YAZARLAR

Sokağa çıkma yasağı: Abukluğun dayattığı sessizlik

Sağlık Bakanı Koca'nın açıklamasının ardından sokağa çıkma yasağı, yürürlüğe girmesine iki saat kala İçişleri Bakan Soylu tarafından duyuruldu. Birkaç saat önceki günlük olağan basın toplantısında Sağlık Bakanı Koca’nın bu hamleden haberi olmadığı anlaşıldı. Sokağa çıkma yasağının hemen ardından ise bu defa İletişim Başkanı Altun paylaşımda bulundu.

Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof.Dr. Refet Gürkaynak şu paylaşımda bulundu: “Şunların bari hepsinin birden olmayacağı idare mümkündür sanıyorum: Aşevlerinin bağış hesapları bloke / İşten çıkarma yasağı adı altında ücretsiz izin için kanun teklifi / Saraya 14 yeni araba kiralanması için ihale / İki saat sonra iki günlük sokağa çıkma yasağı olacağı duyurusu.” Aslında yazı burada bitti, “ağanın sözü üzerine söz olmaz” derler, söz gerçekten bu kadar, yeterli. Ancak bunların hepsi oluyor, çünkü olabiliyor da oluyor, dolayısıyla olmaya da devam edecek. Sayın Gürkaynak’ın sıraladıklarına belediyelere yasak dinsel cemaatlere serbest olan bağış toplama yasağı da eklenebilir ayrıca.

Bu tuhaf, abuk demeli belki “absürt” yerine, durumun düşünsel çözümlemesini Ahmet Murat Aytaç “milli güvenlik ile insan güvenliği” karşıtlığı ile gayet anlaşılır biçimde yapıyor. Egemenlik kayıtsız, şartsız milletin. Milletin egemenliği cumhurbaşkanlığı makamında cisimleşiyor. Makama oturan millet demek. Devlet-millet işbirliği makama nakşolunuyor. Ulusal güvenlik, yurttaşlık bilincine alan bırakmıyor. Sınırsız, sorumsuz, hesap vermez, denetlenemez bir yönetim biçimi.

Bundan dolayı İçişleri Bakanı diyelim cani de olsa bir yurttaş hakkında “bulduğunuzda lime lime edin” diye talimat verdiğini, marifet yaptığını düşünerek açıklıyor. Bu durumun cumhuriyet yurttaşlığının da, hukuk devletinin de sonunun ellinci kere tescili olduğunu dile getirecek olursanız, “PKK’yi hiç eleştirdin mi?” yollu sorularla karşılaşıyorsunuz. Yahut karşılaştığınız bekçilere laf anlatmaya çalışırken, onlar yüzünüze sinir krizi geçirmenin eşiğinde bir tavırla “Sayın Cumhurbaşkanının talimatı” diye bağırıyor. Öyle, cumhurbaşkanının talimatı eczanelerden maske satışını yasaklayabiliyor. İçişleri Bakanı kafasına göre sokağa çıkma yasağı ilân edebiliyor. Analar, oğullarının kalıntılarını kargoyla teslim alıyor. Dr. Baluken için TBMM’de ayrımcı infaz yasası görüşülürmüş gibi yapılırken “ölsün” diye nara atılıyor.

Oysa Covid-19 bağlamında dünyada tartışılan izlekler rengârenk: Daha fazla (fiziksel) mesafe, daha fazla (elektronik) bağlantı. Temas arayışı yerine temas eksikliğinde bulunacak huzur. Ulusal dayanışmaların, kutuplaşmaların yerini alması. Ulusun, eskisi karikatürleşirken, yeniden tanımlanması. Görece istikrârı bozan şokun (darbenin?), çatışmaları da sonlandırıcı etki yapma potansiyeli. Uzmanların saygınlığı anımsanırken, seçilmiş yöneticilerin gayriciddiliklerinin teşhiri. Aşırı bireyleşme ve pazar toplumu sona ererken otoriteryanizm sakıncasının da belirginleşmesi. Kamu yatırımlarının, altyapı başta, artacak oluşu. Dinsel toplantıların, toplu ibadetin belki sonu. Uzaktan çalışma ve eğitimin kalıcılaşması. Evrensel sağlık, asgari ücret, ücretli izin güvencesi. İlaç sanayinin kamu hizmetine dönüşmesi. Gerçeğin ve bilimin (hamasetin, belagâtın yerine) geri dönüşü. Seçim günü yerine posta ve elektronik posta yöntemlerini de içerecek oy verme süreci. Yerinden yönetimin güçlenmesi. Tüketim alışkanlarında dönüşüm ve yeni bir çevre bilinci. Ekonomik resesyonun küreselleşmesi ve derinleşmesi ile birlikte jeopolitik gerilimlerin yükselmesi, açık çatışmaya evrilme potansiyelinin artması. (Çin merkezli) küresel tedarik zincirinin, ulusal ve bölgesel olanlarca yerinden edilmesi. Özellikle gıda ürünlerinde ulusal kapasitelere geri dönüş. Maliyet etkinliği yerine ulusal üretimin daha pahalı da olsa stratejik açıdan yeğlenmesi. Gelir dağılımındaki eşitsizliğin artık sürdürülemeyecek oluşu. Bir yanda salgın sonrası çılgınca bir coşku, eğlence patlaması olasılığı, karşısında artık lokanta, bar, sinema, tiyatro, otel vs gibi toplu bulunan yerlerin eski doluluklarına belki hiç gelemeyecek olmaları olasılığı. Geniş, yeşil alanların kentlerde çoğalması, yeni anlam kazanmaları. Özgür, açık toplumun çerçevesinin yeniden çizilmesi. Sabahtan, akşama koşuşturmalı büyük kent (beyaz yakalı) yaşama alışkanlarının değişmesi, bireylerin daha dingin yaşama arayışlarına yönelmesi.

Bizim böyle “rafine” düşünce alıştırmalarına ayıracak vaktimiz yok. Biz bindiğimiz alametle, gittiğimiz kıyametten başkasını konuşamayız. Başkasını konuşmak ahlâksızlık gibi olur zaten. Sağlık Bakanı Koca, Cuma günkü açıklamasında lirik ve kriptik konuştu: "Özlediğimiz hayatın güneşi doğmaya başlayacak. (...) Biz çok daha büyük bir baharı bekliyoruz." Bu açıklamanın ardından sokağa çıkma yasağı, yürürlüğe girmesine iki saat kala İçişleri Bakan Soylu tarafından duyuruldu. Birkaç saat önceki günlük olağan basın toplantısında Sağlık Bakanı Koca’nın bu hamleden haberi olmadığı anlaşıldı. Sokağa çıkma yasağının hemen ardından ise bu defa İletişim Başkanı Altun “tarihi hastanelerimizi restore ederek ve atıl durumda olan hazine arazilerini tarıma açarak mücadelemizi her alanda milletimiz için sürdürüyoruz” paylaşımında bulundu. Giriş paragrafında alıntıladığım Gürkaynak Hoca’nın sözleri gibi, bu sözlerin ardından da söz söylenemez. Bitti, yeterli. Bu denli abukluk, sessizliği dayatır.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.