YAZARLAR

Sosyal deney, çocuk işçi ve Zapatistalar

Labirentin bazı yerlerine peynir ya da tablet bilgisayarlar koyuyorlarmış sevgili denek arkadaşlarım, dikkatli olun, çıkmaz sokaktan beter bu…

Siz de kendinizi bir labirentte hissetmiyor musunuz ? Sonu belli değil ve hatta sonu var mı o bile belli değil, çoğu çıkmaz sokak, duvara çarptığımızda, önce bunu buraya kim koydu bakışı, burnumuzu sürtmek ve yeniden geri dönmek, eğer bacaklarımızda takat kalmışsa ya da kendimizi boyumuza göre uyuşturucuya bulamak ama ağır bir uyuşturucuya, mesela televizyon seyretmek ve sanki kendimizi labirentin dışında zannetmek, -reklamlara kadar- sonra yeniden bir çıkmaz sokak ya da tümden afyona bulanmak, tevekkül etmek…

Tepemizde, labirentin üstünde kafalarını uzatıp bizi seyrederlerken; dehşetli, korkak ve panik halinde koşuşturan, birbirine çarpan, üstüne çıkan, ezen, her gün paralarını sayan-sayamayan, eski bir lunapark meydanında hiçbir yere ulaşamayan, kıçından elektriğe bağlı,  çaresiz çarpışan otomobiller gibi seyir eden, kıstırdığımızda köşede birisini, çarpa çarpa çığlıklar atan biz, yeni yetme iki beyaz adamın, -hakaret etmek için söylüyorum tabii ki bunu-  sosyal oyuncağı ya da onların, irili ufaklı -canları cehenneme- hepsinin denekleri olarak hissetmiyor muyuz kendimizi?

Arjantin’de isyan günlerinde çocuk işçiler de ellerinde pankartlarla yürüyorlardı. ‘Çocuğuz, işçiyiz, hakkımızı istiyoruz’ yazıyordu pankartta ve ‘Eşit işe eşit ücret’ - Tam anlatamayacağım endişesi ile başka bir zaman bırakıyorum ‘çocuk işçiliği’ne eleştirel bakışa eleştiriyi ama toplama kamplarının kapısında ‘Çalışmak özgürleştirir’ yazıyordu ve ‘tembellik hakkı’nın sadece çocuklar için olmadığını, herkes için hatırlatarak…

Meksika’da Zapatistalar ile kalıyorduk. Asker kuşatması vardı etrafta. Kara fasulye, mısır ekmeği ve kahve vardı hep komünde. Dışarıdan biri gelince belki biraz bir şey getirebiliyordu, üç mandalina, iki muz, bir paket bisküvi, bir paket şeker… Son bir şeker kalmıştı komünde. Kime vereyim diye espri yaptı Katalan kadın arkadaş ve o sırada orada olan bir Maya çocuğuna verdi son şekeri. Çocuk elinde şeker gitti. Biraz sonra Maya komününün sorumlusu ve çocuğun annesi, babası geldi. ‘Toplantı yapalım’ dediler. Oturduk ormanın ortasında, bir uzun masamız vardı, geçen askerleri tankları, tüfekleri sayıp, dünyaya duyurduğumuz. Önce şekeri bu masanın üstüne koyup geri verdiler. Sonra "Çocuklarımıza hiçbir şey vermeyin" dediler. "Biz çocuklarımızın dilenci olmasını istemiyoruz."

Labirentin bazı yerlerine peynir ya da tablet bilgisayarlar koyuyorlarmış sevgili denek arkadaşlarım, dikkatli olun, çıkmaz sokaktan beter bu…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...