YAZARLAR

Karakterler mezarlığı

Demek ki Mabel Matiz o dizeyi boşuna yazmamış, pek de kimsenin bilmediği şarkı dizesinin üniversite seçme sınavında Türkçe bilgisini sınamak üzere sorulması da boşuna değilmiş. Hep aynı hali yaşamıyor muyuz; gözünüzün gördüğü, gönlünüzün bildiğiyle sık sık çelişmiyor mu? Yaptığınız, bildiğiniz, düşündüğünüz şeyler geçersizleşiyor. Sürekli bir sınavdan geçiyorsunuz. Kimlik, kişilik, karakter testi. Aşınmalar, yıpranmalar…

“Gözümün gördüğü, gönlümün bildiğiyle bir değil” cümlesiyle anlatılmak istenen nedir?

ÖSYM’nin öğrencilere sunduğu seçenekleri bilmiyorum ama bir şarkıda geçen bu dizenin güncel karşılığı, birçok kişi için sorunun tartışmasız doğru yanıtı yine bir şarkıcı olacaktır: Alpay.

Dönüp aynı soruyu 50 yılın sahne insanı, 85 yaşındaki Alpay’a yöneltsek, şu yanıtı alacağız: “Tüm dünya, bilinmezliklerle dolu zor bir dönemden geçiyor.” El hak, bu da doğrudur.

Demek ki Mabel Matiz o dizeyi boşuna yazmamış, pek de kimsenin bilmediği şarkı dizesinin üniversite seçme sınavında Türkçe bilgisini sınamak üzere sorulması da boşuna değilmiş. Hep aynı hali yaşamıyor muyuz; gözünüzün gördüğü, gönlünüzün bildiğiyle sık sık çelişmiyor mu? Yaptığınız, bildiğiniz, düşündüğünüz şeyler geçersizleşiyor. Sürekli bir sınavdan geçiyorsunuz. Kimlik, kişilik, karakter testi. Aşınmalar, yıpranmalar…

Bakın Alpay’a.

Tarihin cilvesi; tam bir yıl önce Alpay yine sahnedeydi. 4-10 Haziran 2019 tarihlerinde bir şarkıcıdan öte, toplumsal aktör olarak boy gösteriyordu. Onurlu, cesur, kamu vicdanın sesi, sözcüsü ve çoğu kişinin şu ya da bu nedenle sessiz kaldığı, teslim olduğu haksızlıkları dillendirip ona karşı duran “kahraman sanatçı” olarak alkışlanıyordu kimi ekranlarda, gazete-dergi sayfalarında. Kiminde ise “teröristleri ‘kahraman’ ilan eden terör destekçisi” olarak boy hedefi haline getiriliyordu.

Bugün de aynı durum. Dün iktidar karşısındaydı, bugün yanında.

Bugün Cumhurbaşkanlığı himayesinde Yeditepe’den sesleniyor Alpay.

O GÜZEL İNSANLARA... 

Geçen yıl, kariyerinin 50. yılı kapsamında düzenlediği konserde, eski bir şarkısını "devlet tarafından zalimce katledilen güzel insanlar" için seslendirdiğini söylüyor, sahneye o “güzel insanlar”ın görüntüsünü yansıtıyordu: Siyasal eylemleri-kimlikleri nedeniyle 1972’de 23-25 yaşlarındayken idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Gezi eylemleri sırasında gaz kapsülüyle yaralanıp aylarca komada kaldıktan sonra can veren 15 yaşındaki Berkin Elvan…

Şarkı “… Ve Alpay 1996” adlı albümde yer alan Ellerinde Güllerle’ydi. Şöyle sesleniyordu “güzel insanlar”a:

Baharda körüklendi dallar onlar/ Yiğit yüreklerinde, o en taze gözlerinde/ Korkunun hiç izi yoktu/ Bizim için soldu o fidanlar/ Ellerinde güllerle girdiler kara toprağa/ Utansın kara toprak, utansın bu dünya

Onlar taptaze dallarda/ Zamansız düşen yapraklar/ Bıçak gibi bakışları hep içimizde/ Alkışlarla sonsuza uğurlandılar/ Ellerinde güllerle girdiler kara toprağa/ Utansın kara toprak utansın, bu dünya

22 Mart 2019’daki konserin hemen ardından muhbir vatandaşlardan biri polis merkezine giderek, “terör örgütü üyelerini övdüğü, devleti aşağıladığı” iddiasıyla Alpay’dan şikayetçi olmuş, ihbar üzerine başlatılan soruşturma iki buçuk ay sonra, Haziran’da basına yansımıştı.

Gazete Duvar’da Anıl Mert Özsoy’a konuşan Alpay, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri tarafından katledilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla, Gezi direnişinde hayatını kaybeden Berkin Elvan’a şarkı ithaf etmenin neyi terör? Ben şarkıyı ithaf ettiğimde salondakiler ayakta alkışladılar,” diyordu, “Eğer Gezmiş ve arkadaşlarına, Berkin Elvan’a şarkı ithaf etmek, Gezi direnişini savunmak terörse ben teröristim. Bunu her yerde söylerim" demişti.

Tam bir yıl sonra aynı Alpay, dün kendisini “terörist” ilan edenlerin sahnesinden, ekranlarından, sayfalarından sesleniyor, “dayanışmaya, paylaşmaya ve emekçilerin yaşamsal ihtiyaçlarına yönelik olumlu her adımın takdir edilmesi, hepimizin insani görevidir” diyor.

Buna da diyecek bir şey yok.

Ama neden ve nasıl oluyor, diye sormak gerekir.

KARİYER VE KARAKTER MESELESİ 

Alpay değil mesele. Sadece buraya ve bugünlere özgü de değil.

1760’lardan bir roman kahramanına, dönemin Paris’inde baş dönmesi yaşayan Saint-Preux’ya kulak verirseniz, sevgilisine yazdığı mektupta şunları söyleyecektir: “her şey saçma ama hiçbir şey çarpıcı değil, çünkü herkes her şeyi kanıksamış… iyi, kötü, güzel, çirkin, hakikat, erdem sadece yerel ve sınırlı olarak var oluyor.” Bu ortamda ayakta kalmak için insan, “Alcibiades’ten daha esnek, çevresiyle birlikte kendi ilkelerini de değiştirmeye, her adımda ruhunu yeniden düzenlemeye hazır olmalıdır.”

Jean Jacques Rousseau’nun Yeni Heloise romanındaki genç kahraman, birkaç ay sonra şöyle diyecektir: “ne olduğumu, neye ait olduğumu unutuyorum. … her gün, ertesi gün kimi seveceğimi bilemiyorum. … gözüme batan heyulalar görüyorum yalnızca, ama tutmaya çalıştığım anda yok oluveriyorlar.”

Başka bir ifadeyle “gözümün gördüğüyle, gönlümün bildiği bir değil” diyor kahramanımız. Ya da Alpay’ın deyişiyle “Tüm dünya, bilinmezliklerle dolu zor bir dönemden geçiyor.”

Rousseau, Yeni Heloise’in hemen ardından, 1762’de yayımlanan romanı Emile’de yaşanan süreci, Avrupa’yı kuşatıp sarsan toplumsal kasırga (“le tourbillon social”) olarak niteleyecektir. (1) Kasırganın kaynağında her şeyi ve her yeri doludizgin zapt eden kapitalizm, onun eşliğinde biçimlenen modernizm vardır.

Şimdi kasırga, korona eşliğinde her ikisini; kapitalizmi ve modernizmi, onlara dair her şeyi sarsıyor. Konuya devam etmek üzere, “kariyer-karakter” ilişkisine ya da ilişkinin değişimine dikkat çekmekle yetinelim.

Dipnot

  1. Alıntılar için bk: Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, çev Ü. Altuğ – B. Peker, İletişim Yayınları.