YAZARLAR

Erdoğan’ın adaleti

Erdoğan’ın adaletini en iyi ifade eden iki söz bizzat kendi ağzından çıkmıştır. Birincisi “Ne istediniz de vermedik” sözüdür. Gülen çetesinin liderine söylenmiş bu söz adil olanın sınırlarını aştınız demektir. Nedir bu sınırlar? “Kamu kadroları istediniz, hakkınızı verdik; arazi ayrıcalıkları istediniz hakkınızı verdik; imtiyazlı basın organları, eğitim kurumları istediniz, hakkınızı verdik” bu sınırlarda kalacaksınız demektir.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidara geldiğinden beri tutarlı olduğu, hem söylemsel olarak hem de pratikte politikasını neredeyse hiç değiştirmediği üç ana hat var. Erdoğan’ın dün söylediği ile yarın söyleyeceğinin aynı kişi tarafından söylendiğine inanmak çoğu zaman zor. Bütün bu tutarsızlıkları kuşatarak onları anlamlı bir bütünün parçası haline getirebilecek bir adalet kavrayışı da bu üç hatta belirginleşiyor. Bu nedenle Erdoğan’ın liberal dönemi, Erdoğan’ın diktatörlük dönemi gibi ayrımlar sadece biçimsel analizler için işlevli. Politik içerik bakımından Erdoğan’ın liberal dönemi ile diktatörlük dönemi ayrımı yapmak -Türkiye’de liberallerin hâlâ sürdürdüğü bir yanılgıdır bu- bu nedenle anlamsız. Erdoğan bakımından meşruluk zemini olan temel mesele üç hatta kavrayacağımız adalet anlayışı. Son bir ayda, bırakın demokratik prosedürlerin uygulanmasını nefes almayı zorlaştıracak bir baskı ortamında girilen tartışmalar aslında bu üç hatta ortaya çıkıyor.

HAKKI OLANIN HAKKI

Adalet genelde, hukuk ile ilgili bir kavram olarak anlaşılır ki yüzeyde öyledir de. Yargıçlar adalet dağıtırlar, savcılar adalet yerini bulsun diye çalışırlar ve avukatlar adil bir yargılamanın güvencesidirler. Fakat hukuk ilmi ile uğraşanlar, adalet sorununu, onu tartışmanın hukuki bir yolu olmadığı gerekçesiyle gündemlerine almazlar. Aslında “adaletin tecelli ettiği” yargı kurumu da mülkün, devletin temelini değil yasaları, hukuku referans alır. Adalet, politikanın konusudur, özellikle politika krize girdiği anlarda ya da safralarından kurtulmak isteyen iktidarın politik krizi muhaliflerinin tepesine binmek için araçsallaştırdığı anlarda. Bu politik anlar artık yasallığın sınırlarının dışına çıkıldığı, adalet anlarıdır. Adalet, bu anlamıyla mülkün, devletin; hükmetmenin temelidir. Bu nedenle Platon’dan bu yana siyaset felsefesinin hükmetme sorununu merkezine alan ana kavramı adalettir. Adalet, hukukun üzerindedir. En ilkel biçimiyle hakkı olanın hakkını almasıdır. İntikam, adalet arzusunun bir parçasıdır. Büyük haksızlıkların karşısında bu nedenle yasalar üzerine değil, adalet üzerine kavga öne çıkar.

Türk sağının aşina olduğu ve çoğu zaman da intikamcı bir gelenekle bir tutulması gereken adalet kavrayışı, parti isimlerinde, sloganlarda yoğun olarak görülür. Adalet Partisi, Menderes’in intikamını alacaktır; Erbakan’ın “adil düzen”inde Müslümanlar hakkı olanı alacaktır. Sivas Katliamı’nın faillerine “Sivas’ın yiğit evlatları” diyenler ile onları mahkemede savunanlar, devlet katında onların arkasında duranlar aynı siyasi geleneğin içindedirler. Adalet, bu gelenek bakımından çoğu zaman intikamdır.

'NE İSTEDİNİZ DE VERMEDİK'

Erdoğan’ı yasanın, hukukun ötesine geçiren şey de adalete ilişkin bu geleneği uç noktasına taşımasıdır. Diktatörlüğün, kendini yasa olarak ilan etmenin bu aracını kullanmada Erdoğan hep tutarlı davranmıştır. Adalet için yasayı askıya alır; Anayasa Mahkemesi kararına uymak zorunda değildir, çünkü bu kararı adil bulmaz. Seçim yasalarında belirlenen hukuka uymak zorunda değildir, çünkü seçilenler seçilmeyi hak etmemektedir. Adil olana ilişkin kararı, her düzeyde hakları askıya almanın referansıdır.

Erdoğan’ın adaletini en iyi ifade eden iki söz bizzat kendi ağzından çıkmıştır. Birincisi “Ne istediniz de vermedik” sözüdür. Gülen çetesinin liderine söylenmiş bu söz adil olanın sınırlarını aştınız demektir. Nedir bu sınırlar? “Kamu kadroları istediniz, hakkınızı verdik; arazi ayrıcalıkları istediniz hakkınızı verdik; imtiyazlı basın organları, eğitim kurumları istediniz, hakkınızı verdik” bu sınırlarda kalacaksınız demektir. Suç işlemeye çok önce başlamış bir örgütün ancak hükümete karşı bir operasyona giriştiği andan itibaren soruşturulacağı gibi bir hukuksal ilke olabilir. Burada hukuksal bir ilke işlemez. Erdoğan’ın adaleti işler. 17-25 Aralık’tan önce Fethullahçılara sağlanan bütün imtiyazlar, bunların konusu suç oluştursa dahi Erdoğan’ın adaletince adildir. Bunlara ortak olanlar da bu nedenle soruşturulmaz. Ancak hükümet çatışmaya girilmesinin ardından safların belirlenmesi aşamasında Erdoğan’ın adaletinin kılıcı sallanacaktır. İşte birinci hat budur, kimin neye hakkı olduğunu belirlemekte hukuk değil, Erdoğan’ın adaleti belirleyici olacaktır. Havuz kayırmalarından, kamu ihalelerine; kamu personeli istihdamından sanatçı sofralarına kadar her alanda yaratılan imtiyazlar bu adalet anlayışına dayanır. Son güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yasa teklifinin dayanağı da budur.

'ALLAH'IN LÜTFU'

Erdoğan’ın adaletini en iyi ifade eden diğer söz “Allah’ın lütfu”dur. Bu fırsata dayanır. Fırsat yaratıldığı anda hukukun ötesine taşınmış bir adalet işlemeye başlar. “Devlet kimin hakkıdır?” sorusunun yanıtıdır bu. Düşmandan intikamın aracıdır. Fırsat yasalarının, lütuf dönemlerinin tümü intikamcı ve ele geçirmecidir. Bütün alanların temellükü bu ele geçirmeciliğe dayanır, çünkü adil olan budur. Avukatlık yasasında yapılacak değişiklik ile avukatların yüzde yirmisinin yüzde sekseninden daha fazla temsil edileceği bir düzen Erdoğan’a göre adildir örneğin. Çünkü bu yolla Barolar Birliği AKP’nin Barolar Birliği olabilecektir. Anayasa ve yasalar hatta mantık Erdoğan’ın adaleti karşısında sessizdir.

'ANANI DA AL GİT'

Son olarak Erdoğan’ın ağzından çıkmış “ananı da al git” ifadesine geleceğim. Çok farklı dönemlerde, başka başka ifadelerle tekrar edilmiş bir adalet anlayışını çok iyi gösterir bu söz. Hakkını arayan çiftçiye, hakkını zaten almış olduğunu ifade eder. Hakkını arayan herkese söylenir. “Kimsin sen ya”, “aydın değil karanlık”, “gazeteci değil örgüt elemanı”, köylü değil terörist”, “işçi değil millet düşmanı”, “kadın mı kız mı belli değil”… İşte en temeli de budur. Hakkı olanın hakkını belirleme hakkının bizzat şahsında kalması, Erdoğan’ın adaletinin en temel direğidir. Köylünün toprağı böylece sermayeye peşkeş çekilir, işçiler böylece iş cinayetlerinde öldürülür, aydınlar böylece medeni ölü haline getirilir, gazeteciler böylece hapse atılır.

Erdoğan’ın adaleti, onun bekasıdır. Meşruluğunu yitirmiştir. Türkiye’de artık bütün politik çatışma meşruluk zeminindedir. Büyüyen kitlelerin adalet arayışındadır.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.