YAZARLAR

Evin yalın hali

Yeni tanışılan ev. İlk defa bu kadar yakından bakılan ev. Her şey çok hızlı kirleniyormuş. Uzun bakınca, her şey o kadar da ilginç değilmiş.

Bir kere ev kirlenen bir şeymiş. Hızlıca kirlenen. Eşya bakım istiyor. Süpürüyorsun, yerlerini değiştiriyorsun, tozlarını alıyorsun, paspaslıyorsun ama biraz alakadar olma, hemen en başa. Tozlanıyor, homurdanıyor, yerinden memnun olmadığını ünlüyor. Küçük evler sır saklamıyor ama daha fenası var: Küçük evlerde bir şey de saklanmıyor. Örtme, gizleme, hasır altı etme, halının ardına sürükleme ihtimali düşük. Ve hep gayret talep ediyor o yüzden. Bu camlar neden bu kadar kirli?

Çok eşya varmış. Ne kadar sadeleştiğini düşünsen, ne kadar emek harcasan bunun için, taşınırken bir ev kadar eşyayı bıraksan bile olmuyor. Çok eşya var ve bazıları hiçbir işe yaramıyor. Haftalardır, aylardır orada duran boş bir ilaç kutusu. Neden orada, neden el uzanmadı, neden atılmadı? Zihindeki bir görüntünün parçası oldu da, o yüzden mi dokunulmadı ona? Üstelik onun da üstünde toz var, kim bilir kaç zamandır orada öylece duruyor? Ve çöp poşetlerini kaplayan şeyin kendisi de çöp oluyor, muhafaza ettiği şeyin içinde.

Çok çöp birikiyor. Her zaman bu kadar çok çöp çıkar mıydı? Eşyanın kendisiyle vakit geçirdikçe hacminin de farkına varıyorsun. Çöpü çıkarmak da dert. Kimsenin olmadığı vakitte gitsen, daha uzaktakine atsan bari, biraz “ayağının üstünde” dursan, iki satır yürüsen, nefes alsan, dönüşte birkaç dükkânın camekânından baksan. Normalmiş gibi hissetsen birkaç dakikalığına, maskeli kimseyi görmesen. Bunca çöpün nereye gittiğini düşüne düşüne eve dönsen. Eve dönmek zorundasın. Olağan şartlarda eve dönmenin her şeyden daha üstün olduğunu iddia edebilirsin. Şimdi değil. Şimdi hiçbir şey zaten olağan değil. Çok birikiyor bu çöpler. Ve sanki bu hadiseler olalıberi konteyner daha kirli gözüküyor.

Defter silkelemek. Çok yazmışsın. Günlükler, yol defterleri, kitap alıntıları, dağınık notlar, bir daha günlük, yarım bırakılmış metinler, karalamalar, müsveddeler, can sıkıntıları, sahipsiz alıntılar, ipuçları. Teker teker hepsine bak, mana vermeye çalış, vaktin daha hızlı geçtiğini fark edip sevin, sonra neye sevindiğini unut, bir süre o sevindiğin şeyin ne olduğunu hatırlamaya çalış: Defterde okuduğun bir şeye mi sevindin yoksa başka bir şeye mi? Belki güzel yemek kokusu hatırladın, belki okuduğun şeyden çağrışan şeye. Yok, sonra bul: Vaktin bir an hızlıca geçtiğine sevindiğini hatırla akabinde. Evde, defterlerin içinde, oradan oraya bakarak ve bunları nasıl toplayacağını, nasıl tasnif edeceğini düşünerek. Yazması tasnif etmesinden kimi zaman daha kolay. Dijital olan her şey uçabilir, defter her zaman daha garantili. Artık internetten okuduğun şeylerin de çıkışını alıyorsun yazıcıdan. Bir süre sonra bunlar da çöp olacak, el mecbur. Bir yandan azaltırken, bir yandan çoğaltıyorsun eşyayı.

Kurşun kalemler. Hepsinin ucu açılmaya muhtaç. Türlü türlü kalemtıraş – bunlardan da vazgeçmen gerekebilir bir gün. Ev bile sıkıcı olmuşken, evin kendisini pandemi zindana çevirmişken, elbette bütün eşyadan vazgeçebilirsin. Gözüne ilişen “Meryemana” heykelciği. Seninle geziyor 15 evdir. Rahmetli hocanın dayısının böyle maharetleri varmış. Sana hediye ederken, “Dayımın neden Meryemana yaptığını sanırım tahmin ediyorum,” demişti rahmetli hocan. Bazen hocanın bazı şeyleri görmediğine seviniyorsun. İyi ki görmedi, uğraşmadı bunlarla, şunlara şunlara şahit olmadı diye içini rahatlatıyorsun kendince.

Necatigil’i sık hatırlamak. Evin halleri: İsim olarak ev. Evin e hali, i hali, de hali, den hali. Bir de yalın hali. Nihayet herkesle konuşan evler. Gıcırdayan dolaplar, aniden gürültü çıkaran kombi, yerini yadırgamış gibi ya da artık aynı yerde durmaktan sıkılmış gibi öne atılmaya çalışan çamaşır makinesi, tozlu pencere, tozlu pencereden görünen aynı sokak, aynı tabela (Elektrik&Su Tesisatçısı), çapraz apartmanda ışığı hep açık tek bir daire (beyaz ışık), arada sırada yakın uzak otomobil sesleri, kurye motorları, bir anda sönmeye karar veren sokak lambası ve ev. Yeni tanışılan ev. İlk defa bu kadar yakından bakılan ev. Her şey çok hızlı kirleniyormuş. Uzun bakınca, her şey o kadar da ilginç değilmiş.

“Evin yalın hali

İster cüce, ister dev

Camlarında perde yok

Bomboş, ev.

Evin -i hali, sabah,

Geciktiniz haydi!

Uykuların tatlandığı sularda

Bıracaksınız evi.

Evin -e hali, gün boyu,

Ha gayret emektar deve!

Sırtınızda yılların yorgunluğu

Akşam erkenden eve.

Evin -de hali, saadet,

Isınmak ocaktaki alevde

Sönmüş yıldızlara karşı

Işıklar varsa evde.

Evin -den hali, uzaksınız,

Hattâ içinde yaşarken

Aşkların, ölümlerin omzunda

Ayrılmak varken evden.”


Mehmet Said Aydın Kimdir?

1983 Diyarbakır. Kızıltepeli. Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Üç şiir kitabı var: “Kusurlu Bahçe” (2011), “Sokağın Zoru” (2013), “Lokman Kasidesi” (2019). “Kusurlu Bahçe” Fransızcaya tercüme edildi (2017). “Dedemin Definesi” (2018) isimli otobiyografik anlatısı üç dilli yayımlandı (Türkçe, Kürtçe, Ermenice). Türkçeden Kürtçeye iki kitap çevirdi. BirGün ve Evrensel Pazar’da “Pervaz” köşesini yazdı, Nor Radyo’da “Hênik”, Açık Radyo’da “Zîn”, Hayat TV’de “Keçiyolu” programlarını yaptı. Editörlük yapıyor.