YAZARLAR

Her kesimden kadın görüşü: İstismar affına hayır!

TCK 103 kapsamında işlenen çocuğun cinsel istismarı suçuna, evlilik ve nikahın beş yıl sürmesi şartıyla cezasızlık getirecek olan af girişimini bu defa da engelleme şansımız varsa ancak böyle çağrıların çoğalmasıyla ve gündem olmasıyla gerçekleşecektir.

O “adam adama markajla” kız çocuklarının hayatı ve haysiyeti hakkındaki seviyesiz yorumlara haddinden fazla önem vermek yerine kadınlara kulak verelim. Önemsiz değil söylemleri itiraz edilmeli elbet ama enerjimizi sömürmelerine izin vermek de ayrı zafiyet. O programa yönelik haklarını hukuk yoluyla koruması gereken şirketler uğraşsın onlarla. Örneğin Koç Holding girsin devreye. Logo gösterildi, ismiyle söz edildi. Ali Koç ve Fenerbahçe Kulübü adlarıyla anıldılar. “İletişimde Toplumsal Cinsiyet” başlıklı kitapçığı yayınlayan banka için, “yayınlarıyla ünlü, ismi ‘y’ ile başlayan” sözleri yer aldı. Uğraşsınlar bir zahmet ve bu süreçte kadınların, kız çocuklarının haklarını da hukuk önünde savunmuş olsunlar, kendi marka değerlerini korurken. Bir de KADEM öyle çok hakaretamiz sözlerle anıldı ki hukuk yoluna başvurma hakları doğmuştur sanırım. İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet kavramına dair zırvaları da epeyce konuşuruz zaten şimdi önceliğim istismar affı. “Balkondan atsan demeyelim de…” sözüyle 12-17 yaş aralığındaki çocukları ‘çok dayanıklı’ gösteren, şiddet kışkırtmalı hezeyan da savcılara havale edilir normal şartlarda ama neyse… Gelin biz kadınların sözüne kulak verelim. Kadın, kadının yurdudur ne de olsa.

“Çocuklarla evlilikleri savunup bu istismara kendi vicdanlarını rahatlatacak yorumlarla göz yumanlar evlendirmek için uğraştıkları bu çocukların hukuki statüsünü bile bilmemekte veya dikkate almamaktadırlar. Her iki durumda da bu savunucuların yorumlarına itibar edilmemesi gerçeği ve gerekliliği aşikârdır.” 18 yaş altı çocukların hukuki statüsünü, on liralık senet dahi imzalatılmaması, otomobil kullanma ehliyeti verilmeyişi, sigara ve alkollü içki satın alamayışı gibi yasal kısıtları, kanun maddeleriyle örneklendiren basın açıklaması, Bilge Kadın Araştırma Merkezi (BİLKA) tarafından 28 Nisan günü yayınlandı. İktidara sesini duyurma, sözünü dinletme şansına sahip kadın örgütlerinden yükselen böyle sesler çok önemli.

TCK 103 kapsamında işlenen çocuğun cinsel istismarı suçuna, evlilik ve nikahın beş yıl sürmesi şartıyla cezasızlık getirecek olan af girişimini bu defa da engelleme şansımız varsa ancak böyle çağrıların çoğalmasıyla ve gündem olmasıyla gerçekleşecektir. 2016 Kasım'ında her kesimden kadının ortak karşı çıkışı durdurmuştu önergeyi. Yine çocukların evlendirilmesi şartıyla istismarın affını, her kesimden kadının dayanışmayla engellemesi, kız çocuklarının istikbalini birlikte kurtarması ihtimali güçlendi bence, bu açıklamayla.

Sosyal medyaya yansıyan ve önceki yazımda yer verdiğim madde teklifinin içeriğine ilişkin yorumlar da hayli yakın: “Çocuklarla evlilikler” sanılanın aksine 15-16-17-18 yaşındakilerle evlilikleri değil 13-14 yaşındakilerle evlilikleri ifade etmektedir. Dolayısıyla “çocuklarla evlilikler” ile ilgili yapılmak istenen “af” adı altındaki düzenleme talepleri aslında 13-14 yaşındakilerle cinsel ilişkiyi de fiilen şikâyete bağlayan bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolaylı yoldan da olsa küçük çocuklarla evliliği meşrulaştırmak yaygınlığını da zaman içinde arttıracaktır.” Teklifte yer alan “suçun işlendiği tarihte mağdurun 14 yaşına girmiş olması” şartının, “yine bir algı çalışması” ifadesiyle nitelenmesi de önemli. 13 yaşındaki çocuktan bahsedildiğini gizleme çabası olarak gösteriliyor.

Evlilik yaşının erkene çekilmesini isteyenlerin sayısal azlığı da vurgulanarak evlilik için fiziki gelişim ile psikolojik gelişimin gerçekleşmesi, sadece fiziksel gelişimin yeterli olmayacağı, ergen ve ergin kavramlarının farklılığı kesin bir dille açıklanarak, mevcut yasal düzenlemede evlilik yaşının her iki şartı da karşılamak bakımından uygun bulunduğu belirtiliyor, metinde. Muhafazakar aileler gerekçe gösterilerek çocukların evlendirilmesini onaylayanlara karşı üretilen cevapsa şahane: “Çocukların evlenmesine taraf olanların bir kısmı da “Gözü açılmadan” evlensin demektedir. Gözü açılmadan diyerek aslında çocuğun “Farik mümeyyiz olmadan” yani yaptığı evliliğin, alınan kararların sebep ve sonuçlarını tam olarak kavrama kabiliyetini kazanmadan evlendirilmesi kastedilmektedir. Hem bunu deyip hem de istismar adli mercilere yansıdığında “kız kendi istedi” demek ne kadar tezattır.”

Bilgisayar dili alanında uzman olup tıbbi hükümler getiren Prof. Dr. Muttalip Kutluk Özgüven’in mesnetsiz, “12-17 yaş aralığı çocuk doğurmak için ideal” iddiasına karşılık gelecek şu satırlara da özellikle yer vermek istiyorum: “Çocuklarla evlilikler ayrıca “Çocuk anneler” sorununu da birlikte getirmektedir. Kendisi bebeklerle oynarken evlendirilen çocuk artık kendi çocuğunu kucağına almaktadır. Eğitimini, gelişimini tamamlayamamış bu çocuk anneler ne kadar isterlerse istesinler kendi çocuklarını ne kadar iyi ve donanımlı yetiştirebilirler? Bu durumda annenin ve çocuğun psikolojisi nasıl olacaktır?”

Metin içerik itibariyle seküler feministlerle de dindar feministlerle de bazı konularda ayrı düşse de özellikle istismar affına ilişkin alıntıladığım bölümler büyük bir dayanışmanın müjdesi sayılır. Ki zaten dayanışma dediğimiz de her konuda aynı düşünmenin değil belli konularda ortak hareket edebilme kabiliyeti sunan bir duruşun ifadesi. Kimilerinin hâlâ ısrarla “yok böyle bir teklif” sözleriyle inkar etmeye çalıştığı yasal düzenleme hazırlığını, “içeriden” doğrular nitelikteki son sözlerle ve kız çocuklarının asla yalnız kalmayacağı ümidiyle yazımı bitireyim: “Açıklamalar ışığında görülmektedir ki gündeme getirilen ve kanun teklifi olarak da sunulan çocuklarla evlilikler ile ilgili bir af kanunu ve akabinde getirilecek kalıcı bir hükmün gerek şahıslar gerek toplumsal olarak çok farklı açılardan ağır sonuçları olacaktır. BİLKA olarak her zamanki sorumluluk anlayışı içerisinde konunun ilgililerini uyararak konuyu tüm yönleriyle kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.”


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.