YAZARLAR

Kamuda sözleşmeli çalışanın aile birliği hakkı yok

Eş durumu/aile birliği mazeret tayin listesine giremedi. Sözleşmeli kamu çalışanı üç yıl aynı kurum ve konumda çalıştıktan sonra o kurumda kadro ihdas edilmişse daimi statüye geçtikten sonra bir yıl daha beklemek zorunda, eşinin yaşadığı ile/ilçeye tayin istemek için.

Kamu personel rejimi, uzun yıllardır bu ülkenin en sorunlu alanlarından birisi. Yapısal bir düzenlemeyle, sözleşmeli ve kadrolu kamu çalışanlarının özlük haklarının eşitlenmesi gerekiyordu. Yıllardır bilinen bu ihtiyacı, olağanüstü hal yetkileriyle gidermeye çalışan iktidar yeni sorunlar yarattı. Popülist bir yaklaşımla eşitlik ilkesini gözetmek yerine daimi kadro taleplerinin karşılanmasına odaklanan bir kanun hükmünde kararname çıkarıldı. OHAL şartlarında ve OHAL yetkileri kullanılarak ama anayasanın, OHAL ilanını gerektiren durumlarla ilgili yasa yapmak şartı çiğnenerek, kamu personel rejimi düzenlenmeye kalkışıldı. 2016 yılında çıkarılan 663 sayılı KHK ile 4/B statüsündeki personele, daimi kadroya geçiş için 4+2 şartı getirildi. Bir gecede bir KHK torbasına tıkıştırmak suretiyle, iyice karmaşıklaşmış kamu personel rejimine hukuka ve eşitlik ilkesine uygun, insan haklarına dayalı ve demokratik talepleri karşılayacak yeni düzen verilmesi mümkün değildi elbette ve işler daha da karıştı. Sözleşmeli kamu çalışanına, eş durumu özrüyle tayin talep etme hakkı tanımadı 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname.

Daha önce ismi değiştirilerek aile birliği mazeretine dönüşmüştü ve sonra sözleşmeliler için bu mazeret buharlaşıverdi, 2016’da. Diğer mazeretler tanınmaya devam etti ama artık memur sadece aile birliği mazereti nedeniyle tayin istemiş ve isteği gerçekleşmişse, kadroya geçme şansı altı yıl daha ötelenmiş olacaktı. Yani tayin oluncaya kadar geçirdiği çalışma süresi yok sayılarak 4+2 şartına bağlı süre sıfırdan başlayacaktı. Alelacele düzenlenen bu kanun hükmünde kararname de pek çok benzeri gibi kısa süre sonra değiştirilmeye muhtaçtı. Ve 4+2 önce Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı sözleşmeli personeli için 3+1 şartına geriletildi. Sonra Sağlık Bakanlığı çalışanlarına tanındı aynı süre indirimi.

Değişiklik süreyle sınırlı kaldı ve eş durumu/aile birliği mazeret tayin listesine giremedi. Sözleşmeli kamu çalışanı üç yıl aynı kurum ve konumda çalıştıktan sonra o kurumda kadro ihdas edilmişse daimi statüye geçtikten sonra bir yıl daha beklemek zorunda, eşinin yaşadığı ile/ilçeye tayin istemek için. Can güvenliği, sağlık ve engellilik mazeretiyle tayin isteme hakkı var sözleşmeli devlet memurunun. Ama bu arada can güvenliği tehlikede olma mazereti maddesi, personelin geçirdiği idari ve adli soruşturma nedeniyle aynı yerde çalışma zorluğunu dikkate alarak tayin hakkı tanınıyor. Diyelim ki, cinsel suçla itham edilerek soruşturma geçirmiş bir personel, atılı suç idare kanalıyla veya yargı kararıyla aklanmışsa tayin isteme hakkına sahip ama eşi başka bir ilde çalıştığı için tayin isteme hakkından yoksun. 3+1 sözleşmeli kamu personeli evlilik birliğini sağlamak için dört yıl beklemek zorunda veya kadroya geçme şansını dört yıl ötelemeyi baştan kabul edecek. Fakat kadrolu çalışan bu hakkı kullanmak için sadece bir yıl beklemek zorunda.

Eşiyle aynı ilde yaşama hakkını personelinden esirgeyen kurumlar ise Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı. Sağlık Bakanlığı çalışanlarına aile birliği mazeretiyle tayin talep etme hakkını tanıdı. Fakat çalışanların tüm taleplerine rağmen diğer iki kurum hâlâ bu yönde bir düzenleme yapmaya yönelmedi. Müfredatında öğrencilere, ‘aile toplumun temeli’ bilgisini aşılayan bakanlık, kendi personelinin ailesini dikkate almıyor. Bakanlıkta bu yönde çalışma hazırlığı olup olmadığı yönündeki sorulara ise üst düzey yetkililer, “aile birliği için çalışan kadının istifası” yönünde telkinlerde bulunabiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda da bu yönde bir çalışma yok. Talepte bulunan çalışanlara, kararın mantıksızlığı kabul edilmekle birlikte yukarıda belirlenen kurallara uyma yönündeki devlet teamülleri, hatırlatılıyor. Ne hikmetse öteden beri var olan eş durumu tayin talebi teamül sayılmamış KHK çıkarılırken. Mevzuattaki eksik ve kusurun giderilmesi yönünde harekete geçmeyen üst düzey yöneticilerden bir de ihtar cümlesi geliyor tabii ki: ‘Personel bu şartları kabul ederek atanmıştı.’ Sözleşmeli çalışan ya çalışma hakkından ya da aile birliği hakkından vazgeçmek durumunda bırakılıyor kısacası.

Hatta bir okurumun yakınmasına göre Diyanet üst düzey yöneticileri arasında kurumun, iki eşliliği yaygınlaştırmak için bunu yaptığı yönünde, çirkin şakalaşmalara muhatap oluyor, hakkını arayan personel. Ve tayin isteyen kadın çalışan, dilinin ucuna gelen “kadınlar için ikinci eş ihtimali ne zaman geçerli olacak?” sorusunu, yutkunduğunu söylüyor. Kolay değil çünkü hakkını aramak. Yasa ve yönetmelik gereği daimi kadroya geçmek için çalıştığı kurumda gerekli boş kadronun bulunması şartı var. Üstelik atanır değil atanabilir ibaresi kullanıldığı için idareye çok geniş bir keyfiyet alanı bırakılmış halde. Keyfi yönetime alan açan bu düzenlemenin yanı sıra kamu kurumlarında cezalandırma biçimi olarak kullanılan mobbing şiddetinin, çalışan için hak arama yolunu tıkadığını da hatırlamak gerekir. Mobing uygulamasıyla çalışan, kendi kurumu içerisinde yalnızlaştırıldığı gibi idarenin keyfiyetine imkan veren mevzuatla hak arama yolları da kısıtlanmış oluyor.

Bu yönde pek az istisna var ne yazık ki, Bir sağlık çalışanı aile birliği mazereti için Kamu Denetçiliği Kurumu'na başvurmuş. Ve hakkını teslim eden bir karar çıkarılmış, kurumdan. Ancak kurul kararları, tavsiye niteliğinde olduğu için diğer kurumlar hiç üzerlerine alınmasa da Sağlık Bakanlığı bu yönde bir düzenleme gerçekleştirmiş durumda. Geçen yıl ağustos ayında Sağlık Bakanlığı ve Sağlık-Sen arasında gerçekleştirilen bir protokol uyarınca bu konuda yeni bir düzenleme yapıldığını görüyoruz. Bu bağlamda 4/B ve 45/A’lı yani 3+1 şartına tabi sözleşmeli personelin aile birliği mazeretiyle tayin isteme hakkı, yeniden ihdas edilmiş oldu. Buna göre tayin istenen birimde boş pozisyon açılmasa bile bir sonraki tayin döneminde yeni kadro ihdas edilmesi sözü veriyor idare.

Kamunun aile temalı retorikler yerine çalışanın aile haklarını dikkate alabilmesi için çalışanın hakkını arama kararlılığı bile yetmiyor. Sendikalı olması ve bağlı bulunduğu sendikanın, üyelerinin haklarını koruma yönündeki kararlılığı gerekiyor. Sendikal haklara saygılı ve sendikalarla uyumlu çalışma yönünde siyasi irade sergileyen Sağlık Bakanlığı sorunu çözmüş görünüyor. Uygulama, mutabakata bağlı ve saygılı gerçekleşiyor mu bunu zaman gösterir elbette. Ancak iki sözünün biri aile olan MEB ve Diyanet hâlâ sorunu görmezden gelmeyi seçiyor. Bürokrasi bu iş bilmezliğini perdelemek için de insanlara pervasızca “iki eşlilik ve kadının asıl meşgalesi ev hanımlığı” tavsiyeleriyle(!) gözdağı vermek yolunu seçiyor.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.