YAZARLAR

George Floyd olayı aynasında kendimize bakmak

George Floyd olayı aynasında kendimize bakarsak, Ermeni Soykırımı ve 6-7 Eylül Pogromu sonrasında el değiştiren mülkiyet, Kürt sorununun neredeyse yüz yıldır barışçıl ve siyasal yoldan çözülememesi, yerinden yönetim, katılımcılık, hak ve özgürlükler ve daha neler neler görürüz. O kadar uzun boylu dahi değil bizim burada, değerli araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker’den öğreniyoruz ki EGM bu ay devasa taarruz el bombası, plastik mermi, biber gazı alımı ihalelerine hazırlanıyor. Orada ise Houston (Texas) Emniyet Müdürü Acevedo Trump’a “eğer yapıcı bir şey söylemeyeceksen, lütfen çeneni kapat” diy-ebiliy-or. 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Baskıcı bir yönetim anlayışıyla herkesi susturmanın arayışı içindeler. Bu arayışı gerekçelendirmek için de ‘CHP sokağa çıktı, anarşiden, terörden yana' söylemlerine yöneldiler. Böylece, daha baskıcı yönetimle önce olağanüstü hal (OHAL) ilan edip sonra da kimsenin itiraz edemeyeceği bir yönetim arzuları var. Biz, bu oyunlara gelmeyeceğiz." iddiasını dile getirdi. İlk okuyuşta her ne kadar somut veri veya kaynak gösterilmese de, gayet ikna edici ve sağduyulu gözüken bu açıklama bana kendi kendini sıfırlayan hatta siyaseti reddeden bir tutummuş gibi gözüktü.

Zira burada söylenmeyen ama ihsas ettirilen yahut ima edilen (artık hangisi uygunsa), yine yahut tersten mühendislik sürecine girersek karşımıza çıkan, bence Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylediği, hep söyleyegeldiği gibi, “yöneten oyunun kuralları dışına çıksa da, biz ölü taklidi yapmaya devam edeceğiz.” Ben burada Sayın Kılıçdaroğlu’nu bir tür “yerli Obama” gibi düşünüyorum: Alevilik, Dersimlilik ve Kürtlükle “malûl” bir trajik kahraman. Oysa bu malûl olma durumu yerine mağdur olma ve mağdurların sancaktarlığı konumunu da benimseyebilirdi bana kalırsa ve CHP’nin kitlesel olma iddiasıyla da çelişmezdi. Aksine, çarpan etkisi yapar ve davayı, herkesin, hepimizin davası kılardı. Siyasi olan da bu olurdu, Sayın Kılıçdaroğlu’nun tutumu ise bana göre maalesef  “anti” yahut “proto” siyasetten ibaret.

CHP’ninki sanki bir tür “seküler takiye”: İlerlemeye, aydınlanmaya dair ne varsa, bunların tümünün ve dolayısıyla kadın-erkek eşitliği, laik eğitim, içki, dans, tiyatro, sinema vb. “İslâm dairesine dışarıdan musallat” ne varsa, o batak ve tek dişi kalmış Batı’nın uşaklarınca bizim fıtratımıza (!) aykırı biçimde burnumuza sokulan hortumlardan zorla beslendiği safsatasının ön kabulü. Geçerli ve güncel soru şu halbuki: “Aga, ‘biz’ kimiz?” Biz, hepimiz “mukallit nesil” miyiz? Cumhuriyetimizin, eşitlikçi, sosyal ve seküler olduğunu iddia ettiğimiz temelleri neler? Bu temeller inorganik, bünyeye yabancı olmak durumunda mıdır?

“Seküler takiye” diyorum, çünkü öyle gözüküyor ki CHP ya karşı tarafı kandırıyor, ya kendini. Yine bunun için birkaç yazımda “demokrasi” değil, “cumhuriyet” konuşuyor olmamız gerektiğini iddia ettim. Benzer doğrultuda AKP de veya “AKP eşittir bir yani Erdoğan” ise Erdoğan da, küresel salgınla mücadele kısvesinde bir “çakma takva” dayatıyor topluma. Hayali bir iyi Müslümanlık, yurtseverlik yerine ikame edilmiş bir hışır milliyetçilik, makbul yani haklarından istifade etmesi lütuf buyurulacak yurttaşlık demek oluyor. Bu tasarımın tam karşısına eşit anayasal yurttaşlık konulmadıkça sözkonusu burulmanın aşılması olası gözükmüyor.

Nitekim Murat Sevinç haklı olarak soruyor: “E herkes Gezi’deyse, Osman Kavala neden cezaevinde?” ABD vatandaşı George Floyd kadar cumhuriyetimizin yurttaşları Kemal Kurkut, Berkin Elvan, Dilek Doğan, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol ve daha niceleri: Onları da dert ettik miydi değil edinebiliyor muyuz? Metrobüste telefonuyla bağırarak iş görüşmesi yapan birinin ısrarla randevu istediği muhatabına “önümüzdeki günlerde boşalmalarınız olacak mı?” dediğine kulak misafiri olmuştum. Gördüğüm kadarıyla yalnız ve güzel yurdumuzda da ABD’deki halk isyanları bağlamında çoklu boşalmalar yaşanıyor. ABD’nin yıkılmak üzere olduğu varsayımıyla alkış tutanlar, ABD’nin zaten yanlış temeller üzerine kurulu olduğunu ve şimdi bunların sarsıldığını ileri sürenler, ABD’nin kendi yarattığı melanete kurban gitmekte olduğuna iman edenler, kimi ararsanız soldan sağa herkes orada.

Vitesi büyütüp, “Trump, Şi, Putin, Erdoğan” diye rastgele isimleri tek nefeste sayıp, hepsinin birden tarihin hurdalığına doğru yola çıkma zamanının geldiğini ve yeni bir şafağın hemen öncesindeki zifiri karanlığı yaşadığımızı savlayanlar da var. Erdoğan’ı, kendimizi bir yana koyalım, ABD ile Çin’i yalnızca küresel güç olma iddialarına dayanarak aynı kefeye koymayı ne doğru ne yararlı buluyorum. İnsanların güvenilirliğinden söz ederken Amerikalılar “ondan elden düşme otomobil satın alır mısın?” sorusunu yöneltirler. Ben de kendi kendime “şu kişiyle oturup bir kadeh bir şey içmek ister miydin?” sorusunu sorarım bazen. Türkiye veya başka herhangi bir ülke ne Çin ne Rusya ile ABD ile olana eşdeğer bir ikili ilişki kuramaz. Bu inanç değil, mantık konusu. ABD’nin bir “iyicil egemen” (“benign hegemon”) olduğunu iddia etmiyorum. Ancak ABD’nin tarih ve coğrafya açılarından gerçekten bir istisna olduğunun bir bilimsel veri kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Polis, Atlanta'daki George Floud protestolarında eylemcilerle birlikte diz çöktü. (Fotoğraf: Reuters)

Söz uzadı ve çatallandı: Özcesi, George Floyd olayı aynasında kendimize bakarsak, Ermeni Soykırımı ve 6-7 Eylül Pogromu sonrasında el değiştiren mülkiyet, Kürt sorununun neredeyse yüz yıldır barışçıl ve siyasal yoldan çözülememesi, yerinden yönetim, katılımcılık, hak ve özgürlükler ve daha neler neler görürüz. O kadar uzun boylu dahi değil bizim burada, değerli araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker’den öğreniyoruz ki EGM bu ay devasa taarruz el bombası, plastik mermi, biber gazı alımı ihalelerine hazırlanıyor. Orada ise Houston (Texas) Emniyet Müdürü Acevedo Trump’a “eğer yapıcı bir şey söylemeyeceksen, lütfen çeneni kapat” diy-ebiliy-or.

Ve Romalı Senatör Cato’nun zamanında her söylevini bağlarken kullandığı “Kartaca yıkılmaldır!” sözü gibi şunu mutlaka eklemeliyim: Selahattin Demirtaş, 4 Kasım 2016 tarihinden bu yana Edirne Cezaevi’nde.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.