YAZARLAR

Dijital şiddeti tanımak ve çözümlemek

Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet olmak üzere 4 ana şiddet türü var. Bunlara artık dijital şiddeti de ekliyoruz; fakat yasada henüz tanımı yok. Sanırım şu aşamada en önemli ödevlerimizden biri bu şiddet türünü yasada açıkça tanımlanır hale getirmek.

"Dijital Şiddet" her ne kadar giderek daha sık kullanılan bir kavramsa da henüz kafamızda tam olarak oturmuş değil. Kavramlar üzerine konuşmak en az somut olaylar üzerine konuşmak kadar önemli. Zira ancak o zaman olayları bir yere oturtup hukuksal olarak da spesifik çözüm üzerine konuşmak mümkün olacaktır.

Artık birçok insan biliyor ki, şiddetin tek bir türü yok. Fiziksel, psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet olmak üzere 4 ana şiddet türü var. Bunlara artık dijital şiddeti de ekliyoruz; fakat yasada henüz tanımı yok. Sanırım şu aşamada en önemli ödevlerimizden biri bu şiddet türünü yasada açıkça tanımlanır hale getirmek. Böylece, faillerin uyguladığı dijital şiddet daha kolay adlandırılabilir ve önlenebilir hale gelecektir.

Dijital şiddet, BM’nin kullandığı tanım. Avrupa düzenlemelerinde daha ziyade; siber şiddet, sanal şiddet, veya çevrimiçi şiddet olarak adlandırılıyor. Türkiye’de son günlerde “çevrimiçi şiddet”in daha tercih edilir olduğunu görüyoruz.

Çevrimiçi şiddetin mağduru herkes olabilir elbette. Fakat BM'nin "Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Siber Şiddet - Dünya Geneli Acil Eylem Çağrısı" raporundaki verilere göre tüm dünyada kadınların çevrimiçi şiddete maruz kalma ihtimali erkeklere oranla 27 kat daha fazla. Yine Pew Research ‘Siber Şiddet’ araştırmasına katılan her 10 kadından 7’sinin internet kullanırken kendini güvende hissetmediğini belirtiyor.

Türkiye’de de son günlerde yaşananlar özellikle cinsiyetçi dijital şiddet üzerine daha çok konuşmak ve çözüm üretmek durumunda olduğumuzu gösteriyor. Bu konuda, Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği ile Alternatif Bilişim’in ortak hazırladığı "Cinsiyetçi Dijital Şiddetle Mücadele Rehberi" diye bir çalışma var, emeklerine sağlık hazırlayanların. İnternet üzerinden indirilip incelenebilir. Sanırım Türkiye’de pratik anlamda derli toplu bir çalışma olarak ilk ve araştırdığım kadarıyla da tek. Yalnızca bu tablo bile dijital şiddet farkındalığı konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzun açık göstergesi.

Peki dijital şiddet nedir? Çok çok özet bir tanımla, yasalarda suç olarak tanımlanan fiillerin dijital araçlar vasıtasıyla uygulanması. Sorun şu ki birçok insan yaşadığı şeyin dijital şiddet olduğunun farkında değil. Örneğin; bir kişi kendisine sürekli mesaj atıyor, sosyal medya üzerinden aşağılıyor, gözetliyor, linç ediyor ya da erkek arkadaşı konumunu/yazışmalarını takip eden bir uygulama kullanıyor veya daha önce çekilmiş özel görüntüleri yayınlamakla tehdit ediyor. Bu ve buna benzer davranışların tamamı dijital şiddet. Belli başlı alt başlıklarını sıralayacak olursak:

  • Cinsel içerikli mesajlaşmanın ifşası (Sexting)
  •  Israrlı Takipçilik (Social Stalking)
  • İntikam Pornografisi (Revenge Porn)
  • Etek Altı Görüntü Kaydı (Upskirting)
  • Geleneksel Davranmayan Kadının Aşağılanması (Slut-Shaming)
  • Kurban Suçlama (Victim-Blaming)

Bunlar ana başlıklar. Dijital şiddet şu anda ülkede sosyal medyada dev trol orduları tarafından uygulanıyor aslında. Örneğin linç. Siz bir konuda fikrinizi yazıyorsunuz (suç işleyenler ayrı), bir de bakıyorsunuz dakikada 100 trol size etmediği hakareti, tehdidi bırakmıyor. Tabii bu hakaretler, tehditler eğer kadınsanız cinsiyetçi oluyor çoğunlukla. Hatta siyasi amaçlı cinsiyetçi dijital şiddet. Biliyorsunuz geçenlerde Nevşin Mengü, Berna Laçin, Canan Kaftancıoğlu gibi muhalif kadınlar adeta ganimet gibi "birtakım" erkekler tarafından paylaşıldı. "Tecavüz listesi" olarak adlandırıldı bu liste. Başlatan kişi de bir cami dernek başkanı çıktı. Trol de değil yani, adı sanı belli gerçek kişi. Hoş yüzlerce, binlerce trol bu şiddeti her gün uyguluyor ve o trollerin hepsi gerçek kişiler. İşledikleri suçları sayacak olursak TCK'deki birçok suçu birden teşkil ediyor, bir önceki yazımızda detaylı belirtmiştik. Siyasi iktidar gözleri önünde gerçekleşen bu şiddeti önlemeye çalışmadığı gibi teşvik ediyor. Kavramları açıkça kullanmak bu yüzden önemli. Ortada yüzlerce, binlerce kişi tarafından alenen işlenen bir dijital şiddet var ve siyasi iktidarın bu şiddet uygulayıcıları maaşa bağladığı her gün konuşulan bir şey. Bu durumda şu mu oluyor yani; siyasi iktidar dijital şiddet uygulaması için birilerini mi istihdam ediyor? Bu şekilde ifade edildiğinde durum daha net sanırım.

Belki de şöyle anlatmalıyız: Aynı saldırı, aynı ganimet gibi paylaşma, aynı liste iktidara yönelik yapılsaydı ne olurdu? Konunun vahametini ve ağır şiddeti anlatabilmek için bu empatiyi yapmak lazım. Hiçbir kadına hiçbir insana yapılması katiyen kabul edilemeyecek bu dijital şiddet eyleminin suç olarak kabul edilmesi ve savcılığın derhal işlem yapması için fiilin yöneldiği kişilerin iktidar eşrafı mı olması gerekiyor? Dijital şiddet eylemi muhalefete yöneldiğinde savcılık TCK 217 Kanunlara uymamaya tahrik yahut TCK 216 kin ve nefrete tahrik suçundan resen harekete niçin geçmiyor? CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Banu Özdemir yalnızca camiden -kimin yaptığı belli olmayan- Çav Bella görüntülerini paylaştı diye fişek gibi tutuklamaya sevk edilip, sevk maddesinden tutuklama yapılamayınca yine fişek gibi sevk maddesi bile değiştirilebiliyor oysa ki öyle değil mi?

Bizleri bu örneklemeyi yapmak zorunda bırakan ve empati kurdurmaya sebebiyet veren derin kutuplaşmanın mimarı siyasi iktidardır. Toplumun tamamı için yazılmış suç maddelerini bile ikiye bölen siyasi iktidarın kendisidir. Dijital şiddete planlı, programlı alan açan, şiddeti –bir kesime karşı işlendiğinde- suç olmaktan çıkararak meşrulaştıran da siyasi iktidardır. Cezasızlık algısını tarihte hiç olmadığı şekilde yayan ve yasalara riayeti ortadan kaldıran da ne yazık ki siyasi iktidardır.

Dijital şiddet, fiziksel şiddetten daha hafif bir şiddet türü değil. Bazen daha ağır hatta. Örneğin, özel görüntüleri yayınlanan bir kişi intihara sürüklenebiliyor. Yahut mahalle baskısı sebebiyle itibar kaybına uğratılıp işini kaybedebiliyor. Yani dijital şiddet, peşi sıra fiziksel ve ekonomik şiddete yol açabiliyor. Dijital şiddet zaten psikolojik şiddeti ve bazen de cinsel şiddeti kendiliğinden içeriyor. Örneğin, İngiliz parlamenterlerden Jess Phillips bir kampanya duyurusu yapıyor Twitter’da ve bir günde tecavüz tehdidi içeren 600 tweet alıyor. 2017 Kenya seçimlerinde kadın milletvekili adayları bir kampanya üzerinde çalışırken onların fotoğrafları manipüle edilerek Twitter’dan yayılıyor. Pakistan parlamenterlerinden Farahnaz Ispahani asit saldırılarına karşı mücadele ederken, başbakanla ilişkisi olduğuna dair her yere mesajlar atılıyor (Örnekler https://journo.com.tr/dijital-siddet sitesinden alındı). Türkiye’de Nevşin Mengü’yü güçlü muhalif bir ses olarak gören Fatih Tezcan ve onun gibiler ağza alınmayacak seksist tweet'ler atıyorlar örneğin.

Israrlı takip, son aylarda özellikle çok konuşulan, dijital şiddetin bir alt başlığı olup ayrı bir yazının konusu olarak daha detaylı ele alınmalı diye düşünüyorum. Kaldı ki, Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’nda her 10 kadından 3’ünün ısrarlı takibe (stalking) maruz kaldığı belirtiliyor. Bu oldukça ciddi bir rakam. Ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun tespitlerine göre salgın sürecinde dijital şiddet de artmış durumda.

Peki, dijital şiddet karşısında ne yapabiliriz? Hukuki çareler neler?

Yazının başında dediğimiz gibi dijital şiddete ilişkin hem uluslararası hem de iç hukukta spesifik bir düzenleme yok. Dijital vasıtayla işlenen suçlar Türk Ceza Kanunu kapsamında cezalandırılıyor. İstanbul Sözleşmesi şiddeti son derece geniş kapsamda ele alıyor zaten. Yine, Sözleşme’nin "bütüncül politikalarla hareket edilmesi" ilkesi dijital şiddete ilişkin imzacı devletlere sorumluluk da yüklüyor. Bununla birlikte, 17. Madde bir nevi dijital şiddetin önlenmesi yükümlülüğüne de atıf yapıyor. Maddeye göre; imzacı devletler özel sektörü, bilgi ve iletişim teknolojisi sektörünü ve medyayı, bu sektörlerin ifade özgürlüğüne ve bağımsızlığına gerekli saygıyı göstererek, kadına yönelik şiddeti önlemeye ve kadın onuruna saygıyı artırmaya yönelik politikaların oluşturulmasına ve uygulanmasına ve bu konularda kılavuzların oluşturulmasına ve kendi kendini düzenleyici standartların belirlenmesine katılmaya teşvik edecek ve özel sektör aktörleriyle işbirliği içinde, çocuklar, anne babalar ve eğitimciler arasında, zararlı olabilecek, cinsel ve şiddet içeren aşağılayıcı içeriklere erişim sağlayan bilgi ve iletişim ortamıyla nasıl baş edileceğine yönelik beceriler geliştirip yaygınlaştıracak.

Diyelim ki sosyal medya üzerinden sürekli taciz ediliyorsunuz ne yapabilirsiniz? Öncelikle, kişi hakkında suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Cinsel taciz, kişinin huzur ve sükununu bozma, içeriğe göre tehdit, hakaret gibi çok çeşitli suçlardan ceza alabilir. Kişi tanıdığınız biriyse 6284 Sayılı Kanun’a göre kişinin sizle iletişim kurmasını yasaklayabilir, uzaklaştırma kararı alabilirsiniz. Bu kararı ihlal ederse bu kez, koruma kararını ihlalden tazyik hapsine çarptırılır. Veya diyelim ki özel görüntülerinin yayınlandı; 5651 Sayılı Yasa’ya göre Sulh Ceza Hakimliği’nden içeriğin kaldırılmasını talep edebilirsiniz. Tabi bu kişiler kimi zaman VPN gibi yurt dışı uygulamaları kullanarak çevrimiçi şiddet uygulayabiliyorlar, o zaman kişilerin kimliğini tespit etmek pek kolay olamayabiliyor. Fakat siz muhakkak başvuruda bulunmalısınız, mümkün olan her türlü hukuki yolu denemelisiniz.

Ayrıca, size çevrimiçi şiddet uygulayan kişileri engelleyebilir, dijital olarak mümkün olan her türlü uzaklaştırma yolunu kullanabilirsiniz. Fakat muhakkak şiddet içeren içeriklerin ekran fotoğrafını alıp saklayın.

İfşa da edebilirsiniz. Fakat ifşa yöntemini kullanırken suç işlememeye dikkat etmek gerekir. Örneğin hakaret, tehdit içeren mesajlar yazmamak gerekir veya şiddet uygulayan kişiye şiddeti teşvik etmemek gerekir. Şiddet uygulayanın adres, telefon ya da kimlik numarası gibi bilgilerini yaymamak gerekir. Zira bunlar suç teşkil eder.

Dijital şiddetin önlenmesi için yapılabilecek birçok şey var elbette. Öncelikle, bu şiddet türü hakkında insanların bilinçlenmesini sağlayacak her türlü eğitimin ve girişimin sağlanması önemli. Bu şiddet türünün yasalarda özel olarak tanımlanması ve yer alması gerekli. Bu konuda yerel yönetimlerin ve STK’ların işbirliği ile kolektif mücadeleye ağırlık verilmeli. Tabi bunlar son derece genel öneriler. Bu alanda çalışan, düşünen, mücadele eden herkese ayrı ayrı iş düşüyor. Şahit olduğumuz dijital şiddete göstereceğimiz tepkiler dahil.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.