YAZARLAR

Siyahlar, Kürtler ve faşistler

Tek tesadüf iki fotoğrafın yan yana gelmesi, yoksa gerisi değil. Ernest Mandel, burjuvazinin ortadan kaldıramadığı iki şeyden bahsediyordu: Sömürgecilik ve proletarya. -Onların sırtındaydı burjuvazi zaten- Bu yüzden hiç tesadüf değil, ABD’de siyahların, bu topraklarda, Kürtlerin kolayca öldürülebilmesi.

.

Durun bir dakika. Yazıya başlamadan önce fotoğrafa, dikkatlice bakın. Pazar günü Gazete Duvar’ın timeline’ında, haber akışı sürüklenişi ile yan yana düşen ama dünyayı ve bizi oldukça iyi anlatan bir tesadüf. Eğer tam farkına varmadıysanız, okla göstericilere saldıran ABD’li faşistin tişörtüne, biraz büyüterek bakın; Kuru kafa desenli bir tişört bu. Kesinlikle düşünülerek giyilmiş bir şey. Birkaç siyah avlamaya giderken, beyaz bir faşistin üzerinde, kuru kafalar dolu bir tişörtü, ‘temiz sepetinden şöyle çekip aldım’ olabilmesi mümkün mü acaba? Bir de çıkarken ok sepetinden bir yay ve altı ok -bu sayıyı attım- ve bir pala ile birlikte, çekip alması, size hiç tesadüf gibi geliyor mu?

Düşünün ki Minnesota'da mutlu bir Tarkan!

Tek eksiği yanında kurt olmaması. Ki onu da Trump, Beyaz Saray'da hazır tutuyormuş, öyle tweet attı. Eğer göstericiler, Beyaz Saray'a doğru gelirlerse, köpeklere ‘atıl kurt’ diyecekmiş…

İnsan nefes alamıyor bu dünyada gerçekten ve Trump için söylenebilecek tek şey: Hancı bana şarap getir….

Bir önceki resme dönüyoruz. Mardin’de bir mağaranın içinden çıkan, -çok muhtemel- kayıplara ait olan kemikler ve kuru kafalar. Burada çok daha acı olan, kuru kafaların bir tişört resmi filan da olmaması. Gerçek olması, gerçek faşistlerin, gerçekten öldürdükleri insanların, daha da açık yazarsak Kürtlerin, muhtemelen kemikleri, kuru kafaları olması. Bu mağarada bulunanların, onlar olmama olasılığı da fark etmez aslında, çok daha acıtıcı olan, bu olayın gerçek olması. Yani yapılacak DNA araştırmaları belki bir gerçeğin ‘konumunu’ tespit edecek sadece ama bu mağaradakiler onlar olmasa da gerçeği her durumda ortadan kaldırmayacak.

Daha da trajik olan, kaybedilen insanlardan birinin oğlunun, bulduğu kemiklerin arasında babasının olduğunu düşünüyor olmasıydı.  Babası 1993 yılında kaybedilen İrfan Yakut "İnceleme sırasında 40 kuru kafa bulundu" dedi…

Bunu kayıp ailesi olmayanların kolay anlayabileceğini sanmıyorum. İnsanların onlarca yıl sonra bile olsa, en azından yakınlarının ölülerine kavuşmalarının ne manaya geldiğinin anlaşılabilmesi çok zor. Arjantin Kayıp Annelerinden, Juana Meller de Pargament ile konuşurken "Evde kapının arkasında hâlâ paltosu, şapkası asılı duruyor" diye anlatıyordu, "Sanki otobüsten inip, eve gelecek, onu bekliyorum…"  Kosova’da, ailedeki bütün erkeklerin, dört kişinin kaybedildiği bir evi hatırlıyorum. Konuşmaya başlayacaktık, önce kaybedilenlerin duvarda asılı fotoğraflarını kucaklarına almışlardı, kadınlar ve çocuklar…

Bütün bu olanlar arasında tek tesadüf olan, bu iki fotoğrafın yan yana gelmesi, yoksa gerisi değil. Ernest Mandel, burjuvazinin ortadan kaldıramadığı iki şeyden bahsediyordu: Sömürgecilik ve proletarya. -Onların sırtındaydı burjuvazi zaten- Bu yüzden hiç tesadüf değil, ABD’de siyahların, bu topraklarda, Kürtlerin kolayca öldürülebilmesi.

‘Siyahlar ve Kürtlerin’ bu kader birliğinin sınıfsal bir tarafı olmadığını da söylemiyorum tabii ki. Tam aksine sınıfsalın dibi!  Bunu uzun uzun tahlil etmeye de ihtiyaç yok aslında, Türkçenin ortasına çökmüş ‘amele’ kelimesinden bile, kolayca anlayabilirsiniz. Yani her şeyi bir yana bırakın, ‘amele’ denilir denmez, neden ilk başta aklınıza hemen, yoksul bir Kürt işçisinin geldiğini düşünürseniz, çok başka bir şeye ihtiyaç kalmaz.

-Eğer proletarya ve sömürge ilişkisini, ağzınızın tadını bozmadan anlamak isterseniz size Vedat Milör’ü tavsiye ederim. Bu yemeği de gayet güzel tarif etmiş.-

Bu birlikteliğe, tersinden bakarsanız da aynısı çıkacak karşınıza. Biraz acımasız genelleme yaparsak proletaryadan sömürgeyi sıyırırsanız geriye, faşist kalıyor, daha çok. Bu yüzden elinde göstericilere ok atmaya çalışan, kuru kafa tişörtlü faşistin, belki kaybedicilerin, mezarından İbrahim Gökçek’i çıkartıp yakmak isteyenlerin, Kürtçe müzik dinlediği için -veya Müslümanlığı bana mı öğretiyorsun diyerek- 20 yaşında bir gencin kalbine bıçak saplayanların, Trumpcı, Bolsonarocu ve saireci çete mensuplarının, yoksul işçiler, işsiz işçiler ve -yüreğinizi rahatlatacaksa eğer- lümpen proletarya olduğunu göreceksiniz.

Ayrıca bu kilometrelerce ötedeki kader birliğinin sınıfsallığı, son günlerin tartışması için de izah edici bir durum aslında. Bizim toprakların mustarip olduğu, üniversite puanı kibriyle oyuna girmiş çok bilicilerin, farkında olmadığı şey, Kürt hareketinin tesadüfen sola ve sosyalizme bulaştığını zannetmesidir. Siz bunu sevin ya da sevmeyin, bu sömürgecilik ve proletaryanın iç içe geçmiş kaderinden kaynaklı. Bu bir olgu.  Bunların birbirinden ayıklanabilir olduğunu zannetmek, bir kürsü fantezisinden başka bir şey değil…

Siyahlar, Kürtler ve faşistler…. Ve isyanlar…

Hiçbir şey, pek tesadüf değil….


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...