YAZARLAR

Ölünce nasıl olsa yedek kulübesi dolu

"Devlet aklı neyse patron aklı da aynısı. Herkes kendi önlemini alsın diyor. Üç ay istifa yasağı var ama sana söylediğim şeye dönüştü. Sıkışıp kaldık ve ölesiye çalışacağız. Ölünce nasıl olsa yedek kulübesi dolu." 

Bir özel hastahane. En iyilerinden. Küçük bir mola arasında konuşuyoruz. Fazla karışmıyorum, dinliyorum, çemberin içinden bir görüşme bu;

"Bir mesai arkadaşım pozitif, yarın test yapacaklar bana da. Her şey çok saçma. Doktora ayrı hemşireye ayrı portöy ayrı temizlikçiye ayrı muamele. Midemi bulandırıyor bu sistem.

Doktor odaya girmemekte özgür. Portör’e maske bile vermiyorlar.

-Bir ölmek hiyerarşisi mi var ?

Tam olarak öyle. Yazmalısın bunları. Bizim burası böyleyse gerisini sen düşün.

Meslektaşlara da eleştirim var. Kendileri güncel verileri, protokolleri takip etmiyor. Süreci nasıl yöneteceğini bilmiyorlar. Kendilerini sorumlularının ve yönetimin insafına bırakmışlar. Durmadan bilgi, bilimsel veri paylaşmaya çalışıyorum.

Toplum neyse hastaneler de öyle. Hasta olana kadar kimse durumu ciddiye almıyor. Tüm hastanelerde bu bahsettiğim ayrım var. Hasta bakıcılar genelde taşeron çalışıyor. Ama inan hemşire kadar hastayla birlikteler. Yani aslında hastanenin parçası olan herkes risk altında.

Çünkü ortak alanları kullanıyoruz bu nedenle birine dair zafiyet, hastalar dahil, herkesi risk altına sokuyor.

Bizim hastane yoğun bakımda ufak ama asıl mesele şüpheli olanlarla ilgili. Çünkü şüpheli olanlarda test süreci işliyor.

Sonuç çıkana kadar o hastaya cerrahi maske ile müdahale ediliyor pozitif çıktığında önceki protokol boşa çıkmış ve bakım verenler ciddi risk almış oluyor ama koruyucu davranılmıyor.

Mesela genel yoğun bakım grubu full Covid-19 bakıyor ama diğer hemşirelerle aynı lojmanlarda 4 kişi kalıyorlar.

Yani devlet aklı neyse patron aklı da aynısı. Herkes kendi önlemini alsın diyor.

Üç ay istifa yasağı var ama sana söylediğim şeye dönüştü. Sıkışıp kaldık ve ölesiye çalışacağız.

Ölünce nasıl olsa yedek kulübesi dolu.

Bir yer, ailesiyle birlikte yaşayanlara açıldı. Hemşire ve doktorlar alındı ama portörler için bu uygulama devre dışı. Tabii temizlik, mutfak personeli (hasta odalarına yemek götüren garsonlar mesela) kapsam dışı.

Bence toplum çöküyor. Yaratılan aptallaştırılan toplum, kendini koruyamayacak durumda.

-Maske çok mu pahalı?

Sanırım bir kaynak sıkıntısı var. Sivil halk da maskeye abandı. Fırsatçılık bu coğrafyanın ve kapitalizmin ata sporu olduğu için daha pahalıya alıyorlar.

Portör hasta bakıcı aslında. Ne yapar? Bakımlarda bizledir, hastanın temizlenmesi, pozisyon verilmesi, mobilizasyonu hatta aspirasyonda bile bizle. Kanları laboratuvara taşırlar, hasta refakat yataklarını onlar yapar.

-Esas onlar daha büyük risk altında. Eh tabii ailesi. Komşuları, aynı arabada yolculuk yapanlar, aynı marketten alışveriş yapanlar… Bir hastadan ne kadar para alınıyordur ?

Maliyet pek bilmem ama medyada gördüğüm bir özel hastane, 4 gün için 8 bin almış ama ihtiyaca, kullanılan malzemeye göre değişir. Yoğun bakım süreci mesela daha pahalı cihazlar filan…

-Bu diğer işleri yapanlar, ‘Portör’ler, Taşeron şirketler bağlı değil mi? Onlar mı hasta bakıcıya malzeme vermeli?

Bence hastahane organize etmeli. Gerekirse taşerondan maliyet talep etmeli. Çünkü riski hastane de almış oluyor. Düşünsene personelin hasta ve hastaya bulaştırıyor.

Çünkü mesela bizde bilinci kapalı hastaların bakımını onlar yapıyor. Nasıl covid olmasınlar.

Eğer mesele bir imaj yönetimi ise insana değer vermese bile kendi imajı için bunu yapmak zorunda.

Aslında ben bizim enfeksiyon ekibine çok güveniyorum. Değişim açısından düzenleme ve müdahale anlamında çok hızlı davrandılar. Dediğim gibi çalışanlar; hemşire ve diğer alanlarda çalışanların bilgisizliği de var.

-Hiç onlarla konuşuyor musun ne hissediyorlar?

Hepsi korkuyor tabii ki, hepimiz gibi. İstifa edenler dahi oldu…

-Ne kadar maaş alıyorlar?

Asgari ücret alıyorlar ve aynı bizim gibi nöbet sistemli, 12 saat çalışıyorlar. Gece çalışması farkı dâhi almıyorlar.

Kimi ailesini, çare gibi köye, ailesinin yanına gönderdi. En azından onlara bulaştırmamak için…"


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...