YAZARLAR

Trump ve damat koronaya karşı

ABD’deki ilk vaka tespit edildiğinde, 29 Ocak’ta mantıklı bir şekilde Beyaz Saray içinde Başkan Yardımcısı Pence başkanlığında bir korona virüsü Görev Birimi kuruldu. Fakat tuhaf bir şekilde bir de Trump’ın damadı Jared Kushner’ın kurduğu bir başka birim var.

Korona virüsü pandemisinin küresel siyasete etkileri üzerine konuşmak mümkün ama zor. İlk başta yapılan analizlerin bir kısmı boşa çıktı bile. Çin hegemonik üstünlüğü ABD’den alacak, kapitalizm ve onun son versiyonu neoliberalizm sona erip sosyalizm gelecek, o olmazsa sosyal devlet anlayışına geçilecek, AB bitecek, postmodernizm çökecek ve Aydınlanma yeniden keşfedilecek, din ile hesaplaşma yaşanacak, Trump seçimi kazanamayacak, AKP bu sefer kesin gidecek vs. Bunlardan bazıları gerçekleşebilir de. Ama en kolay olanı kestirmeden “artık hiçbir şey aynı olmayacak” klişesini tekrarlamak. Küresel salgının tam ortasındayız ve siyaset her yöne evrilebilir. Birkaç ay sonra etkin bir ilaç veya aşı bulunsa salgının etkileri başka, iki yıl böyle devam ederse çok daha başka olabilir. Salgın kontrol altına alındıktan sonra birçok şey aynı da kalabilir. ABD hegemonyası devam eder, AB yara alır ama dağılmaz, devletler sosyal uygulamalardan vazgeçer, Trump yeniden seçilebilir, AKP kalır, inananlar dünyanın heryerinde tanrının kendilerini virüs ile sınadığını söyleyip inançlarına daha çok sarılabilirler. Somut bir örnek vermek gerekirse ocak ayında salgın Çin’i vurmuşken, virüsün ABD tarafından Çin’in yükselişini yavaşlatmak için geliştirmiş bir biyolojik silah olduğu söylentisi dolaşıyordu. Şu anda ise tersi daha popüler görünüyor.

O yüzden bu yazıda, gelecek öngörüsünden çok, ABD’nin hegemonik pozisyonuyla pek bağdaşmayan korona virüsü salgınıyla mücadelesine odaklanacağım. 10, 30, 50 yıllık planlar yaptığı söylenen, her yere eli kolu uzanan hegemonik bir gücün, nasıl olup da hastanelerinin acil ve yoğun bakım servislerinin, kendi doktorlarının ifadesiyle, Üçüncü Dünya görüntüsü verdiğini, dünyanın finans merkezi olan, borsasında her gün milyarlarca dolarlık parayla oynanan bir şehrin hastanelerinin maske, önlük, solunum cihazı gibi nispeten basit tıbbi materyel eksikliği çekmesinin neden ve sonuçları üzerinde durmaya çalışacağım.

HERŞEY KONTROL ALTINDA

Genel kabul gören görüş, ABD’nin en büyük talihsizliğinin Trump gibi birinin başkan olduğu bir dönemde bu krize denk gelmiş olduğu. Trump yönetiminin ihmalkarlığının ötesindeki yapısal nedenlere de değinmek gerekiyor ama burada hızlı ve etkin sonuç yaratacak karar almanın önemli olduğu da ortada. ABD’de ilk vaka 29 Ocak’ta, hatta G. Kore ile aynı gün tespit edildi. Sonrası ise tamamen farklı iki ayrı hikaye olarak gelişti. Hasta sayısı 15’e çıktığında bile Trump herşey kontrol altında, 15’i sıfıra indireceğiz, panik salgından daha tehlikelidir diyordu. Hatta, ilginç bir şekilde Amerikan medyasında buna benzer yorumlar yer alıyordu. Trump kendisine özgü narsistik ve bayağı tarzıyla bu konuyu uzmanlardan daha iyi bildiğini söylüyor, hangi şehrin ne kadar solunum cihazına ihtiyacı olduğunu tespit ediyor, 100 bin ölü olursa iyi bir iş çıkarmış oluruz diyecek kadar yüzsüz bir şekilde çark edebiliyordu. Şu anki rakamlar 330 bin hasta ve 9100 ölüm şeklinde. Tabii bu rakamları nüfusa oranlamak gerekiyor. ABD bir milyon kişiye bin hasta sayısıyla ortalarda yer alıyor. Örneğin, İspanya, İsviçre, İtalya, Belçika, Almanya ve diğer birçok Avrupa ülkesinden hâlâ daha az hastaya sahip. (Salgının geç geldiği ve tırmanmanın sürdürdüğü Türkiye’de bu oran 321) Ölü sayısında da bir milyona 29 kayıp ile ABD’nin oranı İspanya ve İtalya’dan 10 kat daha az. (Türkiye’de bu sayı 7, Çin’de ise 2). Her durumda ABD Çin ile karşılaştırıldığında, Çin’in verdiği rakamların doğruluğu tartışmalı bile olsa, şu anda özellikle Vuhan’a dönmüş olan New York başta olmak üzere, dünyada salgının merkezi haline geldi.

YENİ SİYASETTE SAĞLIĞA BAKIŞ

ABD yönetimi bir süredir küresel sağlık konusunda ve kurumsal düzenlemelerde, içeride ekonomiyi insandan öne, dışarıda ise Önce Amerika anlayışına paralel olarak geri çekilmeye başladı. ABD küresel sağlık programlarına katkısını yüzde 35 azaltırken, Dünya Sağlık Örgütü’ne katkısını da yüzde 50 azaltma kararı almıştı. Salgın hastalıklarla ilgili olarak Ulusal Güvenlik Konseyi içindeki salgınla mücadele birimini de iki yıl önce kapatmıştı. Bunun zorunluluktan değil, tercihten kaynaklandığı belli. Yoksa ABD’nin sahip olduğu teknoloji, imkanlar, yetişmiş insan kaynağı, normal koşullarda bu salgınla başetmeye yeterliydi. Aslında ABD tıbbi teknoloji, hastane (tabii hepsi özel) kalitesi, ilaç ve yüksek teknolojiye sahip cihaz üretiminde lider konumunda. Ama sağlık toplumsal bir konu olarak değil, sağlık endüstrisi, sigorta sistemi ve halk arasında bir ticari faaliyet olarak görüldüğü için topluma yönelik bir sağlık anlayışına sahip değil. Yine, bu konudaki iki kurumu CDC (Center for Disease Control and Prevention) 11 milyar dolarlık bütçeye ve 10 bin civarında personele sahipken, Ulusal Bulaşıcı Hastalıklar ve Alerji Enstitüsü yine 5 milyar dolar bütçeleriyle dev kuruluşlar. Ama yönetim bu iki kurumun ve Sağlık Bakanlığı'nın bütçesinde bu dönem için azaltmaya gitti. Yine, Trump yönetimi virüse karşı daha erken önlem almak yerine, bunu Çin’e karşı bir stratejik kazanç kapısı haline getirmeye çalıştı. ABD teknolojik imkanlarını örneğin İran’ın virüsten ölenlerin gömüldüğü mezarların görüntülerini yayınlayarak ölü kaybını az gösterdiğini kanıtlamaya, yine CIA, Çin’deki gizli elemanlarıyla gerçek sayıyı bulmaya çalışıyordu.

KONTROL DAMATTA

ABD’deki ilk vaka tespit edildiğinde, 29 Ocak’ta mantıklı bir şekilde Beyaz Saray içinde Başkan Yardımcısı Pence başkanlığında bir korona virüsü Görev Birimi kuruldu. Fakat tuhaf bir şekilde bir de Trump’ın damadı Jared Kushner’ın kurduğu bir başka birim var. Kushner burada yönetim içinde kendisine yakın birkaç kişi ve biri üniversite yurdundan oda arkadaşı, diğer ünlü Mc Kinsey şirketinden olmak üzere çoğu iş dünyasından tanıdıklarıyla çalışmaya başladı. Dahası, Trump’ın salgını ciddiye almayan yaklaşımında da, Google’ın korona virüsüyle ilgili bir test yönlendirme websitesi geliştirdiği yanlış bilgisini de ve New York eyaletinin aslında talep edildiği kadar solunum cihazına ihtiyacı olmadığı iddiasını da Amerikan medyasının görüştüğü uzmanlar damat Kushner’e bağlıyorlar. Kushner soruna, yönetimin ve zamanın ruhuna uygun bir “yatırımcı bir yaklaşım” getirdiğini savunuyor ve bazı kararlarda bürokratik mekanizmaları atlıyor. Bu grubun faaliyetleri yeterince şeffaf bulunmuyor, mücadelede yetki karmaşası yaratıyor, şirket bağlantısı ile yönetim arasındaki ilişkiler açısından etik sorunlar yaratıyor. Sağlık ve salgın konusunda hiçbir uzmanlığı ve deneyimi olmayan, geçmişte girdiği her işi batırmış, bir ara Filistin sorunu için “asrın çözümü” adıyla pazarladığı çözüm planı daha başında çökmüş olan Kushner’in böyle kritik bir konuda inisiyatif alması en önde gelen olmasa da, Trump üzerindeki etkisi nedeniyle dağınıklığın nedenlerinden biri. Yönetimin bu beceriksizliğine neredeyse savaş açan New York Valisi, Çin’in Alibaba dağıtım şirketi sahibiyle kişisel bağlar geliştirerek kendi ihtiyaçlarını oradan tedarik etme yoluna gitmeye mecbur kaldı.

Sonuçta ABD, krizin ekonomik etkileriyle başedebilmek için yarısı şirketlere, yarısı da kişi başına doğrudan 1200 dolarlık çek göndermek şeklinde, 2.2 trilyon dolar kaynak ayırdı. Bunun yüzde onu 220 milyar dolar eder ve bununla virüsün Çin’de görüldüğü aralık sonu ile ABD’de ortaya çıktığı ocak sonu arasındaki zamanda çok sayıda önlem alınabilir, gerekli hazırlıklar yapılabilirdi.

ABD geçmişte, daha önce değindiğim gibi, Afrika’daki Ebola salgınında, Zika salgınında, 2004 tsunamisinde, Japonya’da Fukuşima nükleer tesisindeki patlamada hızlı hareket edip bu tür sorunların çevrelenmesine destek olmuştu. O kadar ki, ABD İran’da Aralık 2003’teki depreme bile yardımda bulunurken, bugün virüsle başetmeye çalışan bu ülkeye yaptırımları gevşetmedi.

Korona virüsü salgınına dek ABD’nin ekonomik verileri son derece iyiydi. Yüzde 2,5 büyüme, yüzde 3,5 civarı işsizlik, yüzde 1,5 enflasyon, yükselen bir borsa, değerini koruyan bir dolar. Ortada bir çöküş görüntüsü yoktu. Ama salgına verilen yetersiz ve beceriksiz tepki ABD’nin içsel zayıflığının bir semptomu, kriz anında dışa vuran bir kırılma noktası da olabilir. Ama her durumda ABD’nin küresel konumu salgından sert bir darbe aldı. Bunun sonuçlarını zaman içinde daha net göreceğiz.


İlhan Uzgel Kimdir?

1988’den itibaren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde çalıştı. Bölüm başkanı iken Şubat 2017’de ihraç edildi. Ankara ve Cambridge Üniversitelerinde yüksek lisans yaptı, Ankara Üniversitesinden doktora derecesini aldı. LSE, Georgetown gibi üniversitelerde doktora ve doktora sonrası araştırmalar yaptı, Oklahoma City Üniversitesinde dersler verdi. British Council, Jean Monnet ve Fulbright gibi burslardan faydalandı. Daha çok ABD dış politikası, Türk dış politikası, Balkanlar gibi konularla ilgilendi. Ulusal Çıkar (2004, İmge), Türkiye’nin Komşuları (derleme, 2002, İmge) ve AKP Kitabı (derleme, 2009 Phoenix) gibi çalışmaları vardır.