YAZARLAR

HDP'nin yerel seçim politikasının ceremesi bu

Eğer HDP seçimlerde sadece destek değil, ilkeler ileri sürerek, bu ilkeleri kabul edene destek vereceğim deseydi, inanın çok daha başka bir ortamda olacaktık şu anda.

HDP son yerel seçim politikasında, özellikle büyük kentlerde hata yaptı. Bunu sadece şimdi söylemiyorum, o seçim günlerinde de söylemeye çalışmıştım. Nasıl olur ki HDP gibi politik ilkelerini, önüne çıkaran bir parti, bütün yerel seçimin kilit partisi olmasına rağmen, oyunun gücünün farkında olmaz ve bunu kullanmak için bazı temel ilkeleri ileri sürmez? O zaman da anlamamıştım şimdi de anlamıyorum. Böyle bir tarihi fırsatı nasıl kaçırdı?

Hatta bir değil, iki fırsatı nasıl kaçırdı?

-Ve o kadar az verir ki iki fırsatı tarih-

Hemen kızmayın bana. Burada belki biraz yavaşlayarak anlatmam gerekecek sanırım. Öncelikle Erdoğan iktidarının, hiç kuşkusuz en yumuşak deyimlerle hukuksuz, antidemokratik uygulamaları karşısında, her durumda muhalefet cephesini desteklemek ve ‘faşizme dur demek’ politikası basit ve doğru gelmektedir. Fakat politika dediğiniz ‘şiirsizlik’ bu kadar basit midir? Bırakın her şeyi, üç büyük şehrin yerel yönetimlerini -ve başka büyükşehirlerin de- yerel yönetiminin alınmasına rağmen Erdoğan iktidarının bugün yıkılmamış olması bile, bu politikada bazı şeylerin ‘doğru’ olmadığını gösterir. Benim tanımımla en azından ‘eksik’ olduğunu.

Biliyorum tehlikeli sularda dolaşıyor yazı ve ne ilgisi var yerel seçimlerden bu kadar sonra, bu politika tartışmasına diyebilirsiniz ama tam da bu nedenle yazıyorum zaten. Yani bugüne ilişkin. Çünkü bugün, neredeyse bütün muhalefetin HDP'ye ihtiyacı olmasına rağmen, HDP ile ittifak yapmıyormuş gibi görünmek çabasının da kilit noktası da burası. Eğer HDP seçimlerde sadece destek değil, ilkeler ileri sürerek, bu ilkeleri kabul edene destek vereceğim deseydi, inanın çok daha başka bir ortamda olacaktık şu anda. Bu yazıya sığabilecek, basit ve sıradan bir anlatımla devam edelim.

HDP, başta üç büyük şehirde kime destek vereceğini şu ilkelere göre karar vereceğini söyler:

1- Bedava toplu ulaşım, 2- Çok dilli belediyecilik, 3- Herkese ücretsiz kreş ve anaokulu 4- Belediye hizmetleri için taşeron şirketler yerine çalışanların sahibi olduğu ‘işçi kooperatifleri’.

İki büyük aday da bunlara hiç niyeti olmasa ve HDP’nin adını anmasa bile bu politikaları savunmaya başlar. Sadece muhalefet değil, iktidar cephesi adayı da, bu oylar için her şeyi yapar. (Binali Yıldırım’ın Diyarbakır konuşması, Öcalan ile görüştüğünü iddia eden öğretim üyesi hatırlatılarak)

HDP öyle bir kilit partisidir ki ve bunu ilkeleriyle öyle hissettirir ki sadece muhalefetin politikasını değil, iktidarın bütün politikalarını demokrasiye sürükler. (Demokratik olur demiyorum sürükler diyorum.) Bunu nasıl yapabilecek diyorsanız, daha önceki yazımda söylediğim gibi tersini Brezilya’da Lula ittifakının sağı, çok daha az güçle hep yaptı. Ayrıca şu anda Bahçeli, aynı şekilde bulunduğu kritik noktada Erdoğan iktidarını -altını çizerek- yönetmektedir. Hatta sadece iktidarı değil, muhalefeti bile yönetmektedir. Mesela ne zamanki bir HDP yakınlaşması olursa, Bahçeli iki konuşmasıyla herkesi fabrika ayarlarına geri döndürmekte.

Bırakın MHP ya da Bahçeli’yi, bu ucube başkanlık sisteminde, birçok tarikat bile, kendi manevi alanını oya tahvil edeceği sözü ile iktidardan parçalar koparmaktadır. Başkanlık sistemi, bu denge durumunda yarım puanlık oylara bile muhtaçtır.

İlkeler ileri sürmek aynı zamanda muhalefeti, onlar zaten cepte diye düşünüp, her geçen gün sağa daha şirin görünme çabasından vazgeçirirdi.

HDP zaten bunun farkındadır ve ilkeler üzerinden bir ittifak yapabilmek için ‘Demokrasi ilkelerini’ ileri sürmüştür ama geç kalmıştır. Seçim sırasında bu tür ve çok daha daraltılmış ilkeler üzerinden bir destek vaadi, ona çok daha geniş bir alan yaratacaktı. Tekrar edersem tarihi bir fırsattı. Hatta inanın ülke bile şu andan çok daha demokratik olacaktı. Bugün HDP ve sadece o değil, herkes, yerel seçim politikasının eksikliğinin ceremesini çekiyor. İlkeler politikası yaşama geçirilebilseydi mesela bugün, ‘Kadına yönelik şiddete karşı kim mücadele ederse, onlarla birlikte hareket edeceğiz’ dediğinde, İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmak kimin haddine olacaktı.

Daha az ve daha net ilkeleri cebine koyup kahvaltıya gitmek belki, çünkü artık daha sağa kayabilecek yeri kalmadı bu ülkenin...


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...