YAZARLAR

Tatlısu ahlakçılığı

Yasaları eleştirmek, engellemek, iktidara hesap sormak yok, tatlı ahlakçılığının kitabında. Ama iktidarın eleştirilmesini önlemek için aşırı çaba kitabın temel konusu. İktidarın gayri ahlaki yöntem ve söylemle dayattığı yasanın kaçınılmazlığı ama bir dizinin, bir filmin izlenişinin tercihe bağlı oluşu ilgilendirmez onları.

İnsan hakları, kadının insan hakları, çocuk hakları sözleşmeleri gibi hukukun üstünlüğünü de demokratik yasa yapma yöntemlerini de hiçe sayarak hazırlanıp yasalaşan infaz paketi meğer hassasiyetleri gözetiyormuş. “Milletimizin ve kamu vicdanının hassasiyetlerini de dikkate alarak” serbest bırakılanları gördükçe ne menem bir millet olduğumuzu sorgulamak kaçınılmaz oluyor haliyle. Allaattin Çakıcı çıktı mesela. Organize suç örgütü lideriydi. Yasa maddelerinde örgütlü suçlar kapsam dışıydı. Üstelik o en havalı aldatmacayla kadına karşı suçlar kapsam dışıydı güya. Karısını öldürmeye azmettirmekten hükümlü “devletçi mafya lideri” Çakıcı, yasa resmi gazetede yayınlanır yayınlanmaz ilk saatlerde çıkıverdi. Tasarıyı hazırlayanlardan birisinin de avukatı olması hiç ahlaki bir sorun değil anlaşılan.

Cinsel suçlar kapsam dışı aldatmacasını hâlâ sürdürüyor olmaları da akıllara seza. Çocuğun cinsel istismarı başta olmak üzere tüm cinsel suçlar için infaz indirimi değilse de açık cezaevine geçerek izinli çıkma yolu açıldı işte. Ve bu çerçevede çeşitli köşelerden, haberlerden, ellerinde üç yüz kişilik liste olduğunu öğrendiğimiz çocuk istismarcılarının Çakıcı ile birlikte çıkmış olma ihtimali de kuvvetle muhtemel. Yüce milletimiz gerçekten mafya, devletçiyse ve istismarcı nikahlıysa aklamak gerektiğine mi inanıyor? Hiç sanmam ama topluma dayatılan bu sanı iş görüyor gerçekten. Gördüğü iş ise bir Çakıcı ve birkaç yüz “bilindik” istismarcı uğruna örgütlü suçlara ve çocuğun cinsel istismarına af getirme becerisi.

Başta zahirî ve batınî olmak üzere farklı okuma biçimleri gerektiren bu kanunla, keyfi uygulamaların resmiyete ve aleniyete kavuşturulduğu bir yasa yapıldı. İnanırsak milletimiz istediği içinmiş. Çocuğun cinsel istismarına örtülü af getirildi, evet. Ancak yine yüce milletimizin yüce ahlaki değerleri doğrultusunda hazırlandığına şüphe olmayan, çocuk istismarını meşrulaştıracak, evlilik yaşını kız çocukları için 13’e indirecek taslak örtülü ya da açık affın çok ötesinde yasal dayanak oluşturmayı hedefleyen bir taslak meclise sunulamadı.

Kadın hareketinin güçlü tepkisiyle genel kurula sunulmaktan son anda vazgeçildiği tahmin edilebilir. Zira infaz paketi hazırlıkları sürecinde o uzlaşmak için HDP dahil muhalefetle görüşmelerin çok öncesinden başlayarak, istismarcı lobisi sessizleşmişti. Beklenti içine girdikleri belliydi. Kız çocuğunun cinsel istismarıyla ve diğer bütün çocuk haklarının yok edilmesiyle “kutsal” ailenin ayakta kalacağına inananlar, toplumu, siyaseti bu yönde ifsat edenler var, biliyoruz. Anlaşılan tahliye, af, örtülü af ötesinde kesin bir şekilde yasal meşruiyet zemini bekliyorlardı. Ki infaz paketi yasalaşmadan önce sessizliğe gömülmüş bu grup, yasa çıktıktan sonra yine seslerini yükselterek ilginç manşet ve haber başlıklarıyla görünür oldular.

Tecavüzcüyü kurtarmak için mağdur kadın ve çocukların acıklı hikâyelerini kullanmada birbirleriyle yarıştalar yine. Çocuğun cinsel istismarını meşrulaştırmak için “90 yaşındaki annem de 15 yaşında evlendi” diyebilen erkek aklı kuşkusuz o annenin Acıpayam gelin ağlatmasını her duyuşunda göz yaşına boğulduğunu görmez, görse de önemsemez. “Ağlar ağlar göz yaşımı silerim” diyen o çocukların acısı önemli değil “sübyancı erkek şehveti” onların kutsal ailesi için önemli olan. Toplum ahlakı adına o kutsal aileyi kurtarma, yaşatma görevini çocuklara yüklüyorlar. Küçücük kız çocuklarının çaresizce tecavüze boyun eğmesine bağlıyorlar, aile kurumunun yaşamasını. Buna da ahlak kılıfı geçiriliyor.

Oysa bu ahlak değil ahlakçılık ve ahlakçılık en büyük ahlaksızlık. “Bir insanlık suçu olarak ahlakçılık” başlıklı Mustafa Öztürk yazısı cidden okunmaya değer, ahlakçılığın işleyişini anlamak açısından. Farklı bir bağlamda ele aldığı ahlakçılık için “bilfiil ahlaksızlığa karşılık gelmektedir” der. İnsanlara kurallar dayatılırken kendilerini bu kurallara uyma zorunluluğunda görmez ahlakçılar.

Çocuk pornografisinin günümüz iktidarı için ne denli büyük bir suç olduğunu, böyle iddia edildiğini hepimiz hatırlarız. Güvenli internet meselesinden hatırlarız. İnternet güvenliği yasası çıkarmak için çocuk pornosu bahane edilmişti. Zannımca iktidar partisi kendi kuruluş felsefesini değiştirmeye, kendi tüzüğünü çiğneyerek anti-demokratik yasa çıkarmak için çocuk pornografisini engelleme bahanesini öne sürmüştü. Sonra bu yasanın hangi amaçlarla nerelerde kullanıldığını, kendilerinin bile bundan nasıl zarar gördüğünü hatırlıyoruz, tabii oralara girmeyeceğim. Ancak çıkarılan bu infaz paketiyle ceza indirimine gidilen suçlar arasında çocuk pornosunun da yer aldığı, müstehcenlik suçlarının da affa dahil olduğunu bilelim. Bu suçların infaz indiriminden yararlandığı pek konuşulmadı. Karmaşa içerisinde maharetle gözlerden kaçırıldı. Milletimizin hassasiyetleri ve yüce değerleri doğrultusunda(!) çocuk pornografisi ve müstehcenlik suçları, infaz indirimine değer görülen eylemler bu hesapça.

Bir de ahlaklı olmakla ahlakçı olmak arasındaki fark kadar belirgin ayrımlara sahip farklı ahlakçılık biçimleri var. Yukarıdaki örnek muktedir ahlakçılığını temsil ediyor. Bir de işin kolayına kaçmayı seven tatlısu ahlakçılığı var. Muktedirin dümen suyunda yol alanlar. Vaktiyle en hukuk dışı yasayı çocuk pornografisi masalıyla meşrulaştırmayı seçmişlerdi. Şimdi de onca gayri ahlaki düzenlemeler içeren infaz paketindeki ahlaksızlıkları gündemden uzaklaştırmak için çaba harcıyorlar.

Tatlısu ahlakçılığına örnek bir kampanya hazırlığına rastladım son günlerde. Kuşkusuz milletimiz ifadesi yönetenlerin dilinde AKP ve (belki/şimdilik) MHP tabanını işaret ediyor. Bu tabanda Netflix karşıtlığı malum ama izleyeni de bol orası ayrı. Ahlakçılığın temel argümanlarıyla “hassasiyetler” deşiliyor, toplumun vicdanı, dini değerleri kanırtılıyor, ortalıkta dolaşan mesajlarda. “Hem de Ramazanın ilk günü… Hem de başkarakterin adı Osman… Konuşu Hz. Lut (as) kavminin helak sebebi olan Eşcinselliği insanlara sevdirmeye çalışacaklar…” Malum bu tür mesajlarda ifade ve imla bozukluğu temel şartlardandır. Ama eşcinsellik kelimesinin büyük harfle başlatılması, olmazsa olmazların başında gelir.

Yasaları eleştirmek, engellemek, iktidara hesap sormak yok, tatlı ahlakçılığının kitabında. Ama iktidarın eleştirilmesini önlemek için aşırı çaba kitabın temel konusu. İktidarın gayri ahlaki yöntem ve söylemle dayattığı yasanın kaçınılmazlığı ama bir dizinin, bir filmin izlenişinin tercihe bağlı oluşu ilgilendirmez onları. Etiketleyerek afişe etmenin dayanılmaz cazibesiyle taraftar toplama kolaylığı, muktedir ahlakçılardan tatlısu ahlakçılarına taktik dersler babında yer alıyor herhalde. Kimsenin izlemek zorunda olmadığı bir diziye karşı çıkmak yerine herkesin uymak zorunda bırakıldığı yasaya itiraz etmeliydiler. Ancak bu itiraza cevapları da hazır: Bilmiyorduk. Doğrudur. Bilmek istemeyince bilinmez; Duymak istemeyince duyulmaz; Görmek istemeyince görülmez. Ama böyle de ahlak olmaz ki be güzel kardeşim! Olsa olsa ahlaksız ahlakçı bir güruh olur.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.