YAZARLAR

Polis gazetecinin boğazını sıktı, milletvekillerini tekmeledi, avukatları gaza boğdu

Son yıllarda mahkeme koridorlarından sokak eylemlerine kadar her yerde polisin “sarı basın kartı” baskısına maruz kalıyor gazeteciler. Haber okumak/izlemek isteyenlerin alternatif mecraları tercih ettiği memleketimizde, internet gazeteciliği hâlâ Basın Kanunu içinde tanımlanmamışken, alternatif basın yayın kuruluşları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın verdiği basın kartlarına başvuracak koşullara sahip değilken polis, önüne çıkan gazeteciye basın kartı soruyor. Çünkü gazeteciyi olay yerinden uzak tutma emri alıyor.

Pandemide baro başkanlarının yürümesi suç, avukatların eylem yapması suç, gazetecilerin haber takibi suç ama bu koşullarda iktidar ve ortağı tarafından Meclise muhataplarıyla görüşmeden getirdiği kanun teklifini TBMM Adalet Komisyonu’nun görüşmesi normal, öyle mi?

Siyasi iktidarın demokratik teamülleri işletmeden yangından mal kaçırırcasına Meclis’ten geçirdiği kanunların sonuçlarını hepimiz ağır biçimde yaşıyoruz. İktidar, Meclis’te sadece AKP ile MHP varmış gibi hareket etmeyi alışkanlık haline getirmişken şimdi de pandemiyi kendisine kılıf yaptı. Her şeyi oldubittiye getirirken toplum bunları duymasın, görmesin, tartışmasın istiyor. Bu yüzden gazetecilerin önüne türlü türlü engeller koyuyor.

Artı Gerçek TV’nin Ankara Temsilcisi ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şube yöneticisi meslektaşımız Sibel Hürtaş da dün Meclis’in önüne haber yapmak için gitmişti. Hürtaş’ın, kendisini barikattan içeri sokmayan polislere, o noktaya ulaşması için parlamento kartına ihtiyacı olmadığını anlattığı dakikalar meslektaşlarımızın kameraları aracılığıyla kamuoyuna yansıdı.

Polislerle tartışan gazetecinin imdadına milletvekilleri yetişiyor. Meslektaşımızı içeri sokmayan sivil polislerden biri bu kez Hürtaş’ın sosyal mesafe kuralına uymadığını söylüyor. Aynı anda polisler de milletvekilleri de dip dibe ama kural ihlaliyle suçlanan bir gazeteci(!) Tartışmanın sonunda Hürtaş bir milletvekilinin yardımıyla eylem noktasına ulaşmayı başarıyor. Hürtaş’a sosyal mesafe kuralını ihlal ediyorsun diyen o polis, arkadaşımızı takip ediyor ve ilk fırsatta koluna yapışıp onu eylem alanından zor kullanarak uzaklaştırıyor.

Meslektaşımızın gözaltına alındığını öğrendiğimizde biz de kalabalık bir gazeteci grubu olarak Türkiye’nin dört bir yanından gelen avukatların Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan’ın yapacağı basın açıklaması için toplandığı Ankara Adliyesi’nin önündeydik. Durum orada da içler acısıydı. Polisin bariyerlerle adliye önünü kapattığını görünce basın açıklaması sonrası yapılmak istenen yürüyüşe engel olacaklarını anlamıştık. O dakikalarda düştü Sibel Hürtaş’ın mesajı sosyal medyaya: Gözaltına alındım. Karakola götürülürken kötü muameleye uğradım.

ÖZTUNÇ: ORTAMI PROVOKE EDEN POLİS, BANA TEKME ATIP KÜFRETTİ

Onlarca milletvekili ve avukatın müdahalesine rağmen polislerin meslektaşımızı sürükleyerek polis arabasına götürdüğü görüntüler de yine gazetecilerin kameralarına yansıdı. Hürtaş’ın zorla bindirildiği polis arabasının önünde set oluşturan grupta eski bir meslektaşımız, CHP Milletvekili Ali Öztunç da vardı. Öztunç yaşananları şu sözlerle anlattı:

"Biz arabayı durdurmak istedik, polis aracını üzerimize sürdüler. Olayları provoke eden bir sivil polis vardı. Kendisine TBMM İçişleri Komisyonu üyesi olduğumu, polislere soru sorabileceğimi, onları denetleyebileceğimi söyledim ve ona adını sordum. Ortamı sakinleştirmek isteyen emniyet müdürleri de vardı ama o sivil polis bana tekme attı ve küfretti, Milletvekili Mahir Polat’ın da boğazına yapıştı. Yeşil gömlek giymişti, içinde beyaz tişört vardı. Kimliğini tespit için Ankara Emniyeti’ni aradık. Bu kişinin başka bir amacı vardı. Bir atanmışın, millet tarafından seçilmiş milletvekiline küfredip ona saldırdığı bir ülkede kimse demokrasiden bahsetmesin. Gazeteci, gazeteciliğini beyan ediyor ama bir sivil polis ısrarla, sosyal mesafeyi korumadığın için sana ceza yazacağız diyor. Belli ki kafasına takmış Sibel Hürtaş’ı. Gazeteci, görevini yapmak için orada. Haber takibindeki bir gazeteciyi gözaltına almak, üstüne üstlük yaka paça sürüklemek asla kabul edilemez! Yıllarca polis muhabirliği yaptım, çok büyük eylemleri de takip ettim bir gazeteci olarak. Bana tekme atan o polis ortamı bilerek provoke etti. Hakkında suç duyurusunda bulunacağız."

Son yıllarda mahkeme koridorlarından sokak eylemlerine kadar her yerde polisin “sarı basın kartı” baskısına maruz kalıyor gazeteciler. Haber okumak/izlemek isteyenlerin alternatif mecraları tercih ettiği memleketimizde, internet gazeteciliği hâlâ Basın Kanunu içinde tanımlanmamışken, alternatif basın yayın kuruluşları Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın verdiği basın kartlarına başvuracak koşullara sahip değilken polis, önüne çıkan gazeteciye basın kartı soruyor. Çünkü gazeteciyi olay yerinden uzak tutma emri alıyor.

Baro başkanlarının bir hafta önceki yürüyüşünde Ankara’da polisin basın kartı sorarak engellemeye çalıştığı meslektaşımız Yıldız Yazıcıoğlu gibi Sibel Hürtaş da haber peşindeydi.

Ankara’nın göbeğinde, Atatürk Bulvarı üzerinde Meclis’in Çankaya Kapısı olarak bilinen ve herkesin yürüyerek geçebildiği bir noktada oturma eylemi yapan baro başkanlarını takip etmek isteyen bir gazeteciye polisin “parlamento kartı” dayatması basit bir işgüzarlık değildir. Yapılan, en hafif tabirle kanunsuz emre itaattir.

SİBEL HÜRTAŞ: POLİSLERDEN ŞİKÂYETÇİYİM

Gözaltı sürerken Emniyet, Sibel Hürtaş ile ilgili bir açıklama yaptı ve Hürtaş’ın kötü muamele görmediğini, kendisine sosyal mesafe cezası yazmak amacıyla kimliğini isteyen polise kimliğini vermediği için “görevi yaptırmamak için direnme” ve “sosyal mesafe kuralına uymamaktan” idari işlem uygulandığını duyurdu. TGS Ankara Şubesi ise bu açıklamayı yalanladı, polisin gazetecilere yönelik kart dayatmasının hukuka aykırı olduğunu söyleyerek Emniyet’i anayasal hak olan basın özgürlüğüne saygı duymaya davet etti.

Sibel Hürtaş’ın 6 saatlik gözaltı süresi boyunca TGS avukatları, meslektaşları karakolda ve hastanede onu yalnız bırakmadı. Serbest kaldıktan sonra maruz kaldığı kötü muameleyi sorduğum Hürtaş şunları anlattı:

“Beni sürükleyerek ve iterek polis aracına bindirdiklerinde avukatlarım dışarıda, onlarla konuşmaya hakkım var” dedim defalarca. Arabadaki kadın polis kolunu boynuma doladı ve boğazımı sıktı. Hepsinden şikâyetçi olacağımı söyledim. Karakoldan adli tıp kontrolü için götürüldüğüm hastanede ise bütün bu olayların sorumlusu sivil polisin de orada olduğunu fark ettim. Oraya kadar gelmiş. Hastanenin bahçesinde üstümü arayıp telefonumu aldı. Polislerden şikâyetçiyim."

Bizzat yaşayanların yanı sıra görgü tanıkları da dün hem gazeteci Hürtaş'ın hem de onu korumaya çalışan milletvekillerinin polis şiddetine maruz kaldığını anlattılar.

BÜTÜN BUNLAR YAŞANIRKEN…

-Baro başkanları hâlâ Meclis önünde oturuyordu, avukatlar da polisin biber gazı sıkarak kendilerini dağıtmaya çalıştığı Ankara Adliyesi önünde oturma eylemindeydi…

-Sakarya’da bir havai fişek fabrikası patladı, işçiler öldü. Kayıp işçilerden haber beklenirken o fabrikanın kabarık sicili ortaya saçıldı.

-İstanbul 35’inci Ağır Ceza’da, “Büyükada Davası” olarak bilinen, sivil toplum örgütü temsilcilerine yönelik ajanlık suçlamasıyla başlayan yargı süreci alakasız suçlardan verilen cezalarla son buldu. Aslında cezalandırılan “sivil toplum”du.

-Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hakkında soruşturma başlattığı halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya destek için Bursa’daydı. TTB, “Bu soruşturma bilime ve bilim insanına yöneltilmiş tacizdir” açıklamasını yaptı.

-26 Haziran’da Van Gölü’nün soğuk sularına gömülen mülteci teknesinde 50 mi yoksa 100 mülteci mi öldü, hâlâ bilinmiyor…