YAZARLAR

İstismar affı marjinalleşen siyasi aklın ürünü

Araştırmaların gösterdiği gibi toplumun yönelimi kız çocuğunu okutmaktan yana. Bu ülkenin dindarları, ataerkil din yorumlarıyla kadının ikincilleştirilmesinin, kız çocuklarının din adına seks nesnesi kılınmasının Kur’an’da yeri olmadığını biliyor. Dindarları bahane ederek insani gelişmeyi durdurmak, suları tersine akıtmak isteyen iktidarın siyasi aklı artık bu topluma dar geliyor.

İktidarın istismar affını, toplum mühendisliği çabalarının bir parçası olarak gündemde tutmayı tercih ettiğini sıklıkla yazıyorum. Marjinal grupların söylemleri yükseltilmek suretiyle iktidar eliyle büyük bir toplumsal sorun varmış ve ona çözüm aranıyormuş izlenimi yaratılıyor yıllardır. Özellikle son beş yılda kadın haklarına ve çocuklara yönelik saldırılar, çok ciddi hak ihlallerine yol açmakta. Özellikle çocuğun cinsel istismarı suçuna evlilik şartıyla af getirilmesi için arkası kesilmeyen siyasi girişimle kız çocuklarının tüm hakları ve yaşamı rehin alınmak isteniyor. Toplumun demografik yapısına müdahale için araç kılınıyor kız çocukları. Basit gözlemle dahi tespit edebildiğimiz toplumsal gerçeklerden birisi, toplumda eğitim seviyesinin yükselmesiyle birlikte erken evliliklerin azaldığı yönünde. Kız çocuklarının okullaşması, ülkemizde erken ve/veya zorla evliliklerin azalmasında en önemli etkenlerden birisi ve toplumsal doku, 1950’lerden itibaren evlilik yaşının hem kadınlar hem erkekler için yükselme eğiliminde olduğu biliniyor. Çocuk evliliklerinin hızla azaldığına her birimiz kendi aile öykülerimizle tanığız. Bilimsel çalışmalar da tanıklığımızı doğrular nitelikte sonuçlar veriyor. Kamu kurumlarının nüfus yapısı istatistikleri de öyle.

.

Aile Bakanlığı'nca periyodik olarak gerçekleştirilen Türkiye Aile Yapısı Araştırmaları (TAYA) ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları (TNSA) verilerini değerlendiren Prof. Dr. İsmet Koç, ilk evlenme yaşındaki hızlı yükselişi grafiklerle gösteriyor. Tabii sunduğu grafiklerle kız çocuklarını erken evlendirme alışkanlığının çok azaldığını da görebiliyoruz. Demografik Göstergeler ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları başlıklı çalışmasıyla İsmet Koç tarafından açıklanan bulgulara göre Türkiye’de kadın ve erkek evlenme yaşı 1952 öncesine kıyasla günümüze kadar yükselme eğilimini sürdürerek sekiz yaş yukarı çıkmış. Geçmişte ortalama olarak erkekler 19, kadınlar 16 yaşlarında ilk evliliklerini yaparken günümüzde ilk evlilik yaşı erkekler için 28, kadınlar için 24 olarak görülüyor. TAYA ve TNSA gibi iki kapsamlı çalışmada ortaya koyulan bu evlilik yaşı sonuçları, HAVLE Kadın Derneği tarafından dindar kesim özelinde yapılan küçük çaplı araştırmanın sonuçlarıyla da örtüşüyor. HAVLE araştırmasıyla ulaşılan kanaat de evlilik sorumluğunu üstlenmek için gereken yaşları bilimsel verilere çok yakın. İki binin üzerinde dindar kadın ve erkek katılımcıya göre, ideal evlenme yaşı kadınlar için 24, erkekler için 29 olmalı. Gündelik yaşam pratikleri ile toplumsal kutuplaştırma politikaları arasında uçurum olduğunu söylemek mümkün. Yani uçurum, toplumsal kesimlerin yaşam tarzları arasında değil toplum geneliyle siyasi söylem arasında.

.

Çocuk istismarı olan erken evliliklerle ilgili de önemli bilgilere ulaşıyoruz. Araştırmacı 18 yaş altı ve 15 yaş altı olmak üzere iki kategoride incelemiş, çocuk evliliklerini. Buna göre 1952 öncesi kadınların yüzde altmış ikisi 18 yaşından önce ve yüzde 24’ü on beş yaşından önce evlenirken günümüzde bu oranlar 18 yaş altı için yüzde sekiz ve 15 yaş altı için yüzde birin altına düşmüş görünüyor. Kız çocuklarının yüzde biri on beş yaşını, yüzde sekizi ise 18 yaşını doldurmadan önce evleniyor. Yıllar içinde hızla düşmesine rağmen hâlâ kabul edilemez değerlerden söz ediyoruz yani. Ancak araştırma sonuçlarına göre asıl kabul edilemez olan düşüş eğiliminin son yıllarda durağanlaşması. 2008’den bu yana düşüş eğilimi durmuş ve yatay seyrediyor. TNSA verilerine göre yüzde ikinin TAYA verilerine göre yüzde birin altında görülen on beş yaş altı evliklerin on yıldır azalma eğilimi göstermeyişi doğrudan siyasi akılla, siyasi söylemle, üretilen politikalarla ilişkili. Daha açık söyleyişle anayasa, yasa ve uluslararası sözleşmelerle bu topluma verilen sözlerin aksine çocuk haklarının gasp edildiğinin göstergesi oranların durağanlaşması.

Ekonomik kalkınmayı öncelikli hedef saydığını söyleyen AKP ve -böyle isimlendirmeseler de- koalisyon ortağı MHP, sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın olmazsa olmaz şartı sosyal ve insani kalkınmadan habersiz görünüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kız çocuklarının evlendirilmesinin önüne geçilmesi, sosyal ve insani kalkınma için gerekli olduğu kadar ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir kılınması için de temel şartlardan birisi. Ancak siyasi akıl uluslararası toplumun ölçütlerinden uzak olduğu gibi kendi toplumunun beklenti ve yaşam pratiklerinden de çok uzağa düştü, son yıllarda. Çocuğun cinsel istismarı yasaya göre suç ama yasayı yürütmek için yetki alanlar, toplumun terk ettiği o eski alışkanlıkları canlandırmak için çalışıyor. Toplumsal dokuda metazori değişiklik yapmanın yolu olarak çocuğun cinsel istismarını teşvik edecek af vaatleri, gündemde tutuluyor. Siyasetin önergelerle, beyanatlarla sık dile getirdiği “erken evlilik mağdurları” ifadesi sunmak istedikleri gibi bir toplumsal sorun değil marjinal grupların beklentisi. Araştırmaların gösterdiği gibi toplumun yönelimi kız çocuğunu okutmaktan yana. Bu ülkenin dindarları, ataerkil din yorumlarıyla kadının ikincilleştirilmesinin, kız çocuklarının din adına seks nesnesi kılınmasının Kur’an’da yeri olmadığını biliyor. Dindarları bahane ederek insani gelişmeyi durdurmak, suları tersine akıtmak isteyen iktidarın siyasi aklı artık bu topluma dar geliyor. Son on iki yılda düşme eğiliminin durağanlaşması, toplumsal gerçekliklerden çok siyasi politikalarla eşitsizliğin derinleştirilmesine yönelik uygulamalarla ilişkili olmalı.

Demografik göstergeler için

İslam ve evlilik yaşı için


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.