YAZARLAR

Karantinada ekonomik tedbirler ve eril şiddetle mücadele

Arttırılmış sosyal mesafelenmeden karantina veya sokağa çıkma yasağı aşamasına geçeceğimiz anlaşılan şu günlerde hem halkın ekonomik yönden gerçekten dar gelirlilerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde desteklenmesi hem kadınların ve çocukların virüsten kaçarken erkek şiddetine yakalanmasına yol açacak yasal düzenlemeden kaçınması elzem.

Pazar günü yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle kamuda dönüşümlü çalışma yolu açılmış, personel idari izinle evde kalmaya teşvik edilmiş bulunuyor. Özel sektörse salgının ciddiyetiyle uyuşmayacak kadar az örnekle bu süreçte evden çalışma yöntemini kullanıyor. Bazı büyük firmalar faaliyetlerini geçici bir süre durdursa da hala alışveriş merkezlerinin açık oluşu, çalışanlar ve toplum sağlığı açısından risk oluşturmaya devam ediyor. Esnaf ve ücretli çalışanlar hala işe gitmek zorunda. Ancak gidişat bugün değilse yarın özel sektörün çalışma hayatını da yeniden düzenlemeyi gerektiriyor.

Bu yönde hazırlıklar yapıldığına dair işaretler de var. Bir süredir eczanelerden çalışanlarının kimlik bilgilerinin istendiği duyuluyor. Son haberlerde sağlık personelinin on günlük çanta hazırlaması istendiğini öğreniyoruz. Ayrıca yine pazar günü Sağlık Bakanlığınca oluşturulan pandemi bilim kurulu üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ın katıldığı bir televizyon programındaki sözleri bu çerçevede dikkate değer.

Ceyhan, önümüzdeki bir haftanın yani içinde olduğumuz şu günlerin çok kritik olduğunu belirtti. “Bu haftada kontrolleri hızlı bir şekilde yapmazsak kontrol etmesi çok zor bir döneme girebiliriz” dedikten sonra iller bazında karantina sinyali olarak değerlendirilebilecek şu ifadeleri kullandı: “Vakalar sadece belli illerdeyse karantina uygulanıp giriş çıkışlar durdurulabilir.” Bilim kurulu üyesinin sokaktaki insan gibi faraziyelere dayalı konuşması ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir hatta öfke yaratabilir. Ancak biraz düşününce faraziyelere dayalı uzak ihtimalden söz ediyor izlenimi veren bu sözleri, kamuoyunun hazırlanması yönündeki taktiklerden birisi saymak daha akla yatkın geliyor. Nitekim ben bu yazının başındayken KKTC’nin kısmi karantina ilan ettiği duyuruldu. Kovid19 salgın sürecinde ilk vakanın ilanından itibaren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle Türkiye arasında bir günlük fark olduğunu hatırlarsak belki siz bu yazıyı okurken ülkemiz de benzer karar almış olabilir. Belki bugün (pazartesi) akşam 19.00 itibariyle yapılacağı duyurulan toplantı sonrası böyle bir karar ilan edilebilir.

Karantina hazırlıkları halkın ekonomik açıdan destekleneceği tedbirlerin alınmasını da gerektiriyor. Doğalgaz, su, elektrik fatura ödemelerinin ertelenmesi, ücretlerin ödenmeye devam etmesi, işsizlerin ve gündelik kazanıp gündelik harcayarak geçindiği için artık işsiz kalacak olanların işsizlik fonundan desteklenmesi gibi hayati tedbirlere dair şu ana kadar doyurucu kararlar alınmadı. Gerçi kamu bankaları bireysel ve finansal kredilerin geri ödenmesini erteledi, yine pazartesi günü açıklanan kararla. Fakat TOKİ hala sessiz. Toplu Konut İdaresi doğrudan kamu kuruluşu olarak konut taksitlerinin ödenmesini ertelemeli, hayatı kolaylaştırmak için. Ayrıca tüm bankalar kredi kartı borç yükünü hafifletecek, ödemeleri faizsiz olarak erteleyecek düzenlemeler yapmalı. Günlük para çekme limitini yükseltmeleri zaten kıt kanaat geçinen ücretliler için bir anlam ifade etmiyor. Geniş kesimler için bu bir destek değil maalesef, kredi kartı borç yükü altında ezilen dar gelirlileri rahatlatacak önlemler şart, karantina adım adım yaklaşırken.

Ve bir yandan da karantina günlerinde arttığına dair raporlar yayınlanan ev için şiddetle mücadele aksatılmamak zorunda. “Erkeklik koronadan daha öldürücü” diyor kadınlar. Salgınla mücadele nedeniyle eve kapanıldığında kadınların ve çocukların ev içi şiddete maruz kalma oranlarının yükseldiği de Çin örneğiyle tespit edilmiş halde. Medyascopetv’den Betül Başak’ın haberi bu açıdan dikkate değer. “Birleşik Krallık Uluslararası Kalkınma Departmanı’na bağlı UK Aid Direct kuruluşu, Kovid-19 salgınının pandemi ilan edilmesinin ardından ev içi şiddetin ve sağlık personellerine karşı şiddetin arttığını gösteren bir rapor yayımladı.” Rapor, polis kayıtlarına göre, salgın başladığından beri Çin’de ev içi şiddet vakalarının üç katına çıktığını gösteriyor. Ayrıca Pekin merkezli kadın örgütü Weiping ise, karantina uygulaması başladığından beri birçok farklı bölgeden çok yüksek sayıda ev içi şiddet ihbarı aldıklarını belirtmiş. Ev içi şiddetin arttığı karantina günlerinde üstelik bir de sığınma evleri farklı amaçlarla kullanılmaya başlandığı için kadınlar daha da korunaksız kalmış Çin’de.

Haberden anlaşılıyor ki şiddet artışıyla mücadele de yine kadın örgütlerince yürütülmüş: “Çin’de kadınlara ve çocuklara evde yaşadıkları şiddetle nasıl başa çıkılacağını anlatan çevrimiçi broşürler, yayınlar ve dayanışma toplulukları kuruldu, sosyal farkındalığı artırmak için Twitter üzerinden kampanyalar yürütülüyor. Bu topluluklardan birinin sloganı ise şu: ‘Kapıyı kapatmak Kovid-19’u engelleyebilir ama ev içi şiddet virüsünü engellemeyez.’ İtalya’da da ev içi şiddetin salgın sürecinde artacağı veya artmış olduğu yönünde endişeler var. Birçok kadın örgütü bunun için çevrimiçi yardım hatları açtı.

Biz ise salgınla mücadele kapsamına alınıveren afla, şiddet faillerinin eve dönmesi ihtimaliyle burun burunayız. Salgını kontrol açısından kritik hafta olarak tanımlanan bu günler aynı zamanda eril şiddet faillerinin salıverilmesi ihtimaliyle de kritik. İnfaz yasasındaki düzenlemeleri içereceği bildirilen Yargı Reformu Strateji Belgesi, 3. Paketi cezalarda infaz indirimi adı altında hayli geniş kapsamlı af getirmek üzere. Yıllardır konuşulup ertelenen affın, muhalefet partilerinin bile desteğini alma ihtimali var ne yazık ki, beyanlar bu yönde. Bir yandan cezaevlerinde salgın riski nedeniyle belli başlı insan hakları örgütleri de her ne ad ile olursa olsun tahliyeleri destekliyor. İnsani duyarlılık açısından hayır demek de oldukça zor görünüyor ama mutlaka dikkat çekilmesi gereken hususlar var. Eril şiddet faillerinin tahliyesi kadınlar ve çocuklar için karantina günlerinde ev içi şiddet riskini katlayabilir. Bu ihtimal mutlaka dikkate alınmalı. Virüsü durdurmaya çalışırken eril şiddeti körüklemeye kimsenin hakkı yok.

Hasılı kelam, arttırılmış sosyal mesafelenmeden karantina veya sokağa çıkma yasağı aşamasına geçeceğimiz anlaşılan şu günlerde hem halkın ekonomik yönden gerçekten dar gelirlilerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde desteklenmesi hem kadınların ve çocukların virüsten kaçarken erkek şiddetine yakalanmasına yol açacak yasal düzenlemeden kaçınması elzem. Özellikle de reşit olmayanla evlilik adı altında kız çocuklarına yönelik dört dörtlük eril şiddete af getirilmesi ihtimali, korkunç sosyal sorunlara yol açacaktır. Dört dörtlük erkek şiddeti diyorum erken evlilikler için çünkü stalking (ısrarlı takip, musallat olma) ile başlayıp duygusal şiddetle baskı oluşturulan bu eylemde kız çocukları ailelerinden de aynı duygusal şiddeti gördüğü gibi baskılar çoğu zaman fiziksel şiddet boyutuna dönüşüyor ve o evlilik denen şey çocuğun, reşit olmayanın cinsel istismarı zaten. Dikkat ederseniz ekonomik şiddeti saymadım bile ama kimse kız çocuklarına bu süreçte ekonomik şiddet uygulanmadığını iddia edemez. Erken evlilik kavramı dile geldiğinde tüm biçimleri bir arada uygulanıyor erkek şiddetini anlamak gerek.

Ve eğitim hakları, kendi geleceklerini kurma imkanları, çalışma hakları gasp ediliyor. Bütün bunlar aileyi korumak adına yapılıyor üstelik. Sosyolojik, ekonomik, kültürel, siyasal boyutları olan devasa bir konuyu, aile kavramını, küçücük kız çocuklarının omzuna yükleyerek onların hayatını çalan aile anlayışı batsın gerçekten. Batsın çünkü KOVİD19 dan daha bulaşıcı, daha öldürücü. Gelecek taslak metinde erkek şiddeti faillerine, cinsel suç faillerine ceza indirimi olmayacağına dair haberlerle kimse rehavete kapılmasın. Komisyon veya genel kurul sürecinde her an gelebilecek önergelere karşı çok uyanık olması gerekiyor milletvekillerinin. Gerek iktidardan gerek muhalefetten tüm vekiller, kadın düşmanlığı anlamına gelen böyle bir önergeyi durdurmakla mükellef. Unutulmasın insanlık tarihinin bilinen dönemlerinde pek çok salgın geldi geçti korona da geçer. Ancak patriyarka son yüz yıllarda kaybettiği alanı yeniden kazanacak olursa onu tekrar geriletme çabası tüm salgınlardan çok daha fazla kadının hayatına mal olur. Reşit olmayanla evliliklere af getirilmesi için yıllardır yürütülen kampanyalar patriyarkaya kaybettiği alanı yeniden kazandırmak, kadın eşitlik mücadelesini engellemek için yürütülüyor. Milletvekilleri patriyarkanın değil insan onuru, insan hakları gereğince eşitliği savunup, kız çocuklarının haklarını öncelemeli.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.