amerika başkanlarını temsil eden maskeler takmıştır. Ciddi bir suç grubunun bu maskeleri seçmesi hem eğlenceli bir hava, hem de ufak bir politik ‘dokundurma’ içermektedir. Aynı şekilde ünlü Netflix dizisi "La Casa del Papel"de de ülkenin darphanesini basan soyguncu çetesi, üzerinde ünlü ressam Salvador Dali’nin resmedildiği, tek tip maskeleri kullanır. Bir de tabii soygunu planlayan Joker ise ("The Dark Knight"/2008) suç maskeleri onun zevkine göre şekillenecektir!

KORKU FİLMLERİ İÇİN…

Maskeli seri katiller, korku filmlerinin, daha doğrusu ‘slasher movie’ türünün vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu filmlerde genelde bir grup genç, eğlenmek, amiyane tabirle ‘dağıtmak’ için bir araya gelirler ve bir parti verirler. Özellikle 70’li yılların sonlarından 90’ların başına kadar süren bu akımda içki, uyuşturucu ve seks gibi bütün günahları (!) işleyen bu gençler, teker teker, oldukça vahşi bir şekilde eli kanlı bir maskeli katil tarafından katledilir. Bu tür filmler özellikle John Carpenter ("Halloween"/1978) veya Wes Craven ("Nightmare on Elm Street’"/1984) gibi yönetmenlerin büyük başarı kazanan filmleriyle doğmuş, ardından birçok devamı gelmiştir. Onlardaki ilginç nokta, filmin seri katili fiziki açıdan ‘durdurulamaz’,  hatta ‘ölümsüz’ gibi görünse de kullandığı maskenin abartılı veya özellikli değil aksine oldukça sade, basit hatta sıradan olmasıdır. Örneğin "Halloween"ın katili Michael Myers’ın kullandığı beyaz maske, gerçekten Halloween bayramında kullanılan, en sade ve (yönetmenin açıklamasıyla) en ucuz maskedir. Bir diğer önemli seri katil Jason ("13. Friday"/1980) ise yüzünü gizlemek için sıradan bir ‘baseball’ maskesi takar. Zamanla bu maskeler birer sembol haline dönüşmüş, bütün bir gençliği en fazla korkutan nesneler olarak hatırlanmaktadır.

Aslında belki de bir canavar veya hayaleti temsil eden bir maske asla ‘belirsiz’ veya ‘yüzü tamamen kaplayan’ bir maske kadar korkutucu olamaz.

Wes Craven epeyce bir yıl sonra, kurucularından biri olduğu bu film türünü "Scream" (1996) filmiyle modernize etmiş, filmin katiline yine gerçekten Halloween bayramında satılan bir maske taktırmıştır.

Sinema dünyasında maske, asla sadece bir aksesuar olarak kalmayacak… Her zaman ‘voyeurism’ (röntgencilik), ‘surveillance’(gözetim), ‘Other (Diğer) tarzında derin temalar gibi üzerine gidilen, konuşulan, işlenen bir konu olacak. Ve öyle görülüyor ki, ne yazık ki bizim bu maskeleri çıkarmamız filmlerdeki gibi kolay olmayacak!


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .