YAZARLAR

Bay Z. ırkçı mıydı?

Dördüncü günün sabahı, mütevazı kahvaltı sofrasında ekmeği zeytine katık ettiğimiz sırada masaya yaklaşıp çayları bırakan Bay Z, “nasıl, güzel bir yer, değil mi?” diye soruyor. Yanıtı yüzümüzdeki gülümseyişten alır almaz “ama”sını yapıştırıyor: “Şu Doğulular da olmasa her şey çok daha güzel olurdu ama…”

Ege’mizin şirin bir sahil kasabasına bağlı, akvaryum gibi berrak denizli bir koya bakan, enfes ormanlık alana kurulu kamp alanındaki küçük restoranın mülayim mi mülayim, nazik mi nazik bir işletmecisi var. Yemekler alabildiğine güzel ve bir o kadar ucuz. Diyarbakırlı Kürt çalışanının yaptığı enfes pide ve lahmacunlar, böylesi bir yeri bırakın, herhangi bir şehir lokantasına göre bile beleş sayılır. Günün her saati çaylar müesseseden. İçkiler market fiyatından birkaç lira fazla, o kadar.

İşletmenin sahibi Bay Z. hem kasaya hem de iki elemanıyla birlikte, sayısı altı-yediyi geçmeyen masaya bakıyor. 69 yaşındaki Bay Z’nin eşi de tüm gününü mutfakta, yemek yapmakla geçiriyor. Arada bir çay içmek için çıkmasa, yüzünü gören yok. Mutfağın ağır kokusu her yere sinmiş olsa da, deniz kenarlarındaki işletme sahiplerinin o güler yüzlü gerilimli havasından eser yok. Ne insanın sırtına yük bindiren "işletmeci sırıtışı" ne de akşamdan kalma ekşi surat var. Bay Z. de, çalışanları da “normal” insanlar. Kamp müşterileri de çoğunlukla kendi halinde. Kimse kimseye ilişmiyor, şehrin gerilimini getirip bu ormanlık alana boca etmiyor. Velhasıl şu zor zamanlarda, tesadüfen rüya gibi bir tatile denk gelmiş sayıyoruz kendimizi.

Gelin görün ki, tesadüfen bulduğumuz, bir gece kalmak üzere girdiğimiz ama beş-altı gün çıkmadığımız bu kamp alanında, Bay Z.’den hiç beklemediğimiz bir “hareket” rüyayı tepetaklak ediyor.

Dördüncü günün sabahı, mütevazı kahvaltı sofrasında ekmeği zeytine katık ettiğimiz sırada masaya yaklaşıp çayları bırakan Bay Z, “nasıl, güzel bir yer, değil mi?” diye soruyor. Yanıtı yüzümüzdeki gülümseyişten alır almaz “ama”sını yapıştırıyor: “Şu Doğulular da olmasa her şey çok daha güzel olurdu ama…” (Ortak duygu arayışı)

O oo! Rüya bitti!

Aslında Bay Z’nin “doğulularla” bir sorunu olmadığını sanıyoruz. Hem onun “Kürt çalışanı bile” var. Arada restorana gelen ve civarda evi-barkı olduğunu öğrendiğimiz Kürtlerle sıcak muhabbetini de görmedik değil. Peki ne oldu da Bay Z. sabah sabah böyle tatsız bir koku yaydı havaya? Bunun üzerine epey düşüneceğiz ama önce diyaloğumuzun seyrine bakalım.

Yüzümüzdeki ani ekşimeden, “doğulular kötü de batılılar melek mi” tepkimizden işkillenip, kendinden emin yürürken üç başlı yılanla karşılaşmış gibi aniden geri çekilen Bay Z. “Yanlış anlamayın, Kürtler… Yani onlarla… Yani biz Suriyelileri almadık buraya mesela” (Başka bir ortak düşman hikâyesi) diye sürdürüyor sözünü.

“Suriyeliler mi memleketi bu hale getirdi” yanıtı alınca, çaresizce sığınacak başka bir liman arıyor hemen: “Bakın” diyor, benim eski ortağım Kürt’tü. Hatta sırf onunla ortaklık yaptım diye işletmeye aylarca kimse uğramadı.” (Ortak mağduriyet hikâyesi)

“Sonradan rahmetlik oldu ama biz onunla kardeş gibiydik. Ortağım Kürt diye gelmiyorsanız varın gelmeyin, dedim. (Ortak direniş hikâyesi)

Konuyu çarçabuk kapatıp bu pis kokunun tatilimizi berbat etmemesini istesek de, Bay Z. mahcubiyetini kişisel hikâyesi ile gidermek üzere başından geçenleri ayaküstü anlatmaya koyuldu.

Kendi ifadesiyle bu kasaba zaten özünde solcuymuş. Hanımının başı örtülü ama öyle “sıkmabaş” gibi değil, geleneksel bir örtüymüş. Dahası, hanımı hep “sola”, CHP’ye oy veriyormuş. Ya kendisi? AKP üyesiymiş. “O da şeyden…” diye sürdürüyor sözü. Kendisi fikren “solcuymuş” ama… “Ama başımızda bir bela var. Oğlum, dincilikle-cemaatçilikle filan alakası yok. Zaten dışarıdan yargılanıyor. Askeri öğrencilere namaz filan mı öğretmiş ne… Bu çocuklar da sonra FETÖ-METÖ işlerine mi bulaşmış ne.… Bizim oğlanın ismini vermişler. Yakında duruşması var ama bir şey çıkmayacağı söyleniyor. Çocuk zaten gözaltına bile alınmadı…”

Bay Z, sonraki günler boyunca daha da nazikleşti. Sık sık “bir ara oturalım da uzun uzadıya sohbet edelim, benim size anlatacak çok hikâyem var. Birbirimizi daha iyi tanırız” dedi. Ettiği o cümleden utancını her fırsatta belli etti. Bizi son derece samimi bir sıcaklıkla uğurladı ve bir dahaki gelişimizi dört gözle bekleyeceğini söyledi.

Peki Bay Z. neden dördüncü gün o “gafı” etti?

Sahiden “doğululardan” nefret mi ediyordu?

Gerçekten de “doğulular olmasa” her şeyin çok güzel olacağını mı düşünüyordu?

Hakikaten Bay Z. bir ırkçı mıydı?

Bay Z’de, söz konusu cümlesi dışında ırkçılığa, herhangi bir kesime yönelik öfkeye, kine, nefrete dair hiçbir işaret, emare, ifade, hareket, uygulama yok. Nazik, mülayim, kendi halinde bir ihtiyar işte.

Fakat Bay Z. aslında bize o cümleyi söylerken, tıpkı yukarıdaki parantezlerde vurguladığım gibi, bir “ortaklık” arayışındaydı. Belli ki hayatı boyunca, hatta ailecek, benzer çok sayıda ortaklık arayışına girmişlerdi: “Kardeşi gibi gördüğü” Kürt ortağı olduğu halde Kürt karşıtlığına, “aslen solcu” olduğu halde AKP üyeliğine, CHP’liliğe, alakası olmadığı halde cemaatçiliğe, görmediği halde Suriyeli karşıtlığına… Kısacası şu tekinsiz hayatta ayakta kalabilmek için her türlü güç odağına, “ortak duyguya” kancayı atmışlar, ailecek.

Bay Z. eğer bizden, “Evet ya, doğulular olmasa her şey çok güzel olurdu” yanıtını alsa, oradan sohbeti ilerletecekti ama nereye? Ne kadar yüksek sesle? Sonuçta beş metre ötedeki ocakta Kürt A., öğlen yapacağı lahmacunlar için hamur hazırlıyordu. Suriyeli karşıtlığına onay alsa nereye kadar gidebilecekti, o meçhul. Ama ya AKP karşıtlığı? Kendisi AKP üyesiydi. Peki ya FETÖ karşıtlığı? Oğlu FETÖ’den yargılanıyordu. Peki ya CHP karşıtlığı? Karısı oy veriyormuş. Dahası, bu kasabanın belediyesi CHP’de, kampa gelenlerin çoğu CHP’ye yakın…

Neticede Bay Z.’nin “her şey çok güzel ama” diye başladığı cümlenin devamının muhatabına göre değişebileceği, dahası cümlenin devamının kendisinden ziyade muhatabı tarafından belirlendiği sonucuna vardık.

Bay Z. eğer Kürt olduğumuzu önceden kestirebilse, o cümle “Her şey çok güzel ama Kürtler” yerine, “Her şey çok güzel ama AKP”, “Her şey çok güzel ama FETÖ”, “Her şey çok güzel ama CHP”, “Her şey çok güzel ama Suriyeliler”, “Her şey çok güzel ama…” diye değişebilirdi. Ama o, en yaygın “ortak duyguya” hitap ederek başladı. Tutmadığı anda, yeni en yaygın “ortak duygu” olan Suriyeli karşıtlığına döndü. O da tutmayınca diğer “ortak duygulara” kancayı attı.

Aslında Kürt veya sosyalist olmasak, Bay Z.’nin o cümlesinden bırakın rahatsız olmayı, barındırdığı tehlikeyi idrak bile edemeyebilir ve belki o cümleyi bitirmesini sağlar, hatta devamını bizzat biz getirirdik.

Irkçılığın yayılması da tıpkı bir virüs gibi oluyor. Tedbirli davranmadığınız, işi oluruna bıraktığınız sürece yayılır, tedbir alıp korunduğunuz sürece frenlenir, mücadele ettiğiniz sürece başkalarını da korumuş olursunuz. Eğer ırkçılık yayılıyorsa, ortada mutlaka bir tedbir eksikliği vardır.

Çünkü “ortak duyguya” itiraz etmemek, o duyguya doğurganlık olanağı sağlar.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.