YAZARLAR

Korona günlerinde dünyanın sokakları-Berlin

"Almanya dikkatli bir toplum” mu bilemiyorum. Bu Alman toplumu imajı aslında. Almanya'nın ilk korona günlerinde, devam eden partilerle ama daha çok yeraltı partileri ve parklardaki kalabalık buluşmalarla vb, bunun çok da doğru olmadığı, bir çok yerde karşılaşılan, bir kültürel stereo tipleştirmeden biri olduğu ortaya çıktı.

Dünyanın sokaklarında Manhattan’dan sonra Berlin’deyiz. Gökdelenlerden, tam olarak sokaklara, evde kalanlara yemek taşıyan, kuryelik yapan bir arkadaşımla konuşuyoruz…

‘Dünya'ya bakınca harbiden çok az arıza var Almanya’da, tabii partiler vs. Buradakiler çok az yalan söylediler.

Benim çalıştığım şirket, dezenfektan verdi bio, ama 2 hafta sonra bu dezenfektanlar iyi değilmiş diye mail attı tekrar, ben de bir ara kullanmıştım onu… Ağırlıklı olarak kolonya ama.

Motosiklet maskesi kullanıyorum. Yüzümü de kapatıp, ben hapşırsam da veya öksürsem ya da onlar, yüzüme falan filan gelmesin diye ve nefes tutma genellikle…

Yok siparişler artmadı aslında, çalışan sayısı azaldı ama yaşlı ve daha riskli kategorisinde olanlara da yemek veriyorsun, işin kötü kısmı o. Rapor, ücretli veya ücretsiz izin vs. Sonuçta rapor almak zor değil. Doktor telefonla konuşuyor. Ona göre evine postalıyor raporu.

Evet sadece yemek. Fakat bu iş, bir temel gereklilik olarak değil de, daha çok evden çıkmayanlara moral motivasyon olarak kullanılıyor. Bakın işte zamanınızı eğlenerek, çeşit çeşit yemek yiyerek geçirebilirsiniz. Çok az insanın hakikaten yemek sipariş vermek mecburiyeti var ama tabi şirket bunu, ‘Biz çok önemli bir iş yapıyoruz’ diye sunuyor. Hastanelere, ofislere zor zamanlarda yemek dağıtma vs. Toplumun bir parçasıyız, falan filan…

Hakikaten dikkat etmek isteyen, zaten sipariş vermez bence. Riski en aza indirmek için başka yapacak ne var ki?

  • Markete gitmek mi daha az riskli yoksa sipariş vermek mi sence ?

Genel risk kategorisi denebilecek insanlar tek tük, benim dağıttıklarımın arasında %1 falandır. Ben markete gidip, 3-5 gün yetecek yiyecek alıp sonra evde kalabilirim ama sipariş verince her seferinde tekrar bir karşılaşma, dikkatli paketlerden kurtulmak vs. Bence iyisi, toptan mümkün olduğunca almaya çalışmak.

Bir de, yemek hazırlanırken ve paketlenirken, hastalığından habersiz olanlar da olabilir. Misal, bir trajikomik bir hikaye; İyi bir restoranda garson, paketlerken poşeti üfleyerek açıyor. Sonra yemek paketini koyuyor içine, hah tamam şimdi "tam paket” oldu o.

"Almanya dikkatli bir toplum” mu bilemiyorum. Bu Alman toplumu imajı aslında. Almanya'nın ilk korona günlerinde, devam eden partilerle ama daha çok yeraltı partileri ve parklardaki kalabalık buluşmalarla vb, bunun çok da doğru olmadığı, bir çok yerde karşılaşılan, bir kültürel stereo tipleştirmeden biri olduğu ortaya çıktı.

Yaşama dokunma biçimini bu kadar belirgin ve belki de hiç olmadığı kadar uzun bir süre, küresel düzeyde zorunlu kılan başka bir genel deneyim hatırlamıyorum ben…

Ama şunu da bilmek gerekiyor, -ki Zapatistalar adına Marcos da korona ya dair açıklamalarında bunu güzel bir biçimde ifade etti.- Bir süreliğine, geçici olarak bu ilişkileri değiştirmeliyiz.

  • Marcos rahat tabii zaten maskeli…

Almanya’da göremediklerine, mektuplar, çizimler göndererek, bir şekilde bağ kurmaya çalışanlar da var. Sevgilim mesela, 90 yaşın üzerindeki büyükannesinin kaldığı bakım evine böyle şeyler gönderiyor…

Tabii, özellikle yemek kuryesi işinde çalışan dağıtıcılar, benim gibi yarı zamanlı değil de, tam zamanlı çalışanlar özellikle, maaşlarının yarısı kadar, devlet tarafından kontrol edilemeyen bahşiş aldıkları için de biraz bu işi yapmaya devam ediyorlar ama bu bahşiş durumu Almanya'ya özgü olabilir, zengin 1. dünya ülkesi…

Bahşiş yer yer sosyal dayanışmanın ve içten bir teşekkürün bir biçimi, bazen de sosyal hiyerarşi koşullarına doğrudan bir değiştirici küçük bir katkı olabiliyor ya da bir iktidar aracı olarak da bence. Yer yer, kibirliler, sosyal hiyerarşi de üstte olanlar ya da üste çıkma hayalleri ile yaşayanlar -ki mutlak nedenlerini bilemem, sadece yorum-, bahşişi iktidar aracı olarak kullandığında bunun reddedilişi karşısında şaşırabiliyorlar da.

Fakat değişiyor, her burjuva, bir iktidar aracı olarak kullanıyor diyemem, misal birkaç kez yemek götürdüğüm ve bol bol bahşiş veren ve hakikaten samimice ve belki "delice" mutlu olan bir tanışıklığım da olmuştu.

Aksine çok büyük bir sipariş verip, hiç bahşiş vermeyen büyük şirketler de oluyor, daha çok, iş ve karşılığı gibi.

Belki beni en çok etkileyen tedirginlik, ne yapacağını bilememe. Yemek dağıtımı kapının önüne, sonra önerilen 2 metre geri çekilme. Sonra müşteri kendi alıyor yemeği, kapıyı kapatıyor ve çantayı geri alıp bir sonraki işe ya da bisiklete ya da makul bir yer bulup orada beklemeye. Eğer olursa bir sonraki sipariş. İlk günlerde neredeyse kimse iplemiyordu kapıyı hemen açmamayı.

Eve dönünce… Genellikle yüzümde bir motorsiklet maskesi var bisiklet kullansam bile. Ellerimi de dezenfektanlar ve sonrasında da -çok çalışmasam bile- krem ile korunmanın olumsuzluğuna karşı korumak. Sonra kıyafeti çıkarmak, duş almak.

Restoranlarda paketlere dokunmamaya çalışmak, mümkünse çantanın içine koymalarını istemek, en azından, istemeden birinin ölümüne neden olmama çabası…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...