YAZARLAR

'Direniş Ekseni' hedefte

“Direniş Ekseni'ni” bu kez gerçekten çok zor günler bekliyor. Sorun sadece ekonomik olsa bir derece, ancak ekseni oluşturan tarafları, birinden kurtulsa diğerine düşeceği çok sayıda kuyu kuşatmış durumda. Dolayısıyla süreci atlatabilmeleri için insan üstü bir efor gerekiyor. Bakalım bu kez de çemberi yarmayı başarabilecekler mi?

Suriye için savaş sürecinden çok daha zor günler başlıyor. Kısaca “Sezar Yasası” olarak bilinen, klasik yaptırım maddelerini içeren yasanın yarın itibari ile yürürlüğe girmesi bekleniyor.

Suriye olaylardan önce de yıllar boyunca bu türden yaptırımlara maruz kalmıştı. 2011 sonrasında yaptırımlar daha da ağırlaştırıldı. Ancak ABD bu kez Suriye’nin “nefesini kesmeyi” hedefliyor. Yaptırımlar bilindiği gibi stratejik ekonomik alanlar başta olmak üzere Suriye’nin yeniden yapılandırılmasının önüne geçecek şekilde ayarlanmış.

Ancak bu yaptırımların dikkat edilmesi gereken en önemli tarafı aslında “Direniş Ekseni'ni” hedefliyor olması.

ABD ve Batı daha önce Suriye, İran ve Hizbullah ile ilgili tek tek kararlar almıştı. Şimdi belli ki entegre bir çalışma yapılmış ve bu üçlü toptan ele alınmış.

Bu üçlüden her biri birbirleriyle bağlantılı ya da bağımsız olarak zor günler geçiriyor ve ABD muhtemelen son vuruş olmasa da sonlarını yaklaştıracak etkili vuruş peşinde.

İran bir yandan bölgesel olarak yaşadığı siyasi sorunlar, bir yanda kendi iç sorunları ama en önemlisi ABD yaptırımları da dahil ekonomisinin içinde bulunduğu durum bakımından tarihinin en zor dönemlerini yaşıyor.

Suriye savaşın en kızgın olduğu zamanlarda bile görmediği ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Savaş başlamadan önce bir ABD doları istikrarlı biçimde 45-50 Suriye Lirası bandındaydı. Savaş sonrasında Suriye Lirası tedricen değer kaybetti ve geçtiğimiz yıl içinde, bir ABD doları = yaklaşık 1000 Suriye lirasını gördü. Şimdilerde (Merkez Bankası fiyatı 700 civarında olsa da) serbest piyasada bir ABD doları 2500 Suriye Lirası’nı geçmiş durumda. Bunun zaten çökmekte olan ekonomiye vurduğu darbe çok açık.

Üçlünün son ayağı Hizbullah’ın da Lübnan’daki ekonomik krizden payına düşeni almasından daha çok, bundan sonra yaptırımların etkisi ile içerideki ekonomik müttefiklerini bile kaybetme riski ile karşı karşıya olduğu söylenebilir.

Bu arada Lübnan’da ekonomi vahim durumda ve daha önce yıllar boyu 1500 Lübnan Lirası'na sabitlenen dolar bugünlerde 4500 liraya çıkmış durumda. Daha da kötüsü Lübnanlılar bankalardaki paralarını çekemiyor. Lübnan’da ekonomik krizin başladığı ve bankaların döviz ödemeyi durdurduğu ilk günlerde çok sayıda Suriyelinin paralarının da battığı belirtilmişti. Bunların arasında milyarlarca dolarlık toplama denk gelecek kaç işadamı vardı acaba? Yani diğer bir deyişle Suriye varlıklarının bir kısmını Lübnan’da tutuyordu belki de. Öyle olmasa da özel sektörün varlıklarının erimiş olması bile bugünlerde Rami Mahluf gibi operasyonlara gereksinim duyan yönetim açısından hiç de küçümsenecek bir darbe değil.

Kısaca zaten ekonomik açıdan zor günler geçirmekte olan İran ile birlikte ilginç bir şekilde Suriye ve Lübnan da aynı günlerde ekonomik açıdan koma hali yaşıyor.

Sezar Yasası Rusya’yı da hedefliyor. Burada küresel rekabetin etkisi elbette vardır ancak Suriye’nin atardamarının kesilmesinin de hedeflendiği ortada.

Suriye’nin siyasi süreç ile birlikte yendiden yapılanma sürecine girmesi kaçınılmaz bir durum. Rus, İran ve Çin şirketlerinin aslan payını kapması kaçınılmaz gibi. Ancak ekonomi Suriye açısından diğer ülkeler ile diplomatik ilişkileri tekrar başlatabilmek için de önemliydi ve bu durumda, bazı bölge ülkeleri ile Batılı şirketlere ihaleler verilebilirdi. Ancak Sezar Yasası bunu da engelleyerek Suriye’nin dış dünya ile her türlü doğrudan ya da dolaylı seçeneğini ortadan kaldırıyor. Bu durumda Suriye’nin son dönemde Batı’ya açılma ihtimalini düşündüren Kıbrıs Rum Yönetimi ile anlaşma zemini de ortadan kalkıyor.

ABD yaptırımları, doların fırlaması ve tam da aynı anda Türkiye’nin Suriye’nin belli bölgelerine Türk Lirası sokması da ilginç bir tesadüf olmalı. Bu adım Türkiye’nin Suriye’de ileride ilhak ile bitmesi planlanan paralel devlet oluşturma çalışmalarının ötesinde ABD ile sıkı bir işbirliğinin sürdüğü anlamına da geliyor. Böylece Türkiye bir yandan Rusya ile “işbirliğini” sürdürürken diğer yandan kendi ajandasını üstelik ABD ile paralel şekilde yürüttüğünü de ortaya koydu. Rusya’nın Libya’ya uzanan konjonktürde bu adımlara tepkisini görmek için beklemek gerek. Ancak eğer Rusya tek başına Esad’ı ya da birlikte İran’ı ve/veya ileride her daim işbirliği yapabileceği bir güç olarak Direniş Ekseni'ni dikkate alıyorsa Türkiye’nin bu girişimlerine sessiz kalmayabilir.

Esad muhtemelen asıl zor günlerini şimdi yaşamaya başladı. Suveyda’da yaşanan gösteriler, kendisine destek gösterileri yapılmış olsa da halkta oluşan rahatsızlığı gösteriyor.

Bundan sonrası için ise zaten yıllar boyu Batı yaptırımlarına alışkın ve “felafel ekonomisi” adını verdikleri imkansızlık zamanlarında dahi direnmiş Suriye halkının tavrı belirleyici olacak. 70’li, 80’li yıllardan tek ama önemli bir fark var var: Suriye eski Suriye, halkı da eski Suriye halkı değil, parçalanmış ve herkesin sadece kendi canının derdinde olduğu bir toplum.

“Direniş Ekseni'ni” bu kez gerçekten çok zor günler bekliyor. Sorun sadece ekonomik olsa bir derece, ancak ekseni oluşturan tarafları, birinden kurtulsa diğerine düşeceği çok sayıda kuyu kuşatmış durumda. Dolayısıyla süreci atlatabilmeleri için insan üstü bir efor gerekiyor. Bakalım bu kez de çemberi yarmayı başarabilecekler mi?


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.