YAZARLAR

TFF'nin sosyolojisi

Futbolu yönetmekte beis görmeyen işadamları kendi fabrikalarının başına o üretim alanıyla ilgili pek bir bilgisi olmayan birini getiriyorlar mı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin TFF’nin Tahkim Kurulu’nun “bağımsız ve tarafsız” olmadığını tespit etmesinden ve söz konusu kurulun yapısını değiştirilmesini talep etmesinden hiç kimse utanç duymuyor mu?

Türkiye’de her spor dalının bir federasyonu vardır. Futbol da bunun bir istisnası değil. Bunu nedeni UEFA, FIFA gibi uluslararası örgütlerin de bu şekilde yapılanmış olmaları ve tüm üyelerinden benzer bir yapılanmayı talep etmeleridir. Bilindiği gibi Turgut Özal’a kadar TFF, yani Türkiye Futbol Federasyonu özerk değildi. Kendi içinde bir temsil ve seçim hukuku mevcut değildi. Çünkü diğer federasyonlar gibi başkan ve yönetim kurulu devlet tarafından atanıyordu. Zaman içinde değişikliğe uğrasa da TFF’nin Özal’dan beri kuruluş, teşkilat yasası var ve başkan ve yönetimler seçimle geliyorlar. Bu açıdan bakıldığında TFF aslında bir sivil toplum örgütü. Yasasına göre temsilcilerden oluşan bir genel kurula sahip.

Ancak özellikle son dönemdeki somut uygulamalara bakıldığında Türkiye’de futbolu tam olarak sektörün temsilcileri yönetmiyor. Prosedürel olarak bakıldığında seçim oluyor ancak genel kurullar merkezi siyasetin işaret ettiği adayları seçiyor. Hatta o adaydan başka kimse aday olmaya bile cüret etmiyor. Bugün Türkiye’de futbolun en önemli sorunu budur desem, bana çoğunluk güler geçer. O zaman da benim aklıma hemen şu soru geliyor: Kendi kendini yönetme iradesinden yoksun, bunu talep bile etmeyen bir sektörün başarı hikâyeleri üretmesini beklemek ne kadar doğru olur? Yani işin aslına bakarsanız TFF, tabelada öyle yazmasına rağmen gerçek anlamda bir federasyon değil, daha çok bir şube müdürlüğü. Öncelikle bunu idrak etmeden Türkiye’de futbolun sorunlarını tartışmanın abesle iştigal olduğunu düşünüyorum.

Evet TFF başkanları ve yönetimleri şeklen seçiliyorlar ama işin aslı atanıyorlar. Diyelim ki bu doğru bir yöntem. O zaman da akla şu soru geliyor: Kim/ler? Atanma yöntemi dâhilinde Türkiye’de futbolun gelişmesi için atanması en uygun kişi/ler kimlerdir? TFF’nin şu an başkanlığını yapan kişi bir işadamı. Ülkenin büyük holdinglerinden birinin sahibi. TFF başkanlığını da yarı zamanlı ya da “fahri” olarak gerçekleştiriyor olmalı. Çünkü bir işadamı olarak kendi yatırımlarını takip etmek onun için daha önceliklidir herhalde. Bu işadamı daha önce de uzun süre ülkenin önemli futbol kulüplerinden birinde yöneticilik yapmıştı. Kendisinin ülke futbolunun yönetmeye yetecek nasıl bir donanımı var acaba?

Örneğin ülkenin her anlamda yoğun bir kutuplaşma içinde olduğu bir dönemde, futbol dünyasında taraftarlık dışında bir varoluş seçeneğinin neredeyse mümkün olmadığı bir çağda TFF başkanının daha önce kulüp yöneticiliği yapmış biri olmasının anlamı nedir? Bilindiği gibi son iki TFF başkanı bu konuma gelmeden çok kısa süre önce kulüp yöneticiliği yapmışlardı. Böyle bir tercihin sonucunda ülke futbolunun paydaşlarının ülke futbolunu yöneten TFF’ye güven duymaları mümkün müdür? Kulüp aidiyeti olmayan ya da mevcutlardan daha az belirgin olan birinin bu göreve gelmesi en azından mevcut gerilimi düşürmek ve futbol dünyasının daha fazla futbol odaklı olabilmesi için düşünülemez mi? Üstelik bu kişilerin TFF başkanı olmasıyla ülke futbolunun elde ettiği kazanç tam olarak nedir? Son iki TFF başkanın sergiledikleri profil açısından ülke futboluna herhangi bir katkıları olması mümkün müdür?

Son TFF başkanının en azından pandeminin başından beri kamuoyuna açıklama yaptığı önemli konulardaki kararların birçoğunun daha sonra değiştirilmek zorunda olması meselelere hâkimiyet ve yönetim kabiliyeti açısında ciddi bir zaafa işaret ediyor. Kulüplere harcama limiti getiren bir federasyonun kendi bütçesinde verdiği açıklar kamuoyunda alay konusu olabiliyor. Hatta başkanın maddi ve manevi olarak işinin başında olmadığı izlenimi veriyor. Bu da kaçınılmaz olarak TFF’nin başkanı ve yönetim kurulunun profili konusunda bizi düşünmeye sevk ediyor. Örneğin TFF başkanının bir işadamı olmasının anlamı nedir? İnşaat, enerji, otomotiv veya başka bir sektörde yatırımları olan bir işadamının Türkiye’de futbolu yönetmesinin nedeni nedir? Benzer profildeki kişilerin futbol kulüplerinden başkan ve yöneticilik yapmaları eskiden bütçeye nakit katkısı yapmak, şimdi ise en azında nakit akışı sağlamak gibi bazı işlevleri olabilir. Ancak federasyon başkanlığı için de aynı durum geçerli olabilir mi? Yani işadamı federasyon başkanları TFF’nin bütçe açıklarını mı kapatıyorlar? Eğer böyle bir şey söz konusu değil ise o zaman işi onlardan daha iyi bilen, futbolun içinden gelen, vizyonu daha geniş isimlerin hiç düşünülmemesinin nedeni nedir?

Örneğin Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Şenol Güneş’in, Aykut Kocaman’ın son yıllarda bu görevi yapmış TFF başkanlarından eksiği nedir? Futbolculuk ve teknik direktörlük geçmişi olan, ilgili kamuoyunun on yıllardır çok yakından tanıdığı bu isimler en azında idari/mali bazı uzmanlık destekleriyle TFF başkanlığı için düşünülemez mi? Bu isimlerin futbol alanında sahip oldukları tecrübe hangi işadamında vardır?

Ya da Cem Dizdar, Mehmet Demirkol, İbrahim Altınsay, Uğur Meleke, Tanıl Bora, Ahmet Çiğdem gibi isimler Türkiye futbolunu bu işadamlarından daha mı kötü yönetirler? TFF başkanlığı için asıl gereken cüzdan mıdır, yoksa bilgi mi? Sürekli futbolun artık başlı başına bir sektör olduğundan söz edenler neden o alanın bilgisine önem vermiyorlar? Mesela futbolu yönetmekte beis görmeyen işadamları kendi fabrikalarının başına o üretim alanıyla ilgili pek bir bilgisi olmayan birini getiriyorlar mı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin TFF’nin Tahkim Kurulu’nun “bağımsız ve tarafsız” olmadığını tespit etmesinden ve söz konusu kurulun yapısını değiştirilmesini talep etmesinden hiç kimse utanç duymuyor mu?

İsim önerilerinde bulunurken gerçekten fazla düşünmedim. Aklıma ilk gelenleri sıraladım. Elbette bu isimlerden bazılarını beğenmeyenler, onların yerlerine başkalarını önerenler olabilir. Ancak asıl mesele sanırım artık işi ehline, o alanda yetişmiş olana, sektörün bilgisine sahip olana vermeyi düşünmeye başlamak.


Besim F. Dellaloğlu Kimdir?

1965’de İstanbul’da doğdu. 1984’de Galatasaray Lisesi’ni, 1990’da Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek Lisans ve Doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji alanında hocası felsefeci Ömer Naci Soykan danışmanlığında yaptı. Lisans ve lisansüstü eğitimi esnasında uzun süre Fransızca turist rehberliği yaptı. Memleketin büyük bir bölümünü gezdi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde (1998), Paris VIII Üniversitesi’nde (2002), Lizbon Üniversitesi’nde (2014), Strasbourg Üniversitesi’nde (2017-2018), Mainz Gutenberg Üniversitesi’nde (2018-2019) doktora sonrası araştırmalarda bulundu ve dersler verdi. Bu vesileler sayesinde dönem dönem Frankfurt, Paris, Lizbon, Strasbourg ve Mainz’da yaşadı. Türkiye’de Mimar Sinan, Marmara, İstanbul Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray, Kırklareli, İstanbul ve Sakarya Üniversitelerinde dersler verdi. 2019’da üniversiteden emekli oldu. Okuryazarlığa devam ediyor. Mevcudu bulunan kitapları şöyledir: Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum (Say), Romantik Muamma (Timaş), Benjamin (Derleme-Say), Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya (Ayrıntı), Modernleşmenin Zihniyet Dünyası: Bir Tanpınar Fetişizmi (Timaş), Zamanın İçinden Zamanın Dışından (Heretik), Poetik ve Politik: Bir Kültürel Çalışmalar Ansiklopedisi (Timaş).