YAZARLAR

Bir genç kadının intihar sonucu ölümü

Üçüncü bir yol denedi genç kadın. Kendisini pencereden attı. Ne fark eder pek de yaşanacak bir şey de yoktu zaten bu asfalt medeniyetinde.

Barcelona’da bir alt katımıza taşınan üç çocuklu Katalan aile, "tanışmak için size gelmek istiyoruz" diye mesaj attı. Adam Mimar, kadın avukattı. Üç kızları vardı, biri üniversite mezunu, biri lisede, biri de ilkokul sonlarına giden. Türkiye’de, özellikle büyük şehirlerde, yeni taşınan birisinin komşularıyla tanışmak istemesi ne kadar uzun süredir olmuyor, farkında mısınız?

Ayrıca, mesela komşularınız Suriyeli ise gider misiniz?

Sözde muhafazakâr Erdoğan iktidarının, yirmi yıllık neoliberal politikasının günlük hayattaki yıkımı, sadece, ‘laik’ kesimin, alışkanlıklarından ibaret değil. Yapısal olarak üstü üste sıkıştırılmış neoliberal kent, asfalt ve beton medeniyeti, bir yandan iktidar eteklerindeki şirketlerin kasalarını doldururken, öte yandan bütün toplumsal yapıyı ucuza imha etti. Bu günlük hayatın yitimi, sürekli mutsuz bir kalabalık hali yarattı ve geriye kalan, kesinlikle hüzün değildi. Bu özellikle muhafazakâr kadın için, betona gömülmüş hayat geriye, sadece, sanal sahte mutluluğa dönüşen, bir ‘ilişki’den başka bir şey bırakmadı.

Artık onlar, her geçen gün daha fazla fallokratik kent ve fallokratik iktidar karşısında, daha da yalnızlık haline atıldılar. Geriye kendilerini sürekli mutlu göstermek zorunda oldukları, sanal ‘sosyalite’den başka bir şey kalmadı.

Tabii ki hiçbir şey, sadece bu ‘komşusuzluk’dan ibaret değildi. Herkesin işsizlikten kırıldığı bu günlerde, bir arkeolog olarak, bir müzede iş bulabilme ayrıcalığını yaşadığınızda, bu işe daha da fazla sarılmanız gerekiyordu. Amirler bin kaplan gücündeydiler, böyle bir cangılda. Bu yüzden yeni mezun genç bir kadına 8000 Zeugma seramiğini zimmet etmek istemelerini reddetmek, nankörlükten başka ne olabilirdi ki?

Bir kısmının müzede olmadığının farkında olan genç kadının, üstüne yıktıkları binlerce yılın altından kalkabilmesi için, geriye iki seçeneği kalıyordu. Ya hiç sesini çıkarmadan bunu üstlenecek ve kendisinden beklenen munis bir davranışla, zaten formalite olanı imzalayacaktı. Zaten hep böyle olurdu. İki toprak tabağın, üç, bir kısmı aşınmış mozaiğin, şu an bulamamış olunması, pek de büyütülecek bir şey değildi. Ya da bunu duyuracak, çok muhtemel işini kaybedecek, soruşturmalara uğrayacaktı.

Üçüncü bir yol denedi genç kadın. Kendisini pencereden attı. Ne fark eder pek de yaşanacak bir şey de yoktu zaten bu asfalt medeniyetinde.

İnsanın üstüne yıkılmak istendiğini düşündüğü bir yolsuzluğu, hırsızlığı anlatabilecek birisinin bile olmaması, yalnızlığında yaşanıyor bu ülkede artık. Sadece komşu, arkadaş, dost filan değil, sesini duyurabileceği hiçbir şeyin olmadığı…

Evlerini dolaştırdılar Katalan komşular. Kızları "merhaba" deyip, köşelerine çekilmedi; muhabbetin içindeydiler…

Tam aksini söyleseler de, "aile" diye bir kurum da yok artık bizde.

Koca bir yalan içinde, derin bir mutsuzluk içinde boğuluyor herkes…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...