YAZARLAR

Karadeniz'de gaz: Sevinilecek, sevin!

Vay efendim neden sevinmedin? “Önce sevin sonra eleştireceksen, teknik, ekonomik gerekçelerini sayarsan eleştir” demek, “ben politik değilim, küstüm oynamıyorum” demekle eş anlamlı. Bir de “800 gösterdi, 320 vurdu” boyutu var ayrıca ki, değerli Aydın Sezer’e medyaya yorum orucunu bozdurmak için “320 +Holosko, yine mi olmaz?” dedim, “mümkün değil” yanıtını aldım.

Önce, genel geçer vikipedik nitelikte bazı bilgiler: Doğalgaz ile petrol farklı. Petrolü siyasal ve/veya zorunluysanız eğer ve bağlam uygunsa, örnekse bir dönem Irak Kürdistanı’ndaki gibi, kuyu başında adeta bir benzin istasyonu havasında, elinizi öpene küresel varil fiyatı üzerinden yeteri kadar, yani maliyetinizi kurtarıp, yüzünüzü güldürecek denli kırarak, “Allah bereket versin kardeşim” diyerek okutabilirsiniz yanaşan tanker kamyonuna, avucunuza dolar sayılmak kaydıyla.

Doğalgazda ise yüzey tesisi yatırımının maliyeti çok yüksek, ham petrol çıkarmakla karşılaştırılmayacak denli fazla ve teknoloji gerektiriyor. Doğalgazın fiyatı da yok. Bugün, ortalama alacak olsak, geçmiş yıllara oranla yarı yarıya düşmüş durumda fiyat. Dünyada gaz bol, o kadar bol ki, “kasabın yağı” misali, LNG yani sıvı hali getirip, tankere yükleyip göndermek dahi revaçta. Talep artıyor mu, artacak mı orası da hayli su götürür.

Demek ki, gazı buldun, bulduğun rezervin büyüklüğünden bilimsel olarak yahut yatırımcının iştahını kabartacak denli emin oldun, yine misal alıcın da gelecek on yıl anlaşmaya razı, hadi diyelim “ben kendi şeyim için kullanacağım yahu” dedin, fiyatta anlaştın yahut fiyatı belirledin. Senin gazın deniz tabanının altında, karaya da şu kadar uzaklıkta, maliyeti nedir? “Al ya da öde” güvenceli anlaşmalarının yenilenme tarihinden önce, şebekene bağlayacak durumda mısın? “Tek kuyu vurdum, rezervim şu” desen, inananın olmaz: bkz. Chevron.

Fazla uzatmadan, buraya kadar yazdıklarıma “yahu bu dediklerin ilkokul bilgisi, yuh olsun sana dış politika yazarı diyene, yaşından başından utan” tepkisi verecek büyüklerimin ellerinden öper alnıma koyarım, küçüklerimi omuzlarıma alır taşırım. Ama “hasedinden çatladın, ‘ne güzel, ne haklı bir tebessüm…” diyen çıkarsa, Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün mahut “bana demokrat diyene, ben de senin…” tepkisine benzer biçimde “ha…” pardon “ha ha ha…” derim. Buradan aşağısı tevekkeli politik.

Vay efendim neden sevinmedin? “Önce sevin sonra eleştireceksen, teknik, ekonomik gerekçelerini sayarsan eleştir” demek, “ben politik değilim, küstüm oynamıyorum” demekle eş anlamlı. Bir de “800 gösterdi, 320 vurdu” boyutu var ayrıca ki, değerli Aydın Sezer’e medyaya yorum orucunu bozdurmak için “320 +Holosko, yine mi olmaz?” dedim, “mümkün değil” yanıtını aldım. Çok özetle, onlar sadık ama denizi haşa muhatap kabul etmezler ya, Ömer Çelik, İbrahim Kalın, Fahrettin Altun tarzı sözcü ve konuşma notu yazıcılarına da “neler yapmadık şu vatan için, kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik” derim, aciz bendelerini mazur görürlerse.

Hele hele, “bundan gayrı ne doğu ne batı, yeni eksen Türkiye”, “makûs talihimizi yeniyoruz”, “tam bağımsızlık yakındır” yollu açıklamaları Londra City, Cenevre/Zürih, Wall Street/NY sıradan bir yatırım çekme amaçlı “road show” kapsamında aktarın, bakın bakalım yetmişikibuçuk milletten kadın/erkek parlak çocuk beyaz yaka muhatapların çehreleri nece olub? Yok, alıcı onlar değil, iç piyasaya veriyorsunuz malı, yani söylemi, e o zaman cumhurbaşkanı konuşmaya başlayınca dolar kaç, bitirdiğinde kaç şaşırmayın. Bizi de bi' salın…

Siyasetten anladığınız PR yani iletişim. İletişimden anladığınız, ver gazı, ver coşkuyu, playlist maşallah hep damar parçalar, hiç oynak hava yok. Disiplini reddediyorsunuz, “analitik düşünce gavur icadı, bana imanım yeter” diyorsunuz. Cari açık büyüyor ama yakında düşecek, “kuş ölür, sen uçuşu hatırla” diyorsunuz. “Seçimleri de biz hep böyle kazandık” diyorsunuz, ona da eyvallah. Ama benim cumhurbaşkanı adayım Selahattin Demirtaş’ı neden zindana tıkıyorsunuz, Osman Kavala’yı neden süründürüyorsunuz? Madem böylesine bir özgüven patlaması yaşıyorsunuz, her daim bu korku neden?

Yoğun iletişimimden bitap düştüyseniz, size sıkılı ve o denli anlamlı yumruk yerine haklı ve güzel tebessüm vereyim: Hevşaredarê Qersê Barez Ayhan Bilgen geçen gün Kars’ta belediye arazisinden üretilen ilk kavılca buğday hasadına ilişkin görüntü paylaştı. Buna da ben “neden sevinmiyonuz gundîler?” deme hakkını kendimde görürüm. Haydi pozitiften verelim iletişimi: “Ona da sevinen, buna da sevinsin” diyek. Uymadı mı? Kastamonu’nun siyezi, Gümüşhane’nin karabuğdayı, bunları yakın zamanda öğrendik yahut vardı bilmezdik. Yalan mı, fena mı? Ne iyi!

Geçen yazımda vaşaklarla karakulakların vatanından söz etmiştim. Ciddiye almadınız. Sonraki gün de, haberiniz yok, bir Çanakkale domatesine bıçağı sürdüm, burnuma gelen rayihadan gözlerim yaşardı. İnananlar Tanrı’ya şükreder, inanmayan doğaya. “Nimet” dersiniz. Bu domatesi anavatanı Amerikalarda bulabilir miyiz? Yoksa İtalya durağından mı gelmiştir bize? Bilemem. Eşi yoktur işte, orası kesin.

“Biz bize yeteriz Türkiye’m” madem al işte kavılca, al Çanakkale domatesi. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye sormazlar mı adama. Bu denli özgüvene, bu denli yağma iştahı yakışıyor mu? Buyursa “geçin 5G’ye!” diye tek karar verici, “boğun sosyal medyayı, silin belleği” dese oluyor da Baykar’ın yazılımı yerli denilen yeni İHA’larına turboprop motorlar neden Ukrayna’dan geliyor? Bugünkü belki tüm roket teknolojisinin babası Von Braun’un V-2 füzeleri II. Dünya Savaşı’nda 9.000 sivil öldürmüş, V-2’lerin yapımında toplama kamplarında ise 12.000 mahkûm hayatını kaybetmiş.

Uymadı öyle mi, pekiyi. Rusya bile savaş gemisinin motorunu Alman MTU’dan alıyor. Biz de ne Altay tankının, ne tasarlanan yerli savaş uçağının, ne İHA’ların motorlarını henüz yapamadık. Demek ki talimatla olmuyor. Efendim Pakistan nükleer güç, bakınız Kuzey Kore füzeleri Japonya’nın üzerinden aşırtıp Pasifik okyanusuna düşürüyor, İran’ın doğal gaz ve petrol rezervleri… Hah, ben de oraya gelecektim zaten. Hayrını görmüş mü İran petrolünün, gazının? Ya Irak? Göremedilerse, neden? Yüzölçümü pek çok ilimizden küçük Hollanda’nın tarım geliri, nasıl oluyor da ülkemizin toplam turizm gelirini solluyor?

Sırasıyla, Çeklerin (Moravia) te 1934’te, İsveç’in ta 1949’da ürettikleri Tatra 77 ve SAAB 92 otomobillerine de bir göz atınız. “İnsanlık bizde, petrol onlarda kaldı” diye bilinçaltı bir itirafta bulundu Sayın Cumhurbaşkanı “müjdeyi” verirken. İlginç, zira sanırım Suriye’deki gibi, Libya’da da atağa çıkarken kalemizde gördüğümüz golü betimledi. Nüfus yani kalabalık bu tarafta, petrol kuyuları beri tarafta kaldı doğru. Ama 35 milyar dolar tutarında mutasavver ihale de çırak çıktı güzide inşaat müteahhidimize. Maktul Kaddafi’nin ödeyemediğini, UMH dağıtacakmış.

Muhalefetin sefaleti de bir başka âlem. Albayrağı gördü mü, hazırola geçiyor. Seferberlik meftunu. Bir devirde, “kutumda büyük hissediyorum” derdi, Acun Ilıcalı'nın yarışmasına katılanlar. Büyük hissetmeliyiz Karadeniz’de bulunan kuyudaki gaz rezervini, büyük hissetmeliyiz kendimizi. Neden? Talimat büyük yerden de, ondan. Oysa tüm bu konuştuğumuz konular politik, ne teknik, ne ekonomik. Enerji kaynaklarında çeşitlilik mi? Rüzgâr ve güneş burada, gaz ve petrol Irak sınırının hemen karşı tarafında. Galiba Irak federal cumhuriyetinin, affedersiniz Kürdistan Bölgesi’nde.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.