YAZARLAR

Korona ve iklim

Kimse iyi şeylerden kötü ders çıkarmak istemez. Kötü şeylerden de iyi ders çıkarmak garip bir durum. Ama korona meselesinden çok iyi dersler çıkartabileceğimiz ortada. Telaşın, boşa üretimin, doğanın işgalinin bir nebze azalması bize ciddi bir fırsat getiriyor.

Korona salgını fiziksel ve ruhsal olarak etkilediği kadar politik olarak da etkiliyor. Şimdiye kadar görünmeyen şeyleri görülür kılarken aslında görülen riskler ciddi fırsatları da ortaya koyuyor.

Korona salgınının iklime ve doğaya etkilerini ortaya dökmeden önce bazı durumları açıklayıp arkasındaki kavramları ve bilgileri vererek kapsamı baştan tanımlayalım.

Birincisi korona salgını bir filmin hızlı çekim gibi. İklim krizi ise ona göre yavaş çekimli bir film gibi karşımızda duruyor. İlk Covid-19 tespitinden üç aydan fazla bir süre geçti ama iklim değişikliğinin ortaya koyan ilk çalışmalardan ancak yüzyıldan fazla bir zaman geçti.

İkincisi COVID-19 pandemisi konusunda Birleşmiş Milletler'e bağlı Dünya Sağlık Örgütü gibi 1948’de kurulmuş bir uluslararası örgüt var. İklim konusunda ise 1992’de kurulmuş Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekretaryası gibi bir yapı var. 1992’de kurulan bu yapı şimdiye kadar yüzlerce toplantı, üç adet uluslararası sözleşme ve artan emisyonlar dışında pek bir şey sunmadı.

Üçüncüsü ise dünyada şu an milyonlarca çeşit virüs var ve virüsler yaklaşık üç milyar yıllık bir geçmişe sahip. Fosil yakıtlar ise ilk canlıların oluşması ve onların fosilleşmesi ile yaklaşık yarım milyarlık bir geçmişe sahip, yüzlerce milyon yıllık bir fosilleşme ve toplasanız 150-200 yıllık bir yoğun kullanımı söz konusu.

Bu üç karşılaştırmaya ek bulaşıcı hastalıklara dair üç özgün bilgiyi de verelim.

Korona ve iklimin kesiştiği noktalar ise çok ilginç. Buna salgın hastalıklar konusunda üç kurumun altını çizdiği bilgileri de eklemek gerekiyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) her dört ayda bir bulaşıcı hastalıkların ortaya çıktığını söylüyor. ABD’deki Salgından Korunma ve Önleme Merkezi (CDC) ise dünyanın bir köşesinde bir köyden çıkan patojenin 36 saat içinde dünyanın dört bir köşesine erişebileceğini belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü insanların yaşam biçimindeki değişikliğin bu gibi hastalıkları kaçınılmaz kıldığını, mikroskobik ajanların gün içinde milyonlarca kez kendini kopyalayabildiği söylüyor ve bu yüzyılın “pandemiler yüzyılı” olduğunu ekliyor.

UNEP, CDC ve DSÖ’nün bu çıkarımlarını bir araya getirdiğimizde daha fazla fosil yakıt daha fazla doğa tahribatı ile artan üretim ve yaşam hızının bulaşıcı hastalıklara kolaylık sağladığını söyleyebiliriz. Çok daha basitleştirmek istersek, bugün daha hızlı bir yaşam için yakılan kömür, petrol ve gaz ve bunların yakılması için dökülen beton ve asfalt aslında bize iklim değişikliği hava kirliliği ve de sağlıksız kent yaşamı olarak geri dönüyor. Bu dönemde mutlaka okumanızı tavsiye edeceğim “Sağlıklı Şehir Planlaması” adlı kitapta¹ şehirde yaşadığımız muhit ve şehrin yönetilme şeklinin ilk önce kimin hastalanacağını, yok yere acı çekeceğini ve daha erken öleceğini belirleyebileceğini iddia ediyor. İşte bu iddia bile aslında kapitalist şehrin ve üretimin nasıl bir sağlıksızlık inşa ettiğini, COVID-19 ile iklimi aynı paranteze aldığını gösteriyor.

Bu ilişkiyi kurduktan sonra aslında korona salgınının en çok fayda gösterdiği beş noktayı tartışalım. Bunlar (i) yavaşlayan kent içi trafik, (ii) kapatılan AVM’ler (iii) hizmet sektörünün bir kısmının kapanması -ama lojistik kısmının ise hızlanması-, (iv) sanayideki kısmi kapanma -ama büyük fabrikalarda, inşaat sektörünün hala devam etmesi- ve (v) doğanın daha az meşgul edilmesi/işgal edilmesi sayılabilir. Bu sayede doğa uzun bir aradan sonra az da olsa nefes alabildi. Örneğini San Francisco'da köprü kenarında görülen çakallar, boş havuzlarda yüzen maymunlar, kenti ilk defa ziyaret eden koyunlar ya da Bursa'da Uludağ'da teleferiği ziyarete gelen ayı hepimizin içini ısıttı. Hayatta patrondan ve siyasetçiden bıkmışken doğayı fark etmek çok güzel oldu.

Telaşın ve aceleciliğin azaldığı bir dönem geçirdiğimizi de itiraf etmeliyiz. Uluslararası havayolu ulaşımı inanılmaz azaldı. Türkiye'de ise KDV indirimine rağmen şehirlerarası havayolu ulaşımı ciddi bir oranda düştü. Buna kent için trafikteki azalmayı katarsak resim tam olacak. TEPAV’ın, COVID-19’un tüketici harcamaları konusundaki çalışmasına göre kredi kartlarından akaryakıt için çekilen miktar 3 Nisan haftasında 13 Mart haftasına göre yüzde 36 azalmış. Bunda birinci etmen tabi ki bu dönemde düşen akaryakıt fiyatları. Ama ikinci ve ikincil neden ise korona salgını. Havayolu ulaşımında resim daha net, aynı dönem için kredi kartından yapılan harcama ise yüzde 86 azalmış. Azalan bu telaş iyi bir şey olsa da şehirlerarası mal taşımacılığının azaldığını tam olarak söyleyemiyoruz.

KORONA PARİS ANLAŞMASI’NIN YAPAMADIĞINI YAPTI!

Paris İklim Anlaşması emisyonları azaltmayı hedeflemediği gibi böyle bir başarısı da henüz yok. Hatta imzaya açıldığından bu yana küresel emisyonlar rekor üstüne rekor kırıyor. Ancak korona Paris Anlaşması gibi değil. Bazı çalışmalar korona salgını ile 2008 krizinden bu yana ilk defa emisyonlarda artış olmadığını, hatta atmosfere daha az sera gazı salacağımız bir yıl olacağı müjdesini veriyor. 2008 krizinde karbondioksit emisyonları yarım milyar ton azalmışken, korona nedeniyle bir buçuk milyar ton azalma olacağı tahmin ediliyor. Bu miktarın yaklaşık olarak yüzde dörtlük bir azalmaya karşılık geldiğini belirtelim.

Ancak bu miktar her ne kadar iyi bir haber gibi gelse de aslında taşan bir havuza hâlâ su veren musluklar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu halde bile atmosferdeki karbondioksit birikimi bu seneden daha fazla olacak. 1,5 santigrat sınırı içinse yüzde 10 oranında azalmak gerekiyor. Yani Paris İklim Anlaşması’nın yapmadığını korona yaptı ve ona şimdi destek verme zamanı. Görev bize düşüyor.

TÜRKİYE'DEN MÜJDE!

Bu dönemde Türkiye’de otomobil sektörü üretime ara verirken² çimento sektöründen rekor haberleri³ gelmesi üzücü. Ama elektrik üretimine baktığımızda güzel haberi verelim. Bunun için 2019 ve 2020 yılı’nın 1 Mart ile 10 Nisan tarihleri arasındaki dönemini karşılaştıracağız. Ayrıca pandemi ilan edilmediği 1-10 Mart'ı ve ilan edildikten sonraki bu son dönem olan 1-10 Nisan’ı karşılaştıracağız. Böylece imkansız olan şeylerin gerçekleştiğini göreceğiz.

1 Mart ve 10 Nisan tarihleri arasını karşılaştırdığımızda 2020 yılında 2019’un aynı dönemine göre yüzde üç daha az elektrik ürettiğimizi görüyoruz. Bu dönemde akarsular ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilen üretim artarken fosil yakıtlardan elde edilen enerji yüzde 24 azalmış. Çünkü bu dönemde ekonomik sebeplerle doğalgaz santralleri yüzde 48, linyit santralleri de yüzde 22 daha az elektrik üretmiş. İthal santraller daha fazla üretirken linyit yakan santrallerin bu düzeyde azalmasının en önemli nedenlerinden biri kapattırılan termik santraller. Bu nedenle filtresiz termik santrallerin çalışmasını veto ettiren herkesi kutluyorum.

1-10 Mart tarihlerini karşılaştırdığımızda oranların 1 Mart-10 Nisan dönemi için yaklaşık olarak aynı olduğunu söyleyebiliriz. Toplam üretim 2019 ve 2020 yılının 1-10 Mart tarihleri için aynı kalırken doğalgaz ve linyitte iki basamaklı bir düşüş söz konusu. Ancak 1-10 Nisan tarihlerinde korona etkisi görülüyor.

1-10 Nisan tarihlerinde ise elektrik üretimi bir önceli yıla göre yüzde 14 düşmüş. Yani 1-10 Mart tarihlerinde hemen hemen aynı seyreden üretim bu dönemde ciddi azalmış.

Geçtiğimiz 1-10 Nisan tarihindeki üretimin bir önceki yıla göre düşük çıkmasında neden yüzde 46 daha az elektrik üreten termik santraller. Termik santraller içinde doğalgaz santralleri yüzde 65, linyit santralleri yüzde 25 daha az üretirken ilk defa ithal kömür yakan santraller yüzde 48 daha az üretmiş. Bu sinyallere göre bu dönem için elektrik üretiminde doğalgaz kaynaklı emisyonların yarıya yakın, kömür kaynaklı emisyonların ise üçte bir oranında azalacağını söyleyebiliriz. Bu durum sadece bu 10 gün içinde değil, daha uzun bir süre devam ederse 2020 salımları için sürpriz düşüş karşımıza çıkabilir.

Bunu söylerken elektrik üretimi ile emisyonlar arasında standart oran olmadığını konuyu bilmeyenler için belirtelim.

KORONAYA İNAT YAŞASIN HAYAT

Korona sayesinde 2020’de dünyada yüzde 1 artması beklenen salımlar yüzde 4’den fazla düşecek. Türkiye ise 2020 yılında fosil yakıt tüketiminin rekor seviyede düştüğü ve dolayısıyla sera gazları salımlarının da düştüğü bir yılı bize müjdeleyebilir. Burada elektrik üretim sektörü, havacılık, kent içi ulaşım kaynaklı emisyonlar öne çıkacak. Ama termik santraller kaynaklı azalmanın oldukça yüksek ve belirleyici olacağını söyleyebiliriz. Buradan korona etkisinin yanında enerji fiyat politikalarının ve veto ettirilen santrallerin de rolleri olduğunu söyleyebiliriz.

Kimse iyi şeylerden kötü ders çıkarmak istemez. Kötü şeylerden de iyi ders çıkarmak garip bir durum. Ama korona meselesinden çok iyi dersler çıkartabileceğimiz ortada. Telaşın, boşa üretimin, doğanın işgalinin bir nebze azalması bize ciddi bir fırsat getiriyor. Ne Paris İklim Anlaşması’nın, ne ülkelerin ne de politikacıların yapamadığını korona salgını yaptı. Burada sorun virüsler değil, onlar kapitalizmden çok daha eski. Burada sorun halk sağlığını bir krize çeviren sistem. Tıpkı iklimde olduğu gibi.

Korona iklim ve doğa konusunda çok güzel ip uçlarını şimdiden verdi gibi. Ne dersiniz?

1 - http://insev.org.tr/yeni-ceviri-kitabimiz-cikti/

2 - https://www.sozcu.com.tr/2020/otomotiv/turk-otomotiv-sanayi-tarihindeki-en-zor-donemini-yasiyor-5738242/

3 - https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/cimento-ihracati-ilk-ceyrekte-artti-41490456


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.