YAZARLAR

'İnsanların bize hep bir sosyal mesafesi vardı'

Şu an herkesin birbirine mesafesi yüksek. Kağıtçılar olarak bizim halkla pek samimiliğimiz hiç olmadı ablacım. İnsanların bize hep bir sosyal mesafesi vardı yani. Şimdi de hastalık getireceğiz diye korkuyorlarmış ama gine aynı, normalde de bize söylemiyorlar, şimdi de söylemiyorlar. Geçen bir zabıta arkadaş halk sizden şikayetçi falan fistan dedi. Halkta bize karşı da bir tedirginlik var yani.

23 yaşındaki Ali, on yıldır İstanbul'un sokaklarında atık topluyor. Kapanan esnaf yüzünden işler iyice azalmış; atık işçilerinin çoğu memleketine dönmüş zaten. “Evinde akşama kadar yiyip içenler”, marketler ve mahalle çöpleri kurtarıyor şu an onları. Günde 14 saat yürüyor Ali, teslimatı da ekleyince mesaisi ediyor 16-17 saat. Normalde de “hastalıklı” gibi onlardan uzak durulmasına alışmış. “Farklı kademedeki insanların aynı seviyeye geldiği” bir dünya istiyor, bir de evlenmek.

Çizim: Murat Başol

Korona bizim hayatımızı nasıl etkiledi dersen ablacım, zaten sokaktaki kağıtçılarının yüzde beşi, bilemedin yüzde onu çalışıyor şu an. Gerisi memleketine gitti, işsiz duruyorlar öyle. Burada işsiz kalacağına, orada kalsın diye. Herkeste bir tedirginlik var haliyle hastalık yüzünden. Bir de bizim iş esnafla olur ancak. Oteller olsun, kafeler olsun, zartlar olsun, zurtlar olsun, ülkemizde bunların hepsi kapanınca, bizim iş de kısıtlandı. Kim çöpe ne çıkarırsa, onu topluyoruz. Biz işte şimdi piyasada az olduğumuzdan, allaha şükür idare ediyoruz. Yüzde yüz çalışsak ortadaki kağıt yetmez yani.

Ben günde ortalama 13-14 saat geziyorum. Bu kadar saat bildiğin yürüyorum yani. Artı bunları toplayıp yüklüyorsun, götürüyorsun. Çalışma saati 16-17'yi buluyor. Buluyor ama sıkıntı var, paranı da hemen alamıyorsun. Gelir-gider tutmuyor. Ben şahsen Beşiktaş'ta topluyorum, sonra Küçükpazar'a götürüyoruz. Orada ayrı ayrı kamyonlar yapıp Bayrampaşa'ya, Topçu'ya gidiyor.

Şu an herkesin birbirine mesafesi yüksek. Kağıtçılar olarak bizim halkla pek samimiliğimiz hiç olmadı ablacım. İnsanların bize hep bir sosyal mesafesi vardı yani. Şimdi de hastalık getireceğiz diye korkuyorlarmış ama gine aynı, normalde de bize söylemiyorlar, şimdi de söylemiyorlar. Geçen bir zabıta arkadaş halk sizden şikayetçi falan fistan dedi. Halkta bize karşı da bir tedirginlik var yani. Biz maskemizi takıyoruz güzel, eldivenlerimizi takıyoruz. Ama bu durumda ne kadar şeydir tabii bilemiyoruz. Çok şükür şimdiye kadar korona olan kağıtçı arkadaş duymadım.

Şu an 23 yaşındayım ben. On kardeşiz. Hatta on iki. Şöyle oluyor, babam iki evli. Bir tane benden küçük erkek var, o da çalışıyor. Bir tane ablam var, o evde. Gerisi komple ufak, hep kız. 20'den aşağı olduklarından zaten sokakta çalışamazlar, yasak. Hemen hemen hepsi okuyor. Babam da çalışıyor, o hurdaya çıkıyor. Onun da kötü işler. Sultangazi'de oturuyoruz. Aksaraylıyız biz. İl oldu ya, o Aksaray. Akrabalarımız komple orada. Çalışmak zorunda olduğumuz için hiç o tarafa gitmedik şimdi. Bir de biz toparlanır diye düşünmüştük, uzadı bu iş.

Kaç senedir yapıyorum? 8-9 olmuştur. Yok yok, on sene rahat olmuştur. Bizim iş her haliyle zor. Bulursun bir dert, bulamazsın ayrı dert. Mesela bir ton buldun mu, onu bütün gün taşı, indir kaldır, ayrıyeten yükle, bir günde üstünden üç ton geçiyor yani. Düşün, bir çıkıyorsun, çöpleri geze geze topluyorsun yüz kilo. Gidiyorsun tek tek ayırıyorsun, kamyona çekiyorsun. Akşama kadar kaç sefer böyle. Bizim iş devamlı enerji. Genellikle tek dolanıyoruz, ayrı bölgelere bakıyoruz. Bir kamyona dört kişi çalışıyoruz. Ben, kardeşim, amcamın oğlu, bir de yine Aksaraylı Afgan bir arkadaş...

Şu an bizi ne kurtarıyor biliyor musun ablacım, yiyecek. Büyük market olsun, mahalle araları olsun... Çok ileri bir seviyede arttı diyebilirim, çünkü millet bütün gün evinde akşama kadar yiyor içiyor. N'olacak, çöpünü atmak zorunda. Marketlerle, mahalle çöpleri olmasa hiç geçinemeyeceğiz. Hastalık mastalık çıkıyoruz o yüzden. Mesela şimdi devletten insanlar ya da bilim adamları bu korona işi bir ay sonra bitecek deseler, kendini bir şekilde idare edersin. İleriye yansımaması için çaresine bakarsın. Ama şimdi bir sınır yok ki, bir ay mı, üç ay mı bilmiyorsun. Belki ileriki zamanda daha kötü şeyler olacak... Kim bilebilir? O yüzden şu an çalışmak zorundayız. Parası pulu olan kendini izole etti. Daha kötüsü olsa bana kim bakacak? Zaten zorunlu olmayan bu şekil bir işte çalışmaz ablacım. Sokağa çıkma yasağı da kötü oldu, iki gün gitti. En azından işte herkes evde yediğinden pazartesi iyi çöp olur. Daha da erken çıkıyorum zaten pazartesileri artık.

Virüsten sonra bir şey değişir mi? Bana sorarsan değişir abla. Niye dersen, bak şimdi parası pulu olan kendini izole ediyor ama hayat yaşayamıyor. Hep evinde durmakla hayat mı yaşanır? Benim görüş açıma göre, insanların bundan sonra sadece paranın üstüne değil de, daha hayatını yaşamak şeklinde bakacağına inanıyorum. Veyahut olduğu kadarına bakmak... Birçok insanın gözünü para aldığı için hayata baktıkları yok. Para da kazanmış olsan ölüyoruz ablacım, anlatabiliyor muyum? Küçük kademeli insanlarla, farklı kademedeki insanların aynı seviyeye gelmesi daha makuldur bence. Bu hayatın böyle olması şart değil. İnsan istediğinde nasıl her şeyi çok güzel yapabiliyor. Kötüsünü yapıyorsa, kötülükten yapıyordur.

Ben hayatım nasıl olsun isterim? Bir düşünmem lazım... Kendime yetecek kadar ufak çaplı bir işim olsun isterim. Bu işi değil ama, başka bir şey. Evlilik yapmadım, bir evleneyim istiyorum. Akşam olunca evime gideyim, yetecek kadar da param olsun, fazlasında gözüm yok. Huzur, mutluluk, sağlık oldu muydu gerisi boş.

Aynen abla var bir aday, var var. 23 yaşıma kadar beklemişim. Evlenecektik, korona çarptı. Her şey istediğimiz gibi gitmiyor abla, yaşantımız zor olsa da bir şekilde yaşıyoruz. Allah en azından gönlümüze göre versin. Senin de gönlüne göre versin, herkesin de gönlüne göre versin.

Yok, daha bitmedi. Son bir tur daha yapacağım şimdi.

Konuştuğumuz gün 78.546 vaka, 1769 ölüm açıklanmıştı.

*Gezegeni saran bir virüsün birkaç ay içinde yarattığı bu öngörülemez olağanüstü halin, kapitalizmin hâlihazırdaki eşitsizliklerini görünür kıldığından, derinleştirdiğinden ve bundan sonra hiçbir şeyin aynı kalamayacağından konuşuyor çok insan. Kalamayacak mı gerçekten? Neden kalmasın ki? Varlığını, her veçhesiyle sömürgeciliğe, cinsiyetçi iş bölümüne ve tam da derin bir eşitsizliğe borçlu bu düzen kötücül bir virüs gibi ruhlarımızı ve bedenlerimizi sarmışken “iyileşmek” nasıl mümkün? Kadınlar, erkekler, işçiler, memurlar, işsizler, beyaz yakalılar, mavi yakalılar, “yaka” devri değişti diyenler, serbest çalışanlar, evde çalışanlar, hâlâ çalışanlar, zorla çalıştırılanlar, karantinadakiler, geleceği göremeyenler, gördüklerinden yorgun düşenler anlatıyor. Neden bu uzun yazı dizisine başladık? Çünkü birbirimizin sesini, derdini duymaya, diğerinin dermanında kendimizinkini aramaya ihtiyaç var.


Pınar Öğünç Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler mezunu. 1997 yılından beri çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör, köşe yazarı olarak çalışıyor. Jet Rejisör (söyleşi, İletişim Yay.), İnce İş (söyleşi, İletişim Yay.), Asker Doğmayanlar (söyleşi, Hrant Dink Vakfı Yay.), Aksi Gibi (hikâye, İletişim Yay.), Beterotu ((hikâye, İletişim Yay.), Cotturuk Defterleri (çocuk, CanÇocuk) kitaplarının yazarı.