YAZARLAR

Taş fırın faşistinin maceraları

Kahramanımız birçok yönden ilgiyi hak ediyor. Örneğin, zamanımızın dahi iş adamı Mars kolonicisi Elon Musk daha bebeyken o, uzay araştırmaları ve kolonizasyonu projesi Biosphere 2’nin yöneticisir! Oradan Beyaz Saray’a, oradan Avrupa Akademisi’ne, Meksika duvarında mahkemeye taşınan serüven dolu bir yolculuk…

Dolandırıcılık suçlamasıyla tutuklanan Steve Bannon, 5 milyon dolar kefaletle serbest bırakıldı.

Amerikan yasaları ve güç savaşları içinde koşullu serbest kalsa da 21. yüzyıla özgü “pop faşizm”in bu ilginç, özgün temsilcisini yakından tanımak, yakından izlemek gerekiyor. Trumpizm olarak da anılan alternatif sağ (alt-right) düşüncesinin, hareketinin önde gelen aktörlerinden Bannon.

Alt-right dijital çağ sağ siyaseti olduğu o hareketin dayattığı “alternatif – gerçekler” anlamına da geliyor. Post-truth (hakikat sonrası); yerli, milli kültürel-siyasal sosla kurgulanıp, mevcuda uymasa da müesses nizama, sözde egemenlere karşı geçerli kılınan gerçekler diye okunabilir. Taş fırın erkeği hakimiyeti ve gerçeği olarak da… Evet; ırkçılığının, yabancı, elit-entelektüel düşmanlığının, yerine göre İslamofobik, yerine göre anti- semit araçsal dindarlığının yanı sıra hareketin temel özelliklerinden biri de kadın düşmanlığı ya da korkusudur.

İster alternatif sağ, ister alternatif gerçekler deyin alt-right ve post-truth hareketini 2016’da Trump eşliğinde Amerika’da hakim kılan isimlerin başında geliyor Steve Bannon. Seçim kampanyası ve zaferin ardındaki isim olarak biliniyor. Trump bu hizmet karşılığında onu Başkanlık Baş Stratejisti ve Baş Danışmanı olarak Beyaz Saray’a taşıdı.

Amerikan devlet sisteminde olmayan, şahsa özel statü ve muhabbet uzun sürmedi. Akılları, amaçları bir olsa da “stratejik” nedenlerle Ağustos 2017’de görevden ayrıldı. Saray’dan atılmak her ne kadar mevzi kaybı olsa da hareket, Amerika ötesine çoktan geçmişti. Bannon da yeni siyasetçi ve propagandistler yetiştirerek alternatif sağı Avrupa’da birleştirip etkinleştirme çalışmalarına yöneldi.

Göçmen ve Müslüman karşıtlığı temellerinde yükselen oluşum, Soros ve Açık Toplum Vakfı’na alternatif olarak Hareket adını alıyordu. Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya, Almanya başta olmak üzere kıtada birçok ülkede karşılık bulan, Avrupa Birliği’ne karşı “alternatif sağ hareket”, kendisine merkez olarak AB’yle aynı kenti; Brüksel’i seçiyordu.

2018’de inşa edilen Hareket’in fikir babası ve örgütleyicisi Bannon, 2014’de Vatikan’da düzenlediği toplantıda Batı ve Amerika’nın yüz yüze olduğu krizi aynı zamanda Kilisenin, Hristiyan inancının, kapitalizmin krizi olarak niteliyor, “cihatçı İslami faşizme karşı” beka savaşı çağrısı yapıyordu. “İnsanları metalaştıran serbest piyasa kapitalizmine karşı orta sınıfa yayılan aydınlıkçı kapitalizm” öneriyordu.

Bu sözlerden ilk aydınlanan toplantının moderatörü Benjamin Harnwell, Bannon’ın desteği ve danışmanlığı altında anti-İslam/alternatif sağ dinsel siyasal akademi kurmak için hemen kolları sıvayacaktı. Projeye canı gönülden destek veren adamımız bir yandan da ABD-Meksika sınırına duvar örmek için destek kampanyasını yürütmekteydi. Binlerce kişinin katıldığı kampanyada 25 milyon dolar toplanmıştı. Bannon ve üç arkadaşı, bağışların bir kısmını zimmetlerine geçirdikleri için soruşturulup tutuklandı.

Harvard Business Schol’un onur belgeli mezunlarından eski asker, eski yatırım danışmanı ve finansçı Bannon’ı siyasal stratejist, örgütçü, ajitatöre dönüştüren ise 1990’ların sonunda adım attığı medya dünya dünyası. Trump’ın seçim kampanyası öncesinde bir dizi belgesele yapımcı, yönetmen olarak imza attı. Radyo programları, internet gazeteciliği, yayıncılık yaptı. O her şeyden önce bir propaganda sanatçısı ve savaşçısı.

Hollandalı sanatçı Jonas Stall, onun çalışmalarından hareketle bir sergi gerçekleştirdi. 20 Nisan-23 Eylül 2018’de Rotterdam Het Nieuwe Instituut – Rotterdam’da düzenlenen sergi, Steve Bannon: A Propaganda Retrospecive adını taşıyordu.

Kısaca kahramanımız birçok yönden ilgiyi hak ediyor. Örneğin, zamanımızın dahi iş adamı Mars kolonicisi Elon Musk daha bebeyken o, uzay araştırmaları ve kolonizasyonu projesi Biosphere 2’nin yöneticisir! Oradan Beyaz Saray’a, oradan Avrupa Akademisi’ne, Meksika duvarında mahkemeye taşınan serüven dolu bir yolculuk…

MEDYA OLMADAN OLMAZ

Amerikan donanmasında yedi yıl görev yapan Bannon ordudan ayrıldıktan sonra finans dünyasına adım atar. 1990’da birkaç arkadaşıyla ortak (ama kendi adını taşıyan) yatırım danışmanlığı şirketi kurar. Şirket medyaya yönelik kat bankacılığı yapmaktadır. 1993-1995 yıllarında müşterilerinden Texaslı milyarder Ed Bass’in Colombia Üniversitesi’yle işbirliğiyle başlattığı 200 milyon dolar bütçeli uzay araştırmaları projesi Biosphere 2'nin müdür yardımcılığını üstlenir.

Castle Rock Enterntainment’ın Ted Turner'a satışına aracılık eden Bannon ve şirketi, karşılığında Seinfeld dahil beş televizyon programında hak sahibi olur. Şirketini 1998’de sattıktan sonra kendisi doğrudan medya yatırımlarına girer.

11 Eylül 2001, onun için yeni milat olacaktır. Nazi propaganda sanatçısı Leni Riefenstahl’ı kendisine kılavuz olarak alır. 2004’te Reagan belgeselini çeker. Kötülüklerle, şeytanla savaşan kahraman, yurtsever radikal portesi çizer. In the Face of Evil: Reagan’s War in Word and Deed adını taşıyan filmde Reagan Hristiyan dünyayı tek başına savunan yalnız kovboydur. Soğuk Savaş’ı sonlandırmaya çalışan barış yanlısı herkes, “tavizci ihanet” içindedir. Film, İkiz Kuleler’e saldırıyla yükselen toz, duman içinden Usame Bin Ladin belirmesiyle sonlanır.

Film, Bannon’ın “İslamcı teröre karşı haçlı seferi” çağrısı yapan Bush’un Leni Riefrnstahl’ı olma projesinin adımıdır. Ama beklediği karşılığı göremeyince o da Çay Partisi’nin örgütleyicileri arasına katılacaktır. 2011’de partinin öncüsü Sarah Pahlin’i “yenilmez” olarak belgeselleştirir: The Undefeated. Trump öncesinde Clinton’lara savaş açar. Alternatif sağ ve Trump’la yolunun kesişmesi ise Breitbart News’la gerçekleşecektir.

Aynı dili konuşurlar. Görev: üniversitelerde, sokaklarda iktidarı ele geçirmeyi planlayan “kültürel Marksistleri, “Davos Partisi”ni oluşturan zengin küresel elitleri, El-Kaide ve İslami terörü ezmektir. Reagan’ın deyişiyle kötülükler imparatorluğuyla, canavarla, şeytanla savaş…

Bu misyonerlik, haliyle kişiye “seçilmişlik” duygusu ve her şeye hak sahibi olma duygusu veriyor. Onların seslendiği taş fırın erkeği pozlarındaki şehir adamından Recep İvedik gibilere uzanan güçsüzleri de güç sahibi yapıyor. Strateji sanatının sırrı burada.