YAZARLAR

Kaldır kafanı uzaya bak

“Halley”de söylenene geri döndüm. Dünyaya barışı kendi kendimize getiremiyoruz, uzaylılardan medet umuyoruz. Oysa her şey bizim elimizde. Mr. Spock bunu duysa, tek sözcükle cevap verirdi: “Mantıksız!”.

Başlık, Taner Öngür’ün bir şarkısından: “Kaldır kafanı uzaya bak / Hiçbir şey sandığın gibi değil / Yeni bir yol getirir hayatına…” Bir dönem TRT’de bir programda yayımlanmış, yıllar sonra yaptığı ilk solo albüm olan “Alarm”a girmiş. İzzet Öz’ün Diskovizyon ile Metronom arasında yaptığı ara program Bir Yaz Gecesi’nde yayımlandığında ilgi görmüş ama şarkı, İzzet Öz’e uğursuz gelmiş… Konunun şarkıyla doğrudan alakası yok: İzzet Öz, şarkıyı sunarken kameraya arkasını dönüyor, kafasını kaldırıyor ve anonsunu böyle yapıyor. TRT yönetimi olaya derhal el koyuyor ve “Seyirciye nasıl arkanı dönersin?” denilerek İzzet Öz’ün sunuculuğu elinden alınıyor. Yıllar sonra, İzzet Öz, bu kez Sihirli Lamba adlı programında bir başka uzaylı şarkıya yer veriyor: Alpay’ın Grup A ile seslendirdiği “Neptünlü Sevgilim”. Sanatçı, 17 Şubat 1979’da sadece bu programda yayımlanan şarkısında Neptün’den gelen bir kıza duyduğu aşkı dile getirmiş. Şarkının çıkış noktası, en az içeriği kadar enteresan: Programda çalınan şarkılar, Alpay’ın stüdyosunda kaydediliyor. Alpay, Mazhar Alanson’un şarkılarını dinledikten sonra “ben de tuhaf bir şarkı yapabilirim” diyor ve kolları sıvıyor. Ortaya çıkan, tarihinin en absürt şarkısı! Üstelik programda şarkıyı Mazhar Alanson sunuyor: “Bazıları Neptünlü bir sevgilinin bütün dertlere çare bulabileceğini umuyorlar…”

TRT, çocukluğumda uzaylılarla tanışmama vesile olan kurum aslında. Çocukluğunu ‘70’li yılların ikinci yarısında geçirenler hatırlar, “Uzay Yolu”, hepimizi ekran başına mıhlayan diziydi. Kaptan Kirk idaresindeki Atılgan maceradan maceraya koşarken Vulkanlı dostu Mr. Spock, “ışınla bizi” repliğiyle hayatımıza giren Scotty, gemide sağduyuyu temsil eden Dr. McCoy, etkileyici Teğmen Uhura ve daha nicesi, o dönem, aile üyeleri arasına çoktan girmişti. Sonrasında ekrana gelen “Uzay 1999” ise Ay Üssü Alfa’da geçen maceraları anlatıyordu. Kartal adı verilen uzay gemileri kahramanları yeni gezegenlere taşırken ekran başında biz heyecanlanıyorduk. Dizinin ilerleyen bölümlerinde tanıştığımız, her türlü canlıya anında dönüşebilen Maya, o dönem kahramanımızdı. Sonrasında, ülkemizde “Yıldız Savaşları” adıyla gösterime giren “Star Wars” çılgınlığı başladı. Sinemada izlediğim ilk uzay filmiydi. Şanslı bir döneme denk geldim: Bütün seriyi gösterime girdiğinde büyük ekranda izledim ve doğrudan içine girdim. Çocukluğumda “Stars War” adıyla oyuncakçılarda satılan C-3PO ve R2-D2 oyuncaklarını almayı hep istemiş, almamıştım. Sonrasında her ikisiyle de bir şekilde tanıştım, hayranlığımı bugüne taşıdım.

Sadece bunlar değil, dünyaya bir yumurtayla düşen (Robin Williams’ın canlandırdığı) Mork ve dünyalı sevgilisi Mindy, Saylonlulara karşı verilen mücadelenin anlatıldığı “Savaş Yıldızı” Galactica, perdeli parmaklarını kıskandığımız “Atlantisten Gelen Adam” ve elbette “Jetgiller”, uzay sevgimizi harmanlayan diziler. Ortaokulda olduğum dönemde gösterime giren “E.T.” ise bu sevgiyi tutkuya dönüştüren film. Türkiye’de de uzantıları var elbette: Yerli “E.T.” olarak lanse edilen “Badi”, öncesinde ortalığı karıştıran “Dünyayı Kurtaran Adam” ve “Turist Ömer Uzay Yolunda”, yakın dönemde büyük bir izleyici kitlesine ulaşan “G.O.R.A” ve devam filmleri, memleket sinemasının uzaya bakışını yansıtan belgeler. Devekuşu Kabare tarafından oynanan “Astronot Niyazi”, uzaylıların tiyatro sahnesinde göründüğü ilk oyunlardan. Zeki Alasya ve Metin Akpınar, sonrasında sahneledikleri oyunlarda da uzaylılara yer verdi. “Geceler”de karşımıza çıkan, Ege’nin bir köyüne inerek oradakilerle temas kurmaya çalışan uzaylıyı unutmak mümkün mü? Yıllar sonra bu hadise gerçek oldu üstelik! Haziran 2001’de Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Narlı köyünde üç kişi, “kırmızı ayaklı, elips gözlü, parlak jelatin giysili” bir uzaylı gördüklerini iddia etmişti. Gazeteler, bizimkilerin korkarak taş attığını, uzaylının bu duruma “göğe yükselmek suretiyle” karşılık verdiğini yazmıştı. Öncesinde, uzay bahsi, Dünya'yla karşılaştırmaktan ibaret. Haldun Taner’in yazdığı “Astronot Niyazi”, erken dönem fantastik hikâyelerden: Ay’a bir kuş gibi uçarak giden, buna karşın Taksim’den Aksaray’a iki saatte ulaşamayan dolmuş şoförü Niyazi’nin delirmesini anlatıyor! Plağa da basılan bu oyun, o dönemde büyük ilgi görmüştü.

Plak demişken hızla şarkılara sıçrayayım… Uzay meselesi, bilhassa ‘60’lı yılların sonundan itibaren şarkılara da girmiş. Bunun başlıca sebeplerinden biri, Yuri Gagarin’in uzaya çıkması ve Amerikalıların Ay yolculuğu… 1969 yılının 16 Temmuz günü Cape Kennedy uzay üssünden fırlatılan Apollo 11’in beş gün sonra Ay’a inişi, dünya çapında olay oldu. Yaşı tutanlar, yolculuğun dünya televizyonlarından naklen yayınlandığını hatırlar. İnsanoğlu, bu yolculukla bir hayalini gerçekleştirmiş, Neil Armstrong, orada kurduğu cümlede bunu kayıtlara geçirmişti: “İnsan için küçük, insanlık için büyük bir adım…” Bu adımın üzerinden 51 yıl geçti. Artık neredeyse uzayın sırlarına hâkimiz. Yakın dönemde uzaya gönderilen ilk özel araç, yüzümüzü yine yukarıya çevirmemize sebep. Uzay belki eskisi gibi şarkılara konu olmuyor ama hâlâ uzaydan söz edenler var. Birazdan bunlara geleceğim ama öncesinde biraz geçmişe bakayım…

Uzaylı şarkılar arasında kenara ayırdığım, Şemsi Yastıman’ın “Uzaylılar Hoşgeldiniz” adlı taşlaması. Yastıman, karşılaştığı uzaylılarla muhabbet ortamını kuruyor, “Duyduğuma göre siz uzaydan gelmişsiniz / Hele şöyle bir oturun bakalım iki laf edek” diyerek başlıyor ve selam faslını müteakip doğrudan sorguya girişiyor: “Hangi rüzgâr attı sizi? /…/ Kurcalardı zihnimizi / Uzaylılar hoş geldiniz // Sizi gördük sevindik çok / Karnınız aç mı yoksa tok? / Atmosferde ne var ne yok?” Uyruk, urba, il, dil derken “Güneşle aranız nasıl?” sorusunu soruyor ve sözü hayat gailesine getiriyor. Sonrası, memleket meseleleri: “Ne durumda sizin devlet? / Liderlerde var mı hiddet? / Zor mu kurulur hükümet? // Sizde kalp kırmak var mıdır? / Adam kayırmak var mıdır? / Sağı solu ayırmak var mıdır?” Bütçeden petrol sıkıntısına, seçimlerden çöp sorununa memleket ahvalini bir çırpıda sayan Yastıman, “Yapalım bir konsültasyon,” diyerek sorularını sürdürüyor: “Ne yanda sizin istasyon? / Sizde de var mı enflasyon? // Ayda var mıdır boş arsa? / Rüşvetinen karaborsa? / Biz de gelek beleş varsa?” Şarkının sonunda, öğüdünü esirgemiyor: “Der Şemsi Yastıman size / Dostça öğüt görev bize / Hemen dönün ülkenize…”

Eskiden şarkılarda Heybeli’de mehtaba çıkanlardan, “yıldızların altında” sevişenlerden söz edilir, yalnızlık hâli, yıldızlarla tarif edilirdi: “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar / Yeryüzünde sizin kadar yalnızım…” Yıldız bahsi uzun, şarkı çok. İlhan İrem’in “Bir Yıldız”ından Pinhâni’nin “Yıldızlar”ına, Ferdi Tayfur’un “Yıldızlar da Kayar”ından Yaşlı Amca’nın “Yıldızlara Bak”ına uzanıyor. O yüzden bu bahsi başka bir yazıya bırakacak, doğrudan uzaydan söz eden şarkıları mercek altına alacağım. Elbette bir kısmına odaklanacağım zira şarkı çok, ıskalayacaklarım olacaktır…

‘70’li yıllarda yapılan plaklarda uzaylı algısı, biraz da televizyonda gösterilen dizilerin etkisiyle, “dost olunacak yaratık”la eşdeğer. Kimse onları düşman olarak görmüyor. Oktay Alkan, “Merhaba Dünyalı” adlı şarkısında, bir uzaylının ağzından şu sözleri söylüyor: “Çok uzaktan geldim ben / Tozpembe ülkemden barış getirdim sana…” ‘80’li yıllarda bu barış durumu daha da büyütülüyor… Sözlerini İlhan İrem’in yazdığı Melih Kibar bestesi “Halley”, bu anlamda simge şarkılardan. Şarkıyı söyleyen Klips ve Onlar, 76 yılda bir dünyayı ziyaret eden Halley kuyruklu yıldızının Dünya'ya barış getireceğine inanıyor. Yazık ki öyle olmadı, barış hâlâ en büyük özlemimiz… Halley, 1456’da Paolo dal Pozzo Toscanelli tarafından tespit edilmiş ama adını 1705’te, yörüngesini hesaplayan Edmond Halley’den almış. Gelişleri, her seferinde olay olmuş. 1475 yılında yayımlanan Papa III. Callixtus’un biyografisindeki hikâye enteresan: 1456’da Belgrad Kuşatması sırasında Halley görülmüş ve bu, Hristiyan âlemi için uğursuzluk sayılmış. Kitapta, bu sebeple kuyruklu yıldızın aforoz edildiği yazılı. Halley’in görüldüğü bir başka kitap, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1912 tarihli “Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç”ı. Roman, 1910’da dünyayı ziyaret eden ve İstanbul’da çıplak gözle görülen Halley’in, o yılın 5 Mayıs’ında dünyaya çarpacağı söylentisi üzerine kurulmuş. Bir sonraki gelişte “Halley” yazılmış ve kuyruklu yıldız, kitaplardan şarkılara sıçramış. Son bir bilgi: Derya Bozkurt, Emre Tukur, Gür Akad, Sevingül Bahadır ve Candan Erçetin’den oluşan Klips ve Onlar topluluğunun seslendirdiği şarkı, Türkiye’yi o yıl yapılan Eurovision Şarkı Yarışması’nda temsil etmiş ve o güne dek alınmış en iyi derece olan dokuzunculuğu memlekete getirmişti. Halley, 2061’de bir kere daha dünyayı ziyaret edecek. O zaman nasıl etkileri olacak, şimdiden öngörmek mümkün değil.

‘80’li yılların özelliklerinden biri, “uzay müziği”. Klavyeye ve efektlere ağırlık verilen bir müzik türü bu. “Halley”in sözlerini yazan İlhan İrem, yaptığı bir albümü SERUM adıyla duyurmuştu: “Senfonik Elektronik Romantik Uzay Müziği”nin kısaltılmışıydı bu. Gökçen Kaynatan ve Elektronikleri’nin ya da Metin Alatlı’nın 1970’lerde yaptığı müzik aslında bu. Tam da o dönemde yayımlanmış bir plak, bu türün zirvesi: “Merih 2000”. Kimin yaptığı bilinmiyor ama plağı dinlediğinizde, bir kısım şarkıların birbirine monte edilerek oluşturulduğunu görüyorsunuz ya da daha doğrusu, duyuyorsunuz. Koleksiyoncuların peşinde koştuğu plaklardan biri bu.

“Merih 2000”in yayımlandığı dönemde uzayı sahneye taşıyanlar da var: Sevim Tuna’nın Ay dekoru önünde fotoğraf verdiğini, Erol Büyükburç’un “feza” dekoruyla sahneye çıktığını yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Barış Manço, bilhassa enstrümantal şarkılarında bol efekt kullanarak uzaya selam çakıyor. Bu modanın zirvesi, Bir Zeki Müren konseri: Sanatçının yenilikleri, gazetelerde “Uzaydan Gelen Prens” sözleriyle duyurulmuş. Derdiyoklar, bir şarkılarında şu soruyu sormuş: “Uzaylılar bir gün gelse / Bu ne gidiş böyle dese / Bir de bizden hesap sorsa / Kim verecek cevabını?”

2000’li yılların başında yapılan “Rock Sınıfı” albümünde Özge Fışkın’ın seslendirdiği “Gezegenimiz”, “Kafamı kaldırıp da / Gökyüzüne bakınca / Merakımı cezbetti / Nasıl oluştu Dünya?” sorusuyla başlıyor. İlhan İrem’in bir şarkısında “Kocaman uzayda / Mini mini dünya / Mini mini insanlar…” sözlerine rastlıyoruz. Günümüze yaklaştığımızda, başka şarkılar devreye giriyor: Ayşe Hatun Önal’ın bundan on küsur yıl önce klibinde bir uzaylıyı oynattığını hatırlayanlar vardır belki… Nil Karaibrahimgil, ilk albümünde, “Uzaylı” adlı bir şarkıya yer vermişti: “Bence sen uzaylısın / Yok bu gezegenden değil / Işık yılı uzaktasın…” ‘70’li yıllarda “Bim Bam Bom”la ortalığı çalkalayan Yasemin Kumral, etkin olduğu dönemden yirmi yıl sonra yeniden müziğe dönmeye karar vermiş, “Uzaylı Dostum” adında bir albüm yapmış, kapağına da Alf’le çektirdiği bir fotoğraf koymuştu. Alf, Müşfik Kenter’in seslendirmesiyle, ‘90’lı yılların başında hayatımıza giren bir başka uzaylı. Dünyaya düşmüş, bir eve yerleşmişti ama bir kusuru vardı: Kedi yiyerek besleniyordu!

Günümüze gelmeden, biraz daha geriye gideyim ve 1923 yılında İstanbul Operet Heyeti’nin uzaylı bir oyun oynadığı bilgisini vereyim… Muhlis Sabahattin’in “Zühre” adlı operetine dikkatimizi çeken, Gökhan Akçura. 2005 yılında Everest Yayınları tarafından basılan “Ay’a Seyahat” adlı kitabında, konuyla alakalı geniş bir yazı var. Akçura, aynı kitapta, “Ali Ay’a Gidiyor” başlıklı bölümde, Apollo 11’in Ay’a inişi sonrasında yapılmış “konuşmalı” plakları incelemiş. Ali Avaz’ın Suna Pekuysal katkılı “Ali Aya Gidiyor”u, Karakediler’in “Aya Seyahat”i, Ateş Böcekleri’nin “Memişle Derviş Fezada”sı ve daha nicesi… Bu bahiste, Almanya’ya uzaydan selam çakan bir plağı anayım: İsmail Azeri’nin diskografisinde karşımıza çıkan bir plak bu: “Biz de Aya Yaklaştık / Avrat Gitti Almanya’ya”

‘90’lar ve sonrasında bilhassa Amerikan filmlerinde, uzaylılar hep kötü karakter… Onlara, “dünyamızı işgal eden yaratıklar” gözüyle bakılıyor. Yazının başlarında söz ettiğim “Badi”de, bu bahiste örnek olacak bir replik var: “Baba vurma, uzaylı o!” Bir de uzaylı şarkıcımız ya da türkücümüz var: Mustafa Topaloğlu! Gazetecilerin, “Uzaylısınız ama neden dünyadasınız?” sorusuna, “Dünya uzayda değil mi?” sorusuyla karşılık vermiş, kalplerimizi fethetmişti.

Yakın dönemde büyük hayranlıkla izlediğim Ekin Beril, ilk solo albümü “Dualite”de yer alan şarkılardan birine “Uzayın Dibi” adını verdi. Hayran olduğum bir diğer isim, Yasemin Mori, “Deli Bando”da “Venus’te Uyandım” adlı bir şarkıya yer vermişti. Son Feci Bisiklet’in şarkılarından birinin adı, “Uzaydan Geldiğine Göre Yorgun Olmalısın”. Hande Yener, “Uzaylı” adlı şarkısıyla bundan on yıl önce insanları gecelerde zıplattı. Bubituzak ise “Uzay Yolları Taşlı”da hepimizi yerinden hoplattı. Evrencan Gündüz, topluluğuna Uzaylılar adını vermişti. Evdeki Saat, “Mümkünse Uzaya Çıkmayalım” derken, duruma son noktayı koyan, Gaye Su Akyol oldu: “Ya o uzaya gidilecek, ya o uzaya gidilecek…” Akyol, uzaylı şarkılar bahsinde şu anda bir numara: Bir şekilde oraya referans veriyor ve şarkılarını, Türkiye dışındaki ülkelerde de dinletiyor.

Bugün, gündemden bağımsız olarak uzaydan ve uzaylı şarkılardan söz ettim. Şüphesiz eklenebilecek çok şarkı var. Bunlar, ilk anda akla gelenler. Yazının sonunda iki çocuk şarkısını anmak isterim… İlki, Şevval Sam’ın “Nanninom” adını verdiği ninni albümünde yer alan “Uzaya Yolculuk”: “Bütün gün oynadım herkesle, çok eğlendim / Akşama gözlerim kapanmadan yatağıma serildim / Anneme seslendim uykuya dalmadan önce / Kocamana mutlu bir öpücük istedim // Rüyamda uzaya doğru bir yolculuk yapabilir miyim, anne? / Venüs’e, Mars’a, Satürn’e, Jüpiter’e? / Kuyrukluyıldız taşır mı beni Samanyolu’na anne? / Kahvaltıya yetişirim, merak etme…” İkinci şarkı, Şubadap Çocuk tarafından seslendirilen “Uzaylı Arkadaşım”: “Uzaylı bir arkadaşım olsa / Bana yıldız toplasa / Topladığı yıldızlarla / Tırmanıp el ele gökyüzüne / kocaman bir barış yazsak…”

“Halley”de söylenene geri döndüm. Dünyaya barışı kendi kendimize getiremiyoruz, uzaylılardan medet umuyoruz. Oysa her şey bizim elimizde. Mr. Spock bunu duysa, tek sözcükle cevap verirdi: “Mantıksız!”.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.