YAZARLAR

Biden’ı kınamanın dayanılmaz cazibesi

Biden yedi ay önce yayınlanan ancak ülkemizin esrarengiz bir biçimde bugün keşfettiği o röportajı verirken henüz Demokrat Parti’nin başkan adaylarından biriydi. Aradan geçen sürede doğaldır ki görüşleri değişmedi. Katılımcılarından duyduğum kadarıyla birkaç hafta önce kendisiyle yapılan kapalı bir toplantıda söz Türkiye’ye gelince New York Times görüşmesindeki ifadelerinden çok daha ileri ifadeler sarf etmiş.

Türkiye sosyal medyası geçen hafta sonu - sanki kendi içinde gündem yokluğu çeken bir ülkeymişiz gibi ABD’deki Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan konusundaki laflarından büyüdükçe mecrasından sapan devasa bir gündem başlığı yarattı. Biden’ın söylediklerinin hafife alınacak yanı yok ancak meselenin nasıl bir çerçevede tartışılması gerektiğine ilişkin dili yine iktidar dayattı. Talimat medyasının zaten başka şansı yoktu da Erdoğan’a muhalefetin sembol isimlerinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun dahi aynı trene atlama hızı bu ülkede Amerika’yı her koşul ve şartta tel’in etmeden dış politika tartışması yapılamadığının aciz bir örneği oldu.

Muhalif kimliğiyle tribünleri havalandıran gazetecilerden liberal özgürlükçü çizgisiyle tanıdığımız politikacılara kadar pek çok kişi Biden’ı kınama yarışına girdi sanki. AKP sözcüleri ışık hızıyla adeta yeni bir 15 Temmuz yaşanmış gibi bir atmosfer yayınca mesele üzerine söz söyleyecek pek çok kimse önce Biden’ı kınamadan ağzını açmak istemedi.

Joe Biden’ın sekiz ay önce New York Times gazetesinin yayın kuruluna söylediklerinin Türkiye açısından anlamını analiz etmeye çalışmadan önce bir noktayı kayda geçirmek şart. Biden tüm dünyada gaflarıyla nam salmış bir politikacı. Obama’nın Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde Biden, son 30 yılda geçer akçe haline gelen siyasi doğruculuğun yakınından geçmeyen söylemleriyle sık sık manşetlere taşınmıştı. Hatta Amerikan basını Başkan Yardımcısı’ndan ilhamla ‘Bidenizm’ diye bir kavram türetti. Siyasi jargon bilen Amerikalılardan sohbet sırasında boş konuşanlar için “Bidenlık yapıyor” lafını duymuşluğum vardır. Gerçi mevcut Başkan Donald Trump son dört yılda kendisine epey kuvvetli bir rakip olarak çıktı ancak Biden’ın hafızalardaki gaflarını da unutturamadı. Biden ve Trump; ikisi de yaşlı, ikisi de imtiyazlı beyaz adamlar, ikisi de yabancılar ve azınlıklarla ilgili küstah düşüncelere sahip ve ikisi de o küstahlığı çok da gizleme gereği hissetmiyor.

Biden’ın 16 Aralık 2019’daki birkaç saatlik röportaj sırasında New York Times yayın kurulundan bir gazetecinin tüm başkan aday adaylarına aynı cümlelerle sorduğu Türkiye sorusuna yanıtı, tam da kendisini meşhur eden küstahlığı ile umarsızlığın bir karışımı olmuş. ABD’nin gözbebeği F-35 uçaklarından bahsederken F-15 diyen Biden’ın o konuşma içinde kurduğu her cümlede derin anlamlar arayanlara mani olmayayım.

“Türk liderliği içinde hâlâ var olan unsurlarla temasa geçip Erdoğan’ı seçim yoluyla yenmeleri için cesaretlendirmeliyiz. Darbeyle değil, darbeyle değil.” şeklindeki sözleri “Gülencileri kastediyor” diye okumak Beştepe’nin her darboğazda sarıldığı “Demokratlar = FETÖ” şeklindeki indirgemeci siyasi söylemi beslemek açısından son derece kullanışlı elbette. Ancak Biden’ın konuşmasının tümüne bakıldığında ‘cesaretlendirilmesi gerekenler’ diye işaret ettiği unsurların Türkiye’deki meşru muhalefet temsilcileri olduğunu anlamak için averaj bir zeka yeterli. Zira Biden 2019’daki İstanbul belediye seçiminde Erdoğan’ın yaşadığı büyük bozgundan ve Kürtlerin siyasete katılımından bahsediyor.

Bugünkü anketler 2016’daki gibi dünyayı yanıltmıyor ise iki buçuk ay sonra ABD’nin yeni başkanı olarak karşımıza çıkacak bir politikacının müttefik -en azından hala kağıt üzerinde - devlet başkanıyla ilgili ifadelerinin diplomatik teamüllere uymadığı ortada. Dolayısıyla siyasi kariyerini salt Erdoğan sözcülüğü üzerinden inşa edenlerin malum tepkiyi koyması da fevkalade doğal. Halbuki bu hikayenin bir de o tepkiyi koyanların perdelemeye çalıştığı başka boyutları var. ABD devlet mührünün üzerine işli olduğu kağıt üzerinde Trump’ın Erdoğan’a gönderdiği ve “aptal olma” sözleriyle sonlanan 9 Ekim 2019 tarihli mektup sonradan “kendisine iade edildi” diye Amerikan devlet arşivinden silinmedi mesela. Dahası Trump o mektuptan yaklaşık bir ay sonra Beyaz Saray’daki görüşmenin ardından Erdoğan ile birlikte kameraların karşısına geçtiğinde YPG komutanı Mazlum Kobani için “Onunla çok iyi bir telefon konuşması yaptık. Çok yakın çalışıyoruz.” diyebildi.

Ankara’nın ‘terörist’ dediği ve hakkında kırmızı bülten çıkarttığı biri için ‘stratejik ortak’ ifadesini kullanan bir ABD Başkanı'na gösterilemeyen şiddetli tepkinin, Türkiye’deki seçilmiş muhalefet temsilcileriyle temastan bahsetti diye bir başkan adayına gösterilmesini neyle izah ettiklerini kimse bilmiyor. İzah etmeyi gerektirmeyecek opak bir siyasi iklimi sürekli kıldığınızda zaten bu sorular kendiliğinden gündemden düşüveriyor.

Biden yedi ay önce yayınlanan ancak ülkemizin esrarengiz bir biçimde bugün keşfettiği o röportajı verirken henüz Demokrat Parti’nin başkan adaylarından biriydi. Aradan geçen sürede doğaldır ki görüşleri değişmedi. Katılımcılarından duyduğum kadarıyla birkaç hafta önce kendisiyle yapılan kapalı bir toplantıda söz Türkiye’ye gelince New York Times görüşmesindeki ifadelerinden çok daha ileri ifadeler sarf etmiş. “Erdoğan hakkında konuşmaya başlatmayın beni şimdi” dahi demiş. Biden’ın kendine özgü patavatsızlığı bir yana Washington’daki kapalı toplantılarda Erdoğan hakkında benzer sözler söylemeyecek bırakın Demokratı, tek bir Cumhuriyetçiyi zor bulursunuz. ABD’deki Erdoğan’a yönelik bu kolektif ruh halinin en önemli nedeni Türkiye’yi Rusya’nın yörüngesine soktuğunu düşünmeleri. Neredeyse eşdeğerde bir diğer neden de Trump’ı Suriye’den çekilmeye zorladığı için Erdoğan’ı Ortadoğu’da Rusya ve İran’ın nüfuzunun artmasına hizmet eden bir lider olarak görmeleri. İslamcılığından, otokrat olmasından bahsediyor olmaları işin sadece sosu.

Joe Biden’ın başkan olma ihtimali Beştepe için elbette iyi haber değil. Doğrusunu isterseniz Donald J. Trump dışında hiçbir Amerikalı politikacı Beştepe için iyi haber olamaz zaten. Suriye ile ilgili kritik kararları kendi ulusal güvenlik ekibi yerine Türkiye Cumhurbaşkanı ile konuşarak alacak başka bir ABD Başkanı'nı tarih zor yazar. Öte yandan, Biden başkanlık koltuğuna oturursa geçmiş ilişkilerinden deneyimle şu puslu ortamda Erdoğan ile ortalama bir ton tutturma ihtimali olan tek Demokrat politikacı belki de. Beştepe için asıl kötü haber Biden’ın başkan yardımcılığı için Kamala Harris’i aday göstermiş olması. Amerikan siyasi çevrelerinde uzun süredir speküle edilen senaryo gerçekleşir de Biden seçimi kazandıktan sonra ileri yaşını ve sağlığını gerekçe gösterip koltuğu Kamala Harris’e bırakırsa Ankara’nın işi zor. Harris’in ilk icraatlarından biri ilk 24 Nisan’ında Ermeni Soykırımı’nı tanımak olacaktır. Gerisini yazacak çok fırsat olacak gibi gözüküyor.


Cansu Çamlıbel Kimdir?

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezundur. Yüksek lisansını Britanya’daki Cardiff Üniversitesi’nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi ‘Türk medyası ve oto-sansür sorunsalı’ başlığını taşıyor. NTV’de diplomasi muhabirliği ve 2005-2008 yılları arasında Brüksel muhabirliği yaptı. 2008 yılından 2019 Şubat’ına kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı gibi pek çok farklı görevde bulundu. Yaklaşık beş sene boyunca ‘Yüz Yüze Pazartesi’ köşesinde Hürriyet’in haftalık siyasi röportajları ona emanetti. Son olarak Nisan 2017-Şubat 2019 döneminde Hürriyet’in Washington Temsilcisi olarak görev yaptı. 2015-2016 döneminde ABD’deki Harvard Üniversitesi’nin prestijli Nieman Bursu’nu kazandı.