YAZARLAR

Bir bar duvarından gönderilen 25 mektup

İlgen Arzık’ın Muaf Beyoğlu’nda Alp Esin imzası ile düzenlenen Duvar Sergileri’nde 24 Eylül’e kadar yer alan çalışmaları, aynı boşluktan farklı evrenlere art arda yollanan 25 mektubun, gönül büyüteciyle bakılası nadir pulları gibi...

İstanbul’un yeme-içme mekânlarından Muaf Beyoğlu, fotoğraf ve video sanatçısı Alp Esin’in hayata geçirdiği ‘Duvar Sergileri’nin yeni sezondaki halkasını, İlgen Arzık’a ayırdı. Muaf bana, mevcut işlevinden taşarak sanata tanıdığı nefes alıp verme hakkı ile 1997 Ağustos’unda yine Beyoğlu’nda Sami Akbeniz ile bağımsız küratör Claire - Lysse Bucci’nin hayata geçirdikleri ‘Dulcinea’ isimli ‘Çağdaş Sanatlar için Özgür Mekân’ı, ya da sahne - gösteri sanatlarına sağladığı yuva ile, Garajistanbul’u anımsatıyor.

Ya da, bu yılın Şubat ayında yine bu köşede yazdığım şekilde, bir zamanların Paris kahveleri ve bir çok batılı emsali gibi, sanatı gündelik yaşamın aktif bir parçası haline tekrar nasıl getirebiliriz gibi, karın ağrısı yüksek bir soru üzerine şekillenen proje, Esin’in tabiri ile ‘görece dar alan içerisindeki ifade olanaklarını araştırıyor, küçülerek artmayı öneriyor. Denemek için alan açıyor ve bütün disiplinlere açık.’

.

Eserlerini Akbank’ın düzenlediği, Mimar Sinan Resim Heykel Müzeleri Derneği işbirliğinde yapılan 30’ncu Günümüz Sanatçıları Sergisi’nden anımsadığımız Arzık, 24 Eylül’e kadar Kurabiye Sokak’taki Muaf Beyoğlu’nun birinci katında yer alan sergisinde her biri 10,5 ve 14,7 cm büyüklüğündeki 25 adet suluboya ve el ile biçimlendirilmiş kolaj yapıtını bizimle paylaşıyor.

‘Güzel Şeyler Konuşalım’ diyen Arzık’ın çalışmaları, şiirin hayal gücüyle olan sınırsız dansını, tek duvara serpiştirilmiş ruh ve madde halleriyle teğelliyor. Havaya bırakılmış bir söz ve imge buketini andıran çalışmaların her biri, alıcısına kendi kendine ulaşıyor ve aynı anda hem bağımsız, hem de işlevsel olmanın denetimsiz tadını çıkarıyor.

Dahası izleyici, gündelik nesnelerden gerçeküstü çağrışımlara tüm akışkanlığı içinde yankılanan bu özgün çalışmaların her birini de - son derece uygun bir rakam karşılığında, 300 TL’ye - edinebiliyor. Hatta şimdiden, bu yapıtların birkaç tanesinin çoktan müstakbel sahibine ulaştığını, yani bu yabanıl güzellikteki düşsel buketin, hayata giderek daha da hızla saçıldığını fısıldayalım.

Keza Arzık’ın, aklıma her nedendir bilmem; Nick Cave ve PJ Harvey düetlerini getiren bu soyut-somut meşki yüklü sergisi için yazdığı manzum metin de, serginin nefesini iyice gözle görünür kılıyor. “Konuşalım ki, emniyetimiz kir tutmasın. / Konuşalım ki, öcü sandığımız hakikat bizi daha da korkutmasın. Görünür olmasın. Bizden olan, beladan uzak olsun. Ayağına taş değmesin” diyor sanatçı. Bunda kuşkusuz, Arzık’la düete girişen Alp Esin’in sergiyi düzenleme yaklaşımının da katkısı büyük.

Bu yönüyle, soyut, içsel, an ve kişiye özgü olanın varlık alanının da türetilip gözetildiği sergideki her çalışmada, bir es, virgül, vesile hissi kendini biteviye duyumsatıyor. Daha önce Mamut Art Project, Bozlu Art Project ve Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi gibi alanlarda da sanatını göstermiş olan Arzık, balerinlerin, ellerin, mahzun çiçekli vazoların, birbirleriyle baş başa kalmış bar sandalyelerinin, yatak örtüleri ve şemsiyeler ile vantilatör ve faytonların salındığı bu yarı düşsel sergisine, bu özgür mikro kozmosa ilişkin metnini, şöyle demliyor:

“Hakikat, fark edildiği anda kurguya indirgenmekte ve bu kurguların bilindik dileklerle savuşturulması bir çözüm zannedilmekte. Bu çalışma, ‘kıymetli’ eşyanın anıtsallığına sığınarak, hakikati taşımanın bedelinden kurtulduğunu sanma geleneğine basitçe bir içerleme.”

İlgen Arzık’ın sergisi, bir bar duvarında açılan aynı boşluktan farklı evrenlere art arda yollanmış 25 mektubun, gönül büyüteciyle bakılabilen nadide pullarını andırıyor.