YAZARLAR

Sosyal mesafe: Sınıfsal mesafe

Baştaki soruyu bir daha soralım: Her tür bulaşıcı hastalık için bin yılların deneyimi, uygulaması olan “fiziksel mesafe” dururken, buna neden sosyal mesafe deniyor? İnsana, topluma karşı bu tutum, bu korku rastlantı mı - lapsus mu?

Ve dahi, aslına bakılırsa ırksal “mesafe” üzerinden doğmuştur “sosyal mesafe” denen şey. En eski, en ilkel, aynı zamanda en modern marazımızdır. Yüz yıl önce, güya “bilimsel” olarak kavramsallaştırılan bu marazın ırksal ve sınıfsal kökenine daha o zamandan sosyolog Robert E. Park dikkat çekmişti.

Park’ın 1924 tarihli makalesine aşağıda değineceğim. Ancak önce şu soruya yanıt bulmak gerekiyor: Dünyayı her anlamıyla yıkımın eşiğine getiren virüs salgınına karşı en yetkili ağızların hemen ilk adımda bu marazı; “sosyal mesafe”yi zorunlu temel önlem olarak talimatlandırması nasıl açıklanabilir?

Salgının yarattığı yıkıma, yol açtığı ölümlere bakıldığında yine sınıfsal ve ırksal göstergeler çıkıyor karşımıza. Bağımsız araştırma kuruluşu APM’in (American Public Media), yayımladığı Koronavirüsün Rengi raporu “sosyal mesafe”nin aslında ırksal bir şey olduğunu tıbben de apaçık ortaya koyuyor: Haziranın ilk haftası itibarıyla ABD’de her yüz bin siyahtan 65.8’i salgında hayatını kaybetmiş. Onları 43.2’ yerliler, 31.1’le Latinler izliyor. Her yüz bin beyazda koronadan ölüm 28.5.

Sosyal mesafe, toplumun kastlara ayrılmasıdır.

O nedenle de görüldüğü üzere Kara derililere, “yerli” bile olsa ötekileştirilmiş “Kızılderili”lere, “Latino”lara daha çok bulaşır virüs. Daha çok öldürür onları. Çünkü, yoksuldur onlar. Çünkü “sosyal mesafe” denen kast sistemi nedeniyle salgın öncesinde de dışarıda, aşağıda, sağlıksız, korumasızdılar.

ABD Merkez Bankası FED verilerine göre, 2016’da Amerikalı beyaz bir ailenin ortalama serveti 171 bin dolar iken, siyah ailelerde 17 bin 150 dolar düzeyindeydi. Şimdi daha da öteki, daha da ötedeler. Daha da aşağıda ve ölüme yazgılılar.

İster polis dakikalarca boynuna çöküp nefessiz bırakarak son versin hayatına, ister orada – burada kıstırıp, kovalayıp tabancayla… “Siyahların Hayatı Önemlidir” diye, yani “biz de insanız” diye çığlık atanlara karşı da silahlı milisler karşı durur, yüzlerine tükürür, mülk sahibi doğrudan doğruya karılı – kocalı silaha davranır.

“Sosyal mesafe”nin son sahnesi, son ve asli belgesidir bu:

IRKSAL BİR TUTUM OLARAK 'SOSYAL MESAFE'

Trump’ın koronayı “Çinli virüs” olarak nitelemesi, ne onun her konudaki keyfi tavrının bir ürünüdür ne de salgının ilk olarak Çin’de ortaya çıkmasından dolayıdır. Bu, “sosyal mesafe”yi kurumsallaştıran ve kuramsallaştıran tam yüz yıllık bir düşünsel mirasın; tarihsel, ırksal, sınıfsal bilinçaltının kendiliğinden dışavurumudur.

İlk tanığım Amerikan edebiyatının parlak ürünlerinden, sinemaya da uyarlanan Muhteşem Gatsby. 1925’te yayımlanan yapıtında F. Scott Fitzgerald, “caz çağı” olarak da anılan I. Dünya Savaşı sonrası New York üst tabakasını sahneye taşır. Romanın daha ilk sayfalarında aileden zengin, Amerikan futbolunun eski yıldızlarından Tom Buchanan, “uygarlık yok oluyor” diye söylenir öfkeyle. “Ben artık çok karamsarım bu konuda. Goddard denen adamın yazdığı The Rise of the Colored Empires adlı kitabı okudun mu?” diye sorar konuğu Nick’e. “Hayır” yanıtı üzerine, herkesin okuması gerektiğini söyler. Çünkü kitap, dikkatli olunmazsa beyaz ırkın yok olacağını savunmaktadır.

“Yanlış duymadınız, beyaz ırkın” diye durumun vahametini vurgulayan Buchanan, “epey bilimsel bir kitap, her söylediğinin kanıtını ortaya koyuyor” diyerek hararetle tavsiye eder Renkli İmparatorlukların Yükselişi’ni.

Fitzgerald’ın Goddard olarak andığı yazarın asıl adı Lothrop Stoddard, kitabınkiyse The Rising Tide of Color. 1920’de yayımlanmış ve hayli ses getirmiştir. Renk Dalgasının Yükselişi, içeriğe kitabın içeriğine bakılırsa tam da Fitzgerald’ın yorumladığı haliyle öteki renklilerin beyazlara karşı isyanı – imparatorluğu diye de okunabilir. Nitekim Stoddard, Renk Dalgasının Yükselişi adını “Beyaz Dünyanın Üstünlüğüne Karşı” altbaşlığıyla tamamlıyor.

Fitzgerald’ın Beyaz Dünyanın Üstünlüğüne Karşı Renklilerin İsyanı kitabını birkaç tümceyle de olsa romanda anması, onun güncelliğine, popülerliğine, dönemin belli çevrelerdeki haleti ruhiyeye karşılık geldiğini gösterir. Aynı kitabı, aynı sıralarda; 1924’te Robert E. Park ise, “Irksal Davranış ve İlişkiler Çalışmaları Uygulaması Olarak Sosyal Mesafe Kavramı” adlı makalesinde konu ediyordu. Renk Dalgası, Park’a göre, ırksal önyargının / ırk bilincinin yükselişinin ürünüdür.

Şaşırtıcı ama işin temelinde 1920’lerde de “Sapkın Çinli” fobisi çıkıyor karşımıza. Şimdilik girmeyeceğim o bahse. Çinli’den siyahlara uzanan sosyal mesafeyi şahlandırıp aşan ırksal ve diğer önyargılar, Park’ın ifadesiyle “ekonomik çıkarlarımız değil sosyal durumumuz tehdit edildiğinde ortaya çıkmaktadır.”

Makaleyi bir sonraki yazıda daha ayrıntılı konuşuruz.

Baştaki soruyu bir daha soralım: Her tür bulaşıcı hastalık için bin yılların deneyimi, uygulaması olan “fiziksel mesafe” dururken, buna neden sosyal mesafe deniyor? İnsana, topluma karşı bu tutum, bu korku rastlantı mı - lapsus mu?