YAZARLAR

6-7 Eylül ve Sakarya saldırısı

6-7 Eylül pogromunun ardından 65 yıl geçti ve Sakarya’da Kürtlere yapılan iğrenç saldırı bize şunu gösterdi ki, -tarihten ders almayı geçtim- ırkçılık, katlayarak, üzerine koyarak gitmiş ve ortaya sürdürülebilir devasa bir yapı bırakmış. 1969 yılında kurulan ve mevcut durumun önemli pay sahiplerinden olan parti, bugün Türkiye'nin en köklü kurumlarından biri olarak, aldığımız her nefeste söz sahibi.

"7 Eylül günü sıkıyönetimin ilan edilmesiyle duran hadiselerde ortaya çıkan tablo çok ağırdı. 1004 ev, 4348 dükkan, 27 eczane ve laboratuvar, 21 fabrika, 110 lokanta ve kafe, 73 kilise, 26 okul, 5 spor kulübü, 2 mezarlık tahrip edilmişti. Saldırılar esnasında birçok Rum kadına da tecavüz edildiği ortaya çıkmıştı. Ayrıca olaylar sırasında 3 kişi öldü ve 30 kişi de yaralandı."

6-7 Eylül pogromunun ardından 65 yıl geçti ve Sakarya’da Kürtlere yapılan iğrenç saldırı bize şunu gösterdi ki, -tarihten ders almayı geçtim- ırkçılık, katlayarak, üzerine koyarak gitmiş ve ortaya sürdürülebilir devasa bir yapı bırakmış. 1969 yılında kurulan ve mevcut durumun önemli pay sahiplerinden olan parti, bugün Türkiye'nin en köklü kurumlarından biri olarak, aldığımız her nefeste söz sahibi. Demokrasi, insan hakları adına idam cezası istemekten gurur duyan bu parti, hayatımıza yön veriyor, savaş çığırtkanlığı yaparak, “Devlet”in gerçek, apaçık sahibi konumunda olduğunu her fırsatta bizlere hatırlatıyor. İktidarın büyük ortağı eşliğinde ülkeyi, prodüksiyonunu üstlendikleri bir “kudret şov” programına çevirdiler. Her gün en üst makamlardan, dozajı artan şekilde beyinlerimize zikredilen “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur, dış mihraklar bizi çekemiyor, Türk’ün gücünü herkese göstereceğiz” söylemlerinin sokağa yansımaması mümkün müydü zaten? Bu tepeden inmeci kör milliyetçilik; çatışmayı, kutuplaşmayı her daim kutsamasıyla, gündelik hayatımızın hemen her alanına sirayet etmesiyle, en muhafazakarından en ulusalcısına kadar kitleleri konsolide eden tehlikeli bir harç görevi görüyor. Ziya Gökalp “Türkçülüğün Esasları”nda “100 milyon Türkün bir millet halinde birleşmesi Türkçüler için en kuvvetli bir vecd kaynağıdır” derken bile, bu konuları 97 yıl sonra hala konuşmaya devam edeceğimizi beklemiyordu muhtemelen.

Türk olmayandan arındırılmış bir ülke hayalidir 6-7 Eylül’ü yaşatan... 1955'in dinamikleri, insanları yağmalamaya iten ötekileştirici motivasyon ile Sakarya'da yaşananlar arasında, belki kitlesellik anlamında olmasa da, çıkış noktası itibariyle benzerlik vardır. Ulus devlet inşası sırasında ve sonrasındaki çarpık milliyetçilik anlayışı, bu benzerliğin temel nedeni olsa gerek. Ulusalcı okurlar hemen sinirlenmesin, rakamlara bakalım.

1927 nüfusuna göre yaklaşık 14 milyon kişiden "12 milyonu halis Türktür". Falih Rıfkı bu durumu pek güzel özetler: "“Nüfusumuz 14 milyona yakındır; şurası bilhassa şayan-ı dikkattir ki bu yekunun 12 milyondan fazlası halis Türk’tür. Nüfusumuzun bu hususiyetini daha ilk satırda nazar-ı dikkati celb etmek isteriz”. Celb edildiniz mi efendim? Yine 1927 nüfus sayımı sonuçlarına göre; 11,777,814 kişinin anadilinin Türkçe olduğunu görüyoruz. 1,184.446 kişisi Kürtçe olmak üzere, anadili Türkçe dışında bir dili olanların sayısı 1.870,465’ti. 360 bine yakın gayrimüslim nüfusu söz konusuydu. Ufkumuzu açacak diğer bir bilgi için daha öncesine, 1914 nüfus sayımına gidelim… Sayım sonuçlarına göre 18 milyonda 3 milyon gayrimüslim var, ki bunun 1,7 milyonu Rum. 1927’ye göre yüzde 2,64 olan gayrimüslim sayısını bugüne taşırsak 2 milyon olması gereken bu insanlar nereye gitti, ne oldu onca insana?

Bu sorunun cevabını Yunus Nadi bizlere yine 1927'den veriyor: “Nüfus için yapılan umumi tahririn verdiği netice bütün Türk milletine düğün ve bayram yaptıracak bir neticedir." Çünkü Türkiye'nin Türklerin olduğu şiarıyla yaşadık ve geçen 93 yılda bu politika sistematik olarak hep işlendi, altın dönemlerinden birini de halen yaşadığımız söylenebilir. 1955'de, 1964'te, 1974'te başta Rumlara olmak üzere bu “gerçek” sürekli hatırlatıldı. Bugün geldiğimiz sonuç: 3 bin Rum nüfusu, bunların daha üstünde olsa da 1927 ile karşılaştırılamayacak sayılarıyla Yahudi ve Ermeni cemaatleri…

"Ne mozaiği ulan"ın temel devlet mottosu olduğu bir ülkede, çiğ milliyetçiliğin sokaktaki yeni hedefinin, başka deyişle, yeni Rumların Kürtler olmasından hepimiz endişe etmeliyiz. Sakarya'da yaşananları ya da neden sıklıkla “Kürt ama iyi insan” dendiğini anlamak istiyorsak; 1915'e, Varlık Vergisi'ne, 6-7 Eylül’deki tarihsel genlerimize, 1978 Malatya ve Maraş’a bakacağız. O kadar uzağa gidemem diyorsanız; Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları, Gazi’yi, Sivas’ı, Roboski'yi hatırlayacağız. Çünkü 1955 olmasaydı ya da devlet hesaplaşmayı becerebilseydi, belki de söz konusu örnekleri bu boyutta yaşamayacaktık.

Bu yazıyı, Sakarya’da yaşananların, daha da sistematik hal alma ihtimaline karşı bir korkunun ifadesi olarak, son derece klişe bir “tarihe bakalım, ders alalım, milliyetçilerin gazına gelmeyelim” saf önermesiyle bağlamak isterim. Arkaik bir milliyetçi zihniyetin sakatlığını, 2020’nin dünyasında deşifre etmez ve idrak edemezsek, Sakarya saldırısını iyi niyetle kınadığını düşünen bir tweet'teki gibi yoğun şuursuzluğa düşeriz: "Bu yaptıklarınızı Yahudiler yapmadı be."


Azmi Karaveli Kimdir?

İletişim uzmanı. Galatasaray Lisesi’nin ardından Marmara Fransızca Kamu Yönetimi’ni bitirdi, aynı üniversitede Sinema-TV yüksek lisansı yaptı. 1993 yılında Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladı. Televizyon programcılığının yanı sıra, özel sektörde ve iletişim ajanslarında çalıştı. Kadir Has Üniversitesi’nde iletişim dersleri verdi. Hayat Bilgisi Okulu’nun kurucuları arasında yer aldı. zete.com’da yazılar yazdı. Cumhuriyet Pazar Eki’nde Yurttan Sesler bölümünü hazırladı, zaman zaman kültür sanat sayfasında yazılar kaleme aldı. 2018 yılında gazetede yaşanan gelişmeler üzerine Cumhuriyet’ten ayrıldı. Halen kurucusu olduğu ajansta iletişim danışmanlığı yaparken, bazı STK ve siyasetçilere gönüllü destek veriyor. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde doktora tezini bitirmeye çalışıyor.